Anayasa Mahkemesi, kanunlara yapılan itirazları incelerken ya da vara yoğa parti kapatması istendiğinde bu sıfatla, birtakım seçkin memurları yargılayacağı, yani duruşma yapacağı zaman da Yüce Divan adıyla çalışıyor ya...
Bu mahkemede geçen gün, maç anlatan çocukların deyimiyle "bir ilke imza atıldı"...
Kimin niçin yargılandığı bizi ilgilendirmiyor, ilk kez duruşma salonunda savcılarla avukatlar, yani iddia makamıyla savunma makamı "aynı hizada" oturdular.
Yani, yargıçlar en yüksekte, savcılarla avukatlar iki yanda ama azıcık daha aşağıda.
Kademe kademe... En yüksekte divan, ortada ama onun azıcık altında raportörler, onun iki yanında ama az daha aşağıda iddia ve savunma makamları, iddia tarafında ama ondan da aşağıda müdahiller... Zeminde de izleyiciler... Kâtipler de aynı hizada... Beş ayrı düzey...
Resim çekmek yasak olmasına rağmen bu "tarihi düzenlemeyi" görüntülemek için duruşmaya geçilmeden resimler de çekilmiş.
Yargıçlar fazla yüksekte kalmışlar, salonun genişliğinden iddia ile savunmanın arasındaki mesafe çok açılmış, mübaşirler evrak getirip götürürken sıkıntı çekmişler, falan filan, o da işin magazin tarafı.
Bu düzenleme, çağdaş hukuk "kalıplarına" uygundur.
Bütün mahkemelerde bütün duruşma salonları da böyle olmak zorundadır.
Kademe kademe "yükselti" yapılamıyorsa (masraf kapısıdır) savcı hâkimin yanından kalkar, aşağı iner, salon zeminine, avukatın karşısına geçer.
Çünkü savcının hâkimin "yanıbaşında" oturması, daha duruşmanın başından "iddia ile karar mercilerinin aynı safta oldukları" görüntüsünü verir!
Yani suçlayan ve yargılayan birlik olmuşlar, sonuç belli, sen savun bakalım kendini savunabiliyorsan, pirincin taşını ayıkla! Gerçek böyle değilse de görüntü maalesef budur.
Bu, herşeyden önce sanık üzerinde de, vekili üzerinde de "psikolojik baskı" yaratmıyor mu?
Savcılar önceleri bu düzenlemeye itiraz etmişlerdi, "ne yani, aynı lojmanda oturduğumuz, aynı servis otobüsüyle gidip geldiğimiz, aynı yemekhanede yemek yediğimiz hâkimle duruşma salonunda ayrı mı düşeceğiz?"
Evet, öyle olacak, çünkü hukuk gözünde hâkimle değil, avukatla eşitsiniz.
Bunu ne kadar "hazımlı" karşılarsanız adaletin tecellisinde o kadar yol alınır.
Ve Türkiye çağdaşlaşma yolunda bir adım daha ilerler.
Ha, bir de "ifade zaptı" meselesi var tabii...
"Yaz kızım" muhabbeti de bitmelidir.
Niçin, gerek hazırlık soruşturmasında savcı zanlıyı, gerek duruşmada yargıç sanığı bir süre dinliyor dinliyor da, sonra sekretere dönüp "yaz kızım" tavrıyla sil baştan yapıyor, ifadede ağızdan çıkanı değil de "kendi anladığını özetleyip" kendi uygun gördüğü şekilde kayıtlara geçirtiyor?
Sanığın "iki lafı biraraya getirmekten aciz olduğu" mu düşünülüyor?
Elhak çoğu öyledir de, niçin ağzından çıkan her şey, tartışma konusu yapılamayacak, reddedilemeyecek şekilde "mot a mot" tutanağa geçmez?
Böylece "kâğıttan tasarruf" yapılıp dosyanın kabarması mı önleniyor?
Yoksa "cahil halka" burada da mı eğitim veriliyor?
Bakınız, "çapraz sorgulama" gibi bir "usul hukuku devriminden" hiç söz açmadım bile...
Türkiye daha oralara çok uzakta. Hele şu "seviye meselesi" önce bir çözülsün.