Rigas diye biri, 24 Haziran 1798 gecesi Belgrad'da öldürüldü. Cesedi Sava nehrine atıldı. Viyana'dan Trieste'ye geçtiğinde Avusturya polisi tarafından tutuklanmış, "Türk yetkililere" teslim edilmişti. Daha önce intihara kalkışmış, başaramamıştı.
Rigas, Fransız Devrimi ilkelerinden esinlenerek bir "Osmanlı Anayasası" taslağı hazırlayan adamdı. Kırk yaşındaydı.
Rigas, yalnız Yunan teba için değil, Bulgarlar, Arnavutlar, Ermeniler ve Araplar için de özgürlük istiyordu.
Ve, Türkler için de...
Rigas, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerini hayata geçirecek, "hukukun üstünlüğünden" başka sınır tanımayacak bir düzen istiyordu.
Bir tür Osmanlı konfederasyonu!
İmparatorluğun bütün halkları eşit olacaklar, din ve dil farkı gözetilmeyecek, çürümüş Osmanlı yönetiminin "keyfi" idaresi yerini can ve mal güvenliğine dayalı bir düzene bırakacaktı.
Çağına değilse bile yaşadığı coğrafya bölgesine iki numara büyük gelen bir adamdı.
O dönemde, imparatorluğun başka hiçbir halkında, bu düzeyde bir fikir adamı, bunu uygulayacak kadrolar yoktu.
Rigas'ın fikirlerini tartışma düzeyinde bile algılayabilecek bir Osmanlı Türk "intelligentsiyası" da yoktu.
Nitekim Osmanlı, Rigas'ı öldürüp cesedini de yoketmekten başka bir çare düşünemedi. ("Kaçmaya çalışırken boğuldu" dediler, demek bu gelenek bizde epeyce eskiymiş! Hani sorgu sırasında "yumruğa kafa atanlar" vardır ya...)
Rigas'ın ileri sürdüğü bazı fikirlere biz ancak 1839 yılında gelebildik... Tanzimat, sonunda "Rigas'ın haklı olduğunu" bir ölçüde kabul etmemizden ibaretti... Parlamentoyu ancak 1876'da açabildik, hemen kapatmak üzere... 1908 devrimi, İttihat ve Terakki'nin Rigas'ın düşüncelerini -dört yıl sonra terketmek üzere- benimsemesinden başka bir şey değildi!... Bazı düşüncelerini 1923 yılında uygulamaya başladık... Bazılarını 2010 yılında bile oturtabilmiş değiliz.
Yunan halkı da, Rigas'ın peşinden değil, ayaklanmanın diğer fikir babası, azılı bir Türk düşmanı olan Korais'in peşinden gitti. Kendisi İzmirli'dir.
Oysa Rigas bütün Türkler'e değil, "zorba Türkler'e" karşıydı...
Eh, biz de öyle değil miyiz?
"Rigas'ın çocukları" değil de "Korais'in çocukları" olmayı tercih edenler, cumhuriyeti de beceremediler.
Türk cumhuriyetinden doksan yıl önce kurulan ilk Yunan cumhuriyeti birkaç yıl yaşayabildi... Sonra başlarına, Avrupa'nın baskısıyla bir Alman kral geçti. Yunanistan, yüz yıldan fazla süreyle o savaştan bu darbeye, o iç savaştan bu rejim değişikliğine, o işgalden bu sıkıntıya savruldu... Üç kere cumhuriyet ilan edildi... Tam iki yakası biraraya gelir gibi olduğunda yeni bir krizle karşılaştı.
"Artık bu sefer yırttık" diyorlardı, şimdi gene darboğaza girdiler.
Aynı Avrupa, şimdi de Yunanistan'ı "avro bölgesinden" çıkarmak istiyor.
Osmanlı konfederasyonu uyduramayanlar, şimdi bir başka konfederasyondan da kovulmak üzereler...
Geçenlerde, yazdan kalma bir gün, bunların ilk başkentleri, şirin mi şirin, güzel mi güzel Nafplion kentinin sokaklarında dolaşıyordum, bunları düşünmüştüm. İte kopuğa laf yetiştirmekten yazmaya ancak şimdi fırsat buldum.
Nafplion mu? Ayvalık'ın "iyisi"... Ayvalık'ı katletmeseymişiz ona benzeyecekmiş. Oralara yolunuz düşerse mutlaka geziniz. Antikacı Zaharopoulos'a da benden selam söyleyin, kendisi İstanbullu'dur.