Eski darbeci, eski Halkevleri başkanı Ahmet Yıldız vefat etti. Kendisi "papyonlu ihtilalci" olarak tanınırmış (ben unutmuştum)... "Önemli bir devrimci" olduğunu da söylediler. Papyon kravatın orta yaşlı erkekler arasında bambaşka bir anlamı vardır ama o konulara girmek istemiyorum.
Şu konulara girmek istiyorum: Cenazesinde "Ahmet Yıldız bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük mücadelemizde yaşıyor" yazılı bir pankart açılmış.
Merhum Ahmet Yıldız, hem subay, hem sosyalist... Hem 27 Mayıs darbesini yapan cuntada yer alıyor, yani halkın seçtiği iktidarı zor kullanarak deviriyor, hem 1961 meclisine ömür boyu olmak kaydıyla "doğal senatör" olarak giriyor (o meclisin ömrü Yıldız'ın ömründen çok daha kısa sürdü), hem de sosyalist... Bu yüzden 12 Eylül'de de eziyet ediliyor kendisine.
Yani, mükemmel bir BAAS'çı örneği... İlhan Selçuk-Doğan Avcıoğlu-Cemal Madanoğlu-Celil Gürkan kafasında.
Hadi bağımsızlığı anladık da, demokrasi ve özgürlük bunun neresinde?
"Asker ve sivil aydınların elele verip zart zurtla cahil halkı eğitecekleri" bir düzen bu... Kuracakları da sosyalizm falan değil, otuzlu yılların "devlet kapitalizmine" geri dönüş... Dışa kapalı, kendi yağıyla kavrulan, sosyal hareketliliği yasaklayan, donuk bir "otarşi" toplumu... Özlemleri bu...
Bu açıdan, merhum Ahmet Yıldız'ın uzun süre Halkevleri Genel Başkanlığı yapmış olması da yeterince anlamlı.
Halkevi, tek parti yönetiminin "kültür hayatını kendi denetiminde geliştirme" girişimidir. Başka bir "platform" yoktu, tiyatro, resim, müzik öğrenmek ve üretmek isteyen gençler oraya gitmek zorundaydılar.
Köyde Enstitü neyse, şehirde de Halkevi oydu.
İkisi de ancak "faşizan" bir dikta ikliminde yaşayabilirlerdi, nitekim ikisi de "işlevlerini yitirdikleri için" ellili yıllarda kapatıldılar. Sorunuz CHP militanlarına, bunun karşıdevrim olduğunu söyleyeceklerdir.
Ama solcu geçinen bu cici beyler, Halkevleri'nin yoktan yaratılmadıklarını, gökten zembille inmediklerini, İttihat ve Terakki iktidarı tarafından 1912 yılında kurulmuş "Türkocakları'ndan" bire bir dönüştürülmüş olduklarını ya bilmezler, ya bilmek istemezler!
Türkocakları'nda "Turancılık" yapıldı, Halkevleri'nde "millicilik" tabii... Sovyetler Birliği dost ve müttefikti, onu kızdırmamak gerekiyordu, Turancılık konusu kapanmıştı.
Devletle ve partiyle "içiçe geçmiş" örgütlerdir bunlar. Herşey olabilirler, bir tek "sol" olamazlar.
Halkevi 1963 yılında yeniden açıldı ama yürümedi... Eski ilgiyi göremedi... Türkiye çok değişmişti.
Bugün de cesedini sürükleyen "arkaik" bir kalıntıdır. "Radikalleşme" çabaları da sonuç vermiyor, hiçbir ağırlığı yok.
Yani rahmetli Ahmet Yıldız, orada bir "sosyalist kültür odağı" yaratırım sandı, canla başla çalıştı ama kendini kandırdı, boşa kürek çekti...
Şimdi bana kızacak ve saldıracak olanlara da her zaman sorduğumu soracağım: İstediğinizin sosyalizm olduğundan emin misiniz?
Ya da daha can alıcı biçimde sorayım: Hem Kemalist hem sosyalist olunabileceğine gerçekten inanıyor musunuz?
İnanıyorsanız, vah ki vah... Ancak böyle cenazenizde pankart açarlar işte. Kendi yarasını kaşıyıp mutlu olmaya çalışmaktan başka bir işe de yaramaz.
Belki birilerinin kafasından aşağı boya moya da dökersiniz canım, o da bir rahatlama biçimidir. Kuru temizleyicileri de mutlu eder.