Ne zaman duysam, kafamın içinde, eski İzmir'de geçen bir film çekmeye başlarım... Onu bir "jenerik müziği" olarak düşünürüm, Madam Roza Eskenazi söylüyor, "sepya" basılmış eski İzmir görüntüleri üzerine de (yangında yokolup gitmiş Aya Fotini Kilisesi, Kraemer Palas, Odeon Sineması), filmin "yazıları çıkıyor"...
"İ Garsona" şarkısı... Garson Kız...
Ben Madam Roza'dan eski kayıdını severim, kimileri Haris Aleksiyou'dan tercih ederler. Yeni öğrendim, bizde de Leman Sam söylüyormuş. "Eski Fotoğraflar" diye sallamışlar, sözlerin aslıyla ilgisi yok.
Bizim hanım duymasın, son zamanlarda bir de iri gözlü, iri kalçalı bir Yunan dilberine takıldım, Dallaras'ın son çıkan albümünde ona vokal yapıyor, Aspasia Stratighou, bu güzelim şarkıyı başka bir albümde o haspa da söylüyor... Dallaras'ın yardımcı kızları arasında bir de Sofia Papazoğlu vardır, o da fena değildir ha...
Bizimki çenemizde efendim, yalnızca çenemizde, merak etmeyin... Yaşlanınca çenemize vurdu!
(Albümün adı "San Traghoudi Mayemeno"... Her "rembetiko" hastasının hemen getirtip dinlemesi şarttır. Yia sas meraklides! Aspasia'dan da asıl, Pireli bir bitirime (manga) tutulup kokaine alışan Atinalı genç kızın yürek burkucu öyküsünü dinleyiniz... Bir Panayotis Toundas bestesidir, "M'emplekse enas mortis"... Beni bir serseri kandırdı...)
Ne güzel konular varmış, değil mi efendim, Babıali kopuklarıyla uğraşmaktansa...
Ama bu yazıyı okumayacaksınız, içinde çok fazla yabancı isim geçiyor.
Tutsa da yazdım, tutmasa da yazdım.
"İ Garsona" eski bir İzmir şarkısıdır, yüz yıldan yaşlı...
Evet ya, eskiden İzmir'de Rumlar vardı... "Hinterlandında" Türk nüfusu çoğunlukta ama şehrin içinde Rumlar daha kalabalıktı... (Yunan ordusu niçin Mersin'e değil de İzmir'e çıktı sanırsınız?)
"İ piooo... kali garsooona ime egooo..."
En güzel garson kız benim, diyor...
"Tote ki afti mou dinoun 'pourboire', tous legho 'au revoir'..." Bana bahşiş bırakanlara gene görüşelim derim... "Ke fevghoune stoupi"... Ve dut gibi giderler...
Bu şarkı size önemli bir şeyi öğretecek ya da hatırlatacak: Geçen yüzyılın başlarında bile, İzmir'de garson kızlar varmış. Mutlaka İstanbul'da da vardı.
"Rumlar'dan arındırılmış" cumhuriyette, ancak altmışlı yıllarda eski Çiçek Pasajı'nda başladı. "Hostesli Kime Ne Meyhanesi"nde geçen akşamlarımızı Ferhan Şensoy'a sorun da size anlatsın. Başka laf bulamamışlar, akıllarına "hostes" kelimesi gelmişti, hostes dedikleri de "Karaköy malı" görüntüsü veren çarpık çurpuk bir zavallı kadıncağız.
Sonra ortadan kayboldular, günümüzde "şık" lokanta ve kahvehanelerde yeniden belirdiler. Garson kızlar sınıf değiştirmişlerdi.
Geçen gün bir haber okudum, Batı'da "güzel garson kızlar endeksi" varmış.
Ekonomik şartlar ağırlaştıkça garsonlar güzelleşiyor, şartlar düzelince garsonların cazibesi düşüyormuş. Kaçan müşteriyi geri getirmenin yolu olsa gerek. Bu krizde, garson kızlar bir içim su kesilmişler!
Biz kaknemlere de razıyız, yeter ki kadın çalışma hayatına bu sektörde de girsin. Ünlü fıkrada olduğu gibi erkeğimiz "insana alışsın"... Yüz yıl önceki Rum tebaamızın "yaşam kalitesi endeksini" yakalayalım.
Ve de o kızlara şarkılar yazalım: Ki afti mou lene, mana mou, ti ise esi? Ve bunlar bana derler ki, anacığım sen nesin -ne güzelsin- böyle? Glikia garsona, fere mas krasi... Şeker kız, bize şarap getir...