Irak'ın Felluce kentini ele geçiren, Suriye'de muhaliflerle savaşan, Lübnan'da bombalı saldırılar düzenleyen Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) isimli bir örgüt Ortadoğu'nun gündemine oturdu. Birçok kişi için yeni bir isim olan bu örgüt ya hiç bilinmiyor ya da El Kaide'ye bağlı zannediliyor. Önceleri Irak'ta belli bölgelerde etkili olan bu grubun bölgenin her yanında adından söz ettirmesi ise ABD'nin bölgedeki etkinliğinin ne kadar azaldığını ve Irak işgalinin ardından bölgeye yeni bir düzen getiremediğini gösteriyor. Uluslararası ve bölgesel aktörlerin hiçbir şekilde menfaatlerinden taviz vermeye yanaşmadığı bölgede olayların faturası mezhep meselesine kesiliyor. Mezhep ayrılığının zaman içerisinde uğradığı değişimler, bölgedeki farklı grupların İslamcılığa dayanarak kurdukları ulus ve devlet tasavvuru farklılıkları ve ekonomik meseleler göz ardı edilerek 'jihadist' gibi terimlerle Müslümanlar suçlanıyor. Ancak kimse dünya basınının bağımsızlığını ilan eden IŞİD'e hala El Kaide bağlantılı deyip, El Kaide'nin Suriye'deki kolumuz dediği Nusra Cephesi'ni bağımsız bir örgütmüş gibi göstermesini sorgulamıyor. ABD'nin, İran'ın ve Suudi Arabistan'ın ortak düşmanı olan bu radikallerin kendi içerisinde güç mücadelesine girmiş olmasının sosyal ve ekonomik dinamikleri bahis mevzusu olmuyor. Bir diğer ifadeyle dünya Batı'nın Ortadoğu'da dikiş tutturamadığını itiraf etmek istemiyor.
8 yıldır faaliyette
Irak Şam İslam Devleti örgütü 2006 senesinde El Kaide'nin bir kolu olarak ABD'ye karşı savaşmak üzere kuruldu. Örgüt Irak'ın güneyinden Sina'ya kadar merkezi Bağdat olan ve 'hilafet' ile yönetilen bir 'İslam' devleti kurmak istiyor. Lideri ise hakkında çok fazla bilgi olmayan ancak kendisini 'halife' ilan ettiği bilinen ve ABD tarafından başına 10 milyon dolar ödül konulan Ebu Bekir El Bağdadi. Tahminlere göre Irak'ta 15 bin Suriye'de ise 5 bin civarında savaşçısı olan örgüt bir devlet gibi işliyor. Belediyecilikten vergi toplamaya kadar çeşitli faaliyetleri var. Mahkemelerden okullara hatta petrol üretim tesislerine kadar birçok kurum işletiyor. Örgütün içerisinde 'tekfirci' denilen kesimin ağırlıkta olduğu Şiilere hatta iyi Müslüman olarak görmedikleri Sünnilere karşı olan tutumlarından anlaşılıyor. 2006'da birçok örgütü şemsiyesi altında barındıran IŞİD özellikle Irak'taki Şii nüfuzunu kırmak adına intihar saldırıları, bombalı eylemler gibi faaliyetlerde bulunuyor.
IŞİD artık El Kaide değil
IŞİD yaklaşık 1 buçuk senedir Suriye'de de faaliyet gösteriyor. Ancak IŞİD'in tüm grupların kendisine bağlı olmasını istemesi, Esed sonrasındaki Suriye tasavvurunu tüm gruplara dayatması, ele geçirilen sınır kapılarındaki ekonomik kazançları paylaşmaya yanaşmaması, Özgür Suriye Ordusu gibi 'demokratik' bir Suriye'den bahsedenleri kâfir ilan etmesi, El Kaide'nin ülkedeki en büyük kolu olan Nusra Cephesi'ni kendisine bağlı bir örgüt olarak görerek anlaşmazlığa düşmesi gibi sebeplerle El Kaide'den 2013'ün Haziran'ında ayrıldı. Geçtiğimiz Eylül ayında da zaman zaman çatışmaya girdiği Nusra Cephesi ve ÖSO ile ne işbirliği yapacaklarına ne de savaşacaklarına dair anlaşmaya vardı. Usame Bin Ladin'in öldürülmesinin ardından El Kaide'nin başına geçen Eymen El Zevahiri Kasım ayında yayınladığı bir sesli mesajda IŞİD'in El Kaide ile bağlantısının olmadığını açıkladı. IŞİD'in El Kaide'den ayrılmış olması ya da bağımsızlığını ilan etmiş olması ideolojik anlamda bir farklılığa gittiği anlamına gelmiyor. Ancak bu durum El Kaide'nin kendi grupları arasında anlaşmazlık çıkacak kadar güçlendiğini ve pastadan pay ister konuma geldiğini gösteriyor. Öyle ki IŞİD Irak'ın Felluce kentini neredeyse ele geçirdi. Suriye'de ise son günlerde İslami Cephe ve ÖSO birlik olup Nusra'nın yardımıyla IŞİD'i birçok bölgeden çıkardılar. El Kaide'ye bağlı olan Nusra Cephesi önce çatışmalara dahil olurken daha sonra arabuluculuk rolüne soyundu. Irak ve Yemen'de faaliyet gösteren El Kaide altındaki örgütlerden farklı olarak Suriyelilerden kurulmuş olan bu örgüt dünya medyası tarafından düne kadar kafa kesen vahşiler olarak gösterilirken her nedense bir anda 'muhalif grup' olarak anılmaya başlandı.
ABD'nin başarısız politikası
Arap isyanlarına başta mütereddit bir şekilde de olsa destek veren ancak bölgedeki hızlı değişime ayak uyduramayan ABD yoldayken at değiştirmeye kalktı. Suriye'de muhaliflere destek veren ABD, Suud'un kendi kraliyetini muhafaza etmek için savaşa dâhil ettiği radikalleri bahane ederek desteğini azalttı. Mısır'da 2011 devrimine destek verirken Temmuz'daki darbeye darbe dahi demedi. Ancak ABD, desteğinin azalmasının bölgede ekonomik ve siyasi anlamda aktör haline gelen El Kaide veya benzer ideoloji sahibi örgütlerin önünü açtığını idrak edemedi. Bölgeden silinen solun yerini otantik gruplara bıraktığı ve eğer iş yapılacaksa mutlaka İslamcılarla yapılacağı anlaşılamadı.
ABD bölgede 'ılımlı' İslamcılara destek verdikçe diğer ülkelerin de Türkiye gibi bölgede 'izinsiz' iş yapmaya kalkacaklarından korkarak desteğini hızla çekti. Dahası ABD bölgede radikallere karşı hem rejim olarak model olma açısından hem de sahip olduğu askeri güç açısından caydırıcı güç olan Türkiye'yi terörle bağlantılandırma amacı güden operasyonlara el altından destek vermeye başladı. Anlaşılan ABD bölgeye dair herhangi bir B planı yapmamış. İranla ilişkileri düzeltme ve İsrail ile Filistin arasında arabuluculuk yapma çabasından öteye gitmeyen bir politikayla umursamaz tavırlar sergiliyor. ABD'nin bölgede söz sahibi olması bölge halklarının arzu ettiği bir şey olmasa da ABD'nin yerinden oynattığı taşları tekrar yerleştirmeden bölgeden çekiliyor olması bölge halklarının yine istemediği radikallerin söz sahibi olmasına imkan veriyor. Üstelik büyümesi ve siyasi nüfuz alanını genişletmesiyle bu durumun önüne geçebilecek olan Türkiye'nin de önü kesilmek isteniyor.
Son olarak bölgede olanlara IŞİD merkezde olmak üzere göz atmak gerekirse vaziyetin garabeti daha iyi anlaşılır. Irak'ta IŞİD'e karşı savaşan İran ve Rusya destekli Maliki hükümeti ABD'den İnsansız Hava Araçları'na kadar çok sayıda askeri yardım alıyor. Suriye'de IŞİD diğer muhaliflerle savaşırken, diğer muhalifler Esed ile savaşıyor. ABD ise hem IŞİD'i, hem Esed'i hem de diğer muhalifler içerisindeki Nusra Cephesi'ni istemiyor. Lübnan'da ise ABD Şiilere karşı operasyon düzenleyen IŞİD'i yok etmesi için Lübnan ordusuna daha fazla askeri yardımda bulunacağını açıklıyor. Ancak IŞİD'e düzenlenen operasyonlarla Suriye'de ABD'nin desteklediği muhaliflere karşı savaşan Hizbullah güçleniyor.
Elbette durumun bu kadar vahim olmasında Suudi Arabistan başta olmak üzere diğer bölge aktörlerinin de payı yok değil. Ancak bu tablo Fukuyama'nın bahsettiği 'dünyanın sonu' hezeyanına inanarak Irak'a giren ve dünyanın tek hâkimi olduğunu göstermeye kalkan ABD'nin nasıl bir çıkmazın içine girdiğini ve bölgeyi de nasıl bir bataklığa soktuğunu göstermeye iktifa ediyor.
yusuf.inanc@sabah.com.tr
@yusufsinanc