22 Ocak'ta İkinci Cenevre Konferansı toplanıyor. Amacı Suriye'deki savaşı durdurmak olan konferansın hedefine ulaşıp ulaşamayacağı konusunda Suriye'deki manzara-i umumiye ve dış aktörlerin tavırları belki biraz ipucu verebilir. Savaş başladığından bu yana Suriye'de etkisi olan iki bloktan bahsedilebilir.
Esed'in kalmasını isteyen Rusya ve İran, Esed'in gitmesini isteyen ABD-AB-Türkiye ve Suudi Arabistan. Suriye içerisinde ise Esed rejimi, El Kaide bağlantılı militanlar, Özgür Suriye Ordusu, yeni kurulan İslami Cephe ve tesir sahaları kendi mahalleleriyle sınırlı Kürt gruplar var. Esed rejimi Rusya ve İran tarafından, ÖSO ABD, AB ve Türkiye tarafından El Kaide bağlantılı gruplar ise Suudi Arabistan tarafından destekleniyor. Bu devletlerin arasında savaş sonrasında nasıl bir Suriye kurulacağı üzerinden kıyasıya bir rekabet devam ediyor.
Rejim taraftarı blok
Son bir haftadır Esed rejimi ağır bombardıman altında tuttuğu Halep'te muhaliflere karşı ciddi kazanımlar elde ediyor. Öte yandan ÖSO ile diğer muhalif gruplar arasındaki çatışmalar da Esed ve destekçilerinin işine geliyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye sınırındaki Bab El Hava'yı rejimin vurması ise muhaliflerin ellerinin zayıfladığını ve rejimin Türkiye sınırına kadar gelebildiğini gösteriyor. Rusya savaşın başından beri Esed rejimini iki sebeple destekliyor. Birincisi Tartus'ta bulunan hem askeri hem de ticari amaçlarla kullandığı limanını muhafaza etmek gayretinde. ABD'nin Akdeniz'in dört bir yanını sardığı bir zamanda ve Rusya'nın Putin ile birlikte yeniden toparlanmaya ve periferisindeki ülkeler üzerinde etki alanını genişletmeye başladığı bir dönemde Akdeniz'deki tek kapısını kaybetmeyi göze alması düşünülemez.
İkincisi ise Rusya 1950'lerden beri devamlı yardım ettiği, ordusunu baştan sona dizayn ettiği Suriye'yi kaybetmek istemiyor. The Moscow Times gazetesine göre 2005 yılında Suriye'nin 13,4 milyar dolarlık borcunun 9,8 milyar dolarını silen Rusya sadece 2009 senesinde 19,4 milyar dolar yardımda bulundu.
Üstelik ABD yardımlarıyla Esed'e karşı savaşan muhaliflerin kuracağı muhtemel bir hükümetin Esed'e baştan beri destek veren Rusya'ya pek sıcak davranmayacaklarının açık olması. Ancak önemli olan nokta şu; Rusya'nın asıl derdi bizzat Beşar El Esed'in başta kalması değil. Ki geçtiğimiz hafta Suriye'den gelen 'Esed önümüzdeki seçimlerde yeniden başkanlığa aday olacaktır' açıklamasına Rusya'nın 'bu tarz açıklamalarla tansiyonu yükseltmeyin' karşılığı vermesi bu dediğime işaret ediyor. Rusya, tamamıyla ABD hegemonyası altında olup, aynı 1980'lerin Türkiyesi gibi kendisine tavır almış bir Suriye istemiyor.
BM yaptırımlarıyla ekonomisine ciddi darbe almasına rağmen hem Esed'i hem de Suriye'de sahaya sürdüğü Hizbullah'ı besleyen İran ise yanı başında bir ABD uydusu olabilecek, Türkiye'nin nüfuzu altında kalabilecek bir devlet istemiyor. Bir diğer ifadeyle kendisine karşı tetikçi olarak kullanılabilecek bir Suriye istemiyor. Öte yandan İran için Suud'un Suriye'de desteklediği ve İran'ı doğrudan 'kâfir' gören Selefilerin etkin olduğu bir Suriye'den daha korkutucu bir senaryo olamaz.
Rejim karşıtları
Savaşın başından bu yana Esed'in görevden ayrılmasını talep eden ABD bu şekilde hem İran'a hem de Rusya'ya karşı bir zafer kazanmak peşindeydi. Ancak maddi anlamda çok büyük bir çıkar elde edemeyeceği için ve devam eden savaşta İsrail için büyük bir güvenlik sorununun ortaya çıkmaması sebebiyle ABD yeterince meselenin üstüne düşmedi. Dahası El Kaide bağlantılı grupların savaşa dahil olması ile ABD bir adım daha geri çekildi. Ortadoğu'da İslamcılarla çalışmak istemeyen ancak çalışmadığı takdirde meydanın El Kaide'ye kalacağını anlayan ABD 'tampon bölge, kırmızı çizgi, geçiş dönemi' derken Cenevre öncesi ne yapacağını şaşırdı. ÖSO'nun elinden silahlarını alan ve en büyük muhalif birliği kuran İslami Cephe ile görüşme talebinin reddedilmesi ise ABD için tam bir fecaat. Zira Cenevre'ye ÖSO'yu temsilen katılacak olanların Suriye içerisinde bir etkileri yok. Daha açık ifade etmek gerekirse Rusya ve İran Şam yönetiminin temsilcilerine bu meselede şöyle yapın dediklerinde bir karşılık alabilecek. Ancak ABD'nin talimatlarını sahada gerçekleştirebilecek kadar sözü geçen ve etkin bir ÖSO yok. Türkiye ise mevcut durumda mültecilere elinden geleni yardımı yapmaktan başka savaşa dair bir şey yapamıyor. İstanbul'da barınan ÖSO liderleri Suriye'de Halep'e bile gidemez konumdalar. Bu durumda El Kaide ile iş yapmayacağına göre Türkiye'nin zaten yapabileceği çok bir şey yok. Üstelik enerji ihtiyacının büyük bir kısmını Rusya ve İran'dan karşılarken Esed'in bu iki destekçisini karşısına alması da mantıklı olmaz.
Savaşı uzatan aktör Suudi Arabistan
Kuruluşundan bu yana Suudi Arabistan'ın çok karmaşık bir dış politikası olmadı. Hanedan ailesini korumak ve bölgede Şiilere fırsat vermemek üzerine kurulu olan Suud dış politikası Suriye savaşında da kendini gösterdi. Arap Baharı'nın bölgede en fazla korkuttuğu ülke Suudi Arabistan oldu. Tunus'ta Nahda'nın Mısır'da ise Müslüman Kardeşler'in başa gelmesi ardından benzer bir yapıdaki Suriye'deki muhalefetin harekete geçmesi Suud için ciddi bir endişe kaynağıydı. Hem demokratik hem de tamamıyla seküler olmayan bir yapının Mısır'ın ardından Suriye'de de ortaya çıkacak olması ve bu yönetimin Türkiye ile sıkı fıkı olacağı düşüncesi Suudilerin kabusu haline geldi. İran riyasetinde Şiilerin Bahreyn'de ve Suudi Arabistan'da kısıkta olsa ses çıkartmaya başlamalarının ardından Hizbullah'ın Suriye'deki savaşa doğrudan müdahil olması Suud'un daha korkunç kabuslar görmesine sebep oldu. Bu durumda Suud her iki tehlikeyi de bertaraf edecek bir yönteme başvurdu. Yemen'de savaştığı, terörist ilan ettiği El Kaide ile bağlantılı grupların Irak'tan Suriye'ye yayılmaları için çaba gösterdi. Nusra Cephesi ardından Irak Şam İslam Devleti'nin savaşa müdahil olmasıyla Suriye sonu görünmez bir dehlize girmiş oldu. ABD'nin geçtiğimiz günlerde ÖSO'ya El Kaide gruplarındansa Esed'i tercih ederiz demesi, İslami Cephe ile görüşmeye çalışması ve en önemlisi İran ile nükleer meselesinde anlaşmaya varması Suud'u oldukça rahatsız etmiş durumda. İran karşıtlığı üzerinden İsrail ile de yakınlaşan Suud ABD'ye 'Suriye'ye karşı tek başımıza harekete geçeriz' gibi açıklamalarla meydan okuyor. Zira Cenevre'den Esed lehine çıkacak olan bir kararı İran'a karşı bir mağlubiyet olarak telakki edecek olan Suud El Kaide gruplarına verdiği desteği maksimuma çıkarmış durumda.
Cenevre sonrası ne olur?
ABD-Türkiye, İran-Rusya ve Suudi Arabistan arasında sıkışan Suriye'deki savaşın Cenevre gibi daha kimlerin katılacağı konusunda dahi mutabakata varılamayan bir konferansla sona erdirilmesi pek mümkün gözükmüyor. Muhaliflerin en güçlü milisleri Cenevre'den çıkacak olan kararları reddedeceklerini baştan açıkladılar. ÖSO ise geçiş döneminde Esed'in başta kalmasını öngören bir kararı kesinlikle kabul etmeyeceklerini, Şam rejimi ise Esedsiz bir geçiş dönemi olmayacağını dayatırken nasıl bir anlaşma sağlanacak? ABD Rusya'ya karşı mağlup olmak istemezken, Suud tüm dış politikasını İran'ı yok etmek üzerine kurmuşken Cenevre'de alınan kararı uygulamak için kim kendi menfaatinden vazgeçecek?
yusuf.inanc@sabah.com.tr
@yusufsinanc