"Dünya'da uyanmanın nasıl olduğunu pek hatırlamıyorum. Mars'a indikten altı ay sonra, günüm kırmızı lav gölünün ortasında beyaz bir kubbenin içinde başlıyor. Isıyı açacak kadar enerjimizin olup olmadığını sorguluyorum. Acaba hava, kıyafetleri giyip serayı kontrol etmemize izin verecek mi? Vantilatörler çalışacak mı? Kafamda bu düşünceler dolaşırken günün o ilk sıcak içeceği için aşağı kata iniyorum. Orada beni bekleyen haberler vat, yüzde ve santigrat derece cinsinden. Bana gece boyunca habitatımızda ve etrafında neler olduğunu ve bugünün geri kalanı için ne kadar enerjimiz olduğunu gösteriyorlar. Bitkilerin sulama sistemlerinden geçen suyun sesini ve biyoloji laboratuvarındaki pembe parlayan ışıkların vızıltısını duyacağım.
50 SANTİMLİK PENCERE
Son altı aydır her zaman karşılaştığım mürettebat, mutfak ve 50 santimetrelik yuvarlak pencereyi göreceğim. Pencerenin dışındaki keskin kayalar bana gezegenin, Mars'ta hayat için deney niteliğindeki bir yıl boyunca paylaşacağımız bu dünyanın ne kadar gizemli ve korkutucu olduğunu hatırlatıyor..." Bu sözler Sheyna Gifford'a ait. NASA'nın seçtiği 6 özel kişiden biri kendisi. Mars'taki yaşamı simule etmek için 6 aydır bir kapsülün içinde yaşıyorlar. ABD'nin Hawaii eyaletinde bulunan ve yıllardır aktif olmayan Mauna Loa Yanardağı'nın yamacındalar. Toprağı Mars'ın yüzeyi gibi kızıl. Ağustos 2015'te başladı tecrit deneyleri. 26 Ağustos 2016'da bitecek. Dünya'ya geri döndüklerinde uzayla ilgili en uzun süreli insan deneyini gerçekleştirmiş olacaklar. Deney, Mars yüzeyinde bir ila üç yıl sürmesi beklenen ilk insanlı göreve hazırlık amacı taşıyor. Gifford, Dünya'dayken Mars'taymış gibi yaşamanın nasıl olduğunu yazacak. İlk makalesini yayımladı. Havanın girmediği, taze yiyeceklerin yenmediği ve özel alanlarının bulunmadığı bir kapsülün içerisinde, günlerinin nasıl geçtiğini aktardı. Gifford'un dışında içeride bir astrobiyolog, sıvı fizikçisi, uzay aracı mühendisi, uzay mimarı ve tohum bilimci bulunuyor. "Mars'ta Yaşam" başlıklı değerlendirmesinde "Şu an Dünya'dan yaklaşık 200 milyon kilometre uzaktayız. İçinde bulunduğumuz deney, gösterişten uzak şekilde başladı.
YIKANMA HAKKI HAFTA DA 6 DAKİKA
Ama sonra Marslı filmi vizyona girdi ve işler değişti. Medya üzerimize çullandı. Zaman dilimi farkı nedeniyle bağlantı kurduğumuzda kapsülün içerisine ses en az 20 dakika geç geliyor. Yazılı mesajların ulaşması da 45 dakikayı buluyor. Bu gecikme bilim kurgu senaryolarını nasıl etkileyecek bir düşünün: "Houston bir sorunumuz var. Sizi 45 dakika geç duyuyoruz" diyen Sheyna Gifford ayrıca "Basına konuşmamız yasak. Ailelerimizle de bağlantı kurmamız sınırlı. Bunların nedeni seslerin geç gelip gitmesi değil. Burada aynı zamanda sıkı bir fizyolojik ve psikolojik teste tabi tutuluyoruz. Aşırı yalnızlık, stres, güneşsizlik, haftada sadece altı dakika yıkanma hakkı, sadece konserve yemek, yer çekimsiz ortam... Bunlarla baş etmemiz gerekiyor" notlarını düştü. Gifford'un yazısındaki detaylar şöyle: "Gerçekten Mars'ta değiliz ama deniz seviyesinden 2 bin 500 metre yükseklikteyiz. Sorunları kendimiz halletmemiz gerekiyor. Her türlü teknolojik donanımımız var. Ancak burada yaşam Mars'taki gibi ilkel. Enerjimizi tamamen Güneş sağlıyor. Dolayısıyla çoğu zaman o ne derse o oluyor. Kapsülün dışına sadece belirli zamanlarda ve uzay kıyafetlerimizle çıkıyoruz. Mars'ta yağmur yağmadığı için kendi suyumuzu üretiyoruz. Hızı saatte 200 kilometreyi geçen rüzgarlar oluyor. Güneş, Dünya'ya ulaştığının yarısı kadar Mars'a gidiyor. Burada altı aydır yüzümüze rüzgar, güneş ve yağmur değmedi. Altı ay daha değmeyecek. İleride Mars'ta bir insan kolonisi kurabilmek doğru teknolojilerin geliştirilmesine bağlı. Biz de tüm bunlara bunun için katlanıyoruz."
NASIL DÖNECEĞİZ?
Uzay maceraları konuşulduğunda akla "İnsan için küçük, insanlık için dev bir adım" cümlesi geliyor. Ay'a ilk ayak basan astronot Neil Armstrong bu cümleyi kurduğunda tarih 20 Temmuz 1969'du. Şu an ise Mars'a ilk astronotun 2030'da gönderilmesi ve alternatif yaşam için insan kolonisi kurulması hedefleniyor. Ünlü fizikçi Stephan Hawking bu durumu "Sürekli artan nüfusa karşın doğal kaynakların sınırlı olması, yaşlanan gezegenimizi tehdit ediyor. B planı hazırlamalıyız. Önümüzdeki 50 yıl içinde Mars'a ya da Ay'a taşınmak zorunda kalacağız" sözleriyle açıklıyor. Mars'ta bulunan Curiosity isimli insansız uzay aracı, düzenli olarak dünyaya fotoğraflar gönderiyor. Eylül 2015'te Mars'ın yüzeyinde akan su bulundu. 2020'de de Mars'a gönderilecek bir uzay aracı, kaya ve toprak parçalarının örneklerini toplayacak. Bu sayede gezegende yaşam olup olmadığına ve astronotların nereye indirileceğine kesin olarak karar verilecek. Uluslararası alanda kabul edilen kural gereği akan suların bulunduğu bölgeye insan gönderilemiyor. Bu bölgelerin insan eliyle kirletilmesinden endişe ediliyor. İnsanoğlu yüzünden Dünya yörüngesinde bile yaklaşık 10 milyon parça uzay çöpü olduğuna dikkat çeken uzmanlar, "Mars veya başka bir gezegenin yüzeyinin kirletilmesi kabusa yol açar" diyor. En önemli soru ise "Giden nasıl geri getirilecek?" Zorlu iklimi, dev toz bulutları, yüksek radyasyon oranı başarılı bir inişi bile çok zorlaştırıyor. Ardından dönüş için astronotların Mars'ta özel yakıt üretmesi gerekebilir. Başarısız olunması halinde ise Kızıl Gezegen'e gönderilecek ilk astronotlar Marslı filmindeki Matt Damon gibi şanslı olamayabilir ve bir daha Dünya'ya hiç geri dönemeyebilirler.