Yaklaşık bir yıl önce İstanbul Sultanahmet meydanında gerçekleştirilen canlı bomba saldırısında pek çok insan öldü ve yaralandı. Hükümet yetkilileri saldırının DAEŞ tarafından gerçekleştirildiğini düşündü, çünkü saldırgan Nabil Fadli, 28 yaşında bir Suriyeli'ydi, ve Türkiye'ye de saldırıdan bir hafta önce girmişti.
Polis soruşturması ilk etapta saldırıda Suriye gizli servisi Muhaberat izlerini buldu. Kimileri bulgunun öne sürülmesini Ankara'nın Esad nefretine bağladı.
Suriye uzmanlarının bir kısmı ise bu bulguya daha ılımlı yaklaştılar. Çünkü Esad rejiminin gaz karşılığında, DAEŞ'le petrol ticareti yaptığı biliniyordu. DAEŞ'in sözde başkanti Rakka'ya 120 kilometre ötede olan Tuveynan adlı gaz üretim tesisinde Esad rejiminin gönderdiği mühendisler uzun süre DAEŞ'le birlikte çalıştılar ve Şam ve çevresinin elektriği için gerekli olan gazı ürettiler. Başka kaynaklar Esad ve DAEŞ bölgeleri arasında ticaretin resmen devam ettiğini, Suriye cep telefonu servislerinin DAEŞ bölgelerinde de kesintisiz hizmet vermeye devam ettiğini söylüyor.
Öte yandan Amerikalı yetkililer de geçtiğimiz yıllarda Esad ve DAEŞ'in birlikte var olduklarını, birinin zaferinin, diğerini de güçlendirdiğini belirttiler.
Fakat belki de en açıklayıcı itiraf geçtiğimiz hafta rejim yanlısı bir kanala çıkan Suriye Meclisi'nden bir milletvekilinden geldi. Khaled Abboud adlı vekil, Esad hükümetinin DAEŞ'e sızdıgını ve bu yüzden Türkiye'deki saldırıların arkasında gerçekleşenlerinlerin tamamen farkında olduğunu söyledi. Abboud şöyle konuştu: "Suriye güvenlik yapısı ve Suriye istihbarat servisleri bu tip ağlara sızdı. Bunlar içerisindeki anahtar öneme sahip yapıların kontrolünü ele aldılar. Bildiğiniz üzere Şam şehrinin eteklerinde bu aşırıcı gruplar bulunuyor. Neden Şam'da hiç bombalama olmuyor, fakat Türk şehirlerine saldırılar oluyor?"
Bu sorunun cevabı bir parça Sultanahmet bombalamasında yatıyor olabilir. SABAH gazetesinin geçen Ocak'ta yayınladığı haberlerde bombacı Nabil Fadli'nin İstanbul'daki Suriye Konsolosluğu ile bağlantıları olan birisiyle pek çok telefon görüşmesi yaptığı belirtilmişti. Polis kaynaklarına göre bu adı anılmayan şüpheli Suriye istihbaratına çalışıyordu, Suriyeli mülteciler ile çok yakından ilgileniyordu ve iddialara göre mültecileri DAEŞ'e yönlendiriyordu.
SABAH'a göre Nabil Fadli, DAEŞ saflarına geçmeden önce de El Muhaberat'a çalışıyordu. Gazetenin başka bir haberine göre, Fadli, Suriye rejimine karşı savaşan Ahrar el-Şam ile birlikteyken, Şam'a bilgi taşıyordu. Dolayısıyla çifte ajandı. Yetkililer, ellerindeki telefon kayıtlarına dayanarak, saldırının arkasında olduğu belirtilen Dr. Sinan kod adlı birini arıyordu ve iddiaya göre bu kişinin de Suriyeli bir istihbarat görevlisi olma ihtimali yüksekti.
Muhaberat'ın terörist ve radikal gruplara sızmak konusunda derin bir tarihi bulunuyor. Wikileaks tarafından yayınlanan ABD diplomatik yazışmalarında konuyla ilgili oldukça aydınlatıcı bir belge bulunuyor. 2010 yılında Amerikalı diplomatlarla buluşan zamanın Suriye Genel İstihbaratı Direktörü Ali Memlük, El-Kaide tarzı gruplara başarılı bir şekilde sızdıklarını söyledi. Memlük, "kural olarak bir an önce saldırmıyor ya da onları öldürmüyoruz. Bunun yerine içlerine yerleşiyor, fırsat ortaya çıkınca harekete geçiyoruz" dedi.
Memlük şu anda Suriye lideri Beşar Esad'ın istihbarat konularındaki özel danışmanı, aynı zamanda Irak işgali sonrasında ülkeyi istikrarsızlaştırmak için Irak'a yabancı savaşçı geçişlerini kolaylaştıran isimlerden biri olarak biliniyor. Bu kişiler daha sonra El Kaide Irak'ı kurdular. El Kaide Irak daha sonra DAEŞ ismini alarak başka bir yapıya kavuştu.
Suriyeli milletvekilinin "DAEŞ'e sızdık" iddiasıyla ilgili görüşünü aldığım Hassan Hassan, bu iddianın doğru olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu söylüyor. Washington'nın önde gelen Suriye ve DAEŞ uzmanlarından biri olan Hassan şöyle dedi: "Rejimin DAEŞ dahil ülkedeki tüm gruplara sızdığı doğru. Bence bu milletvekili bir mesaj ulaştırmaya çalışıyordu. Rejimin [Türkiye'deki] saldırıları durdurabilecek kapasitesi olduğu mesajını."
Daha önce güvenilir haber kaynakları tarafından Suriye rejiminin eski yetkilileriyle yapılan araştırmalar ve röportajlar, Hassan'ın söylediği şeyi, yani Muhaberat'ın DAEŞ saldırılarını yönlendirme hatta durdurma kapasitesi olduğunu gösteriyor.
Geçen Nisan'da bir Amerikan haber dergisine konuşan eski Suriye Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdul Halim Khaddam, Esad'ın geçmişteki açıklamalarına atıfta bulunarak, "Esad 2011'de tüm dünyanın yakında Suriye'nin çektiği acıyı çekceği konusunda" uyarıda bulunduğunu hatırlatıyor.
Khaddam şöyle diyor: "2011 yılında Müftü Hassoun, Şam'daki güç merkezine en yakın dini otorite, geniş bir açıklama yaparak Suriye'nin tüm erkek ve kadınlarının Avrupa'da ve Filistin'de şehit olmak için yola çıkacağını söyledi. Tüm Avrupa ve ABD'ye, içlerinde halihazırda bulunan ve şehit olmak isteyen kişileri hazırlayacaklarını söyledi."
Khaddam, Suriye'de yaşayan halkın yarısının bir şekilde Gizli Polis yahut diğer gizli kuruluşlar için çalıştığını söylüyor. Röportajı gerçekleştiren Tablet dergisinin elinde iyi bir örneği de var. Mesela Suriye istihbaratıyla ilişkisi olan bir DAEŞ militanı, Paris doğumlu Fransız ve Tunus vatandaşı Boubakeur al-Hakim, Tunus'taki Bardo saldırısını gerçekleştirdi. Al-Hakim'in Tunus'a yerleşmeden önce 2002-2005 yılları arasında Muhaberat'a çalıştığı biliniyor. Tablet aynı zamanda Fransa'daki terör saldırılarının Fransızların Esad rejimine en sert muhalefeti gerçekleştirdikleri bir dönemde geldiğini ve saldırılar sonrası Fransa'nın odağını Esad'tan, DAEŞ'e çevirdiğini de ekliyor.
Bir başka örnek, Esad'ın ailesinin yaşadığı Lazkiye bölgesi eski politik istihbarat direktörü Nabeel Dendal. Eski istihbaratçının The Daily Beast'e 2016'da yaptığı açıklamaya göre, DAEŞ'in içerisinde bulunan komutanların yarısı şu anda rejimle birlikte çalışıyor. The Beast'e konuşan diğer eski rejim yetkilileri ise bu oranın üçte birde kaldığı kanısında.
Resuleyn'deki istihbarat istasyonunda siyasi parti işlerinden sorumlu olan ve sadece "Naser" ismini kullanan başka bir Suriyeli eski yetkili ise, Rakka'daki üst düzey komutanların pek çoğunun Suriye istihbaratı ile bağlantılı olduğunu söylüyor.
Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir sözcü, Suriyeli milletvekilinin iddiaları hakkında detaylı bilgi sahibi olmadıklarını ve bu iddianin doğruluğunu onaylayamayacaklarını söyledi.
Son olarak görüşlerine başvurduğumuz üst düzey bir Türk istihbarat görevlisi ise, Suriyeli vekilin Türkiye'deki DAEŞ saldırılarıyla ilgili iddiasını doğrulayamayacağını söyledi ve ekledi: "Fakat söylediklerinin doğru olma ihtimali oldukça yüksek."
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 2015 içerisinde, DAEŞ ve Muhaberat'ın Türkiye'deki saldırıları birlikte gerçekleştirdiğine dair pek çok açıklaması bulunuyor. Çoğu kişiye bu açıklamalar bir komplo teorisi gibi gözüktü. Kim bilir, belki de bu komplo Suriye istihbaratı tarafından hayata geçirilmiştir?