"Cehennemde bir hafta…", ABD'nin en güvenilir gazetesinin geçen haftaki manşeti böyleydi. Gazetenin siyahi yazarı şöyle diyordu, "Gün geçtikçe artan vahşetin ortasında kaldık ve kolay bir çıkış yolu yok. Çok fazla kayıp ve acı var. Güven hızlıca ortadan kalkıyor, fazlaca düşmanlık karışıyor."
Bu duygu sadece tek bir kişide yoktu. Washington'da herkesin güne başlamadan önce adeta bir ayin gibi okuduğu başka bir gazete ise daha acımasız bir başlık atmayı uygun görmüştü: "Ülke uçurumun kenarında."
Özellikle son iki yıldır herkes ölümlere alıştı. ABD polisi hasbelkader yolda geçen birini durduruyor. Sonra derisinin rengi kesinlikle beyaz olmayan bir şahıs en küçük direniş gösterince ya da elini yanlış yere kaldırınca polis tarafından acımasızca öldürülüyor. Kimi zaman da ellerinizi havaya kaldırıp polisi bekleseniz de ölebiliyorsunuz.
Peki neden? Neden dünyanın en güçlü ve en müreffeh ülkelerinden birinde hala polisler masum insanları öldürebiliyor?
Cevabı çok zor değil aslında. Türkiye'de 1968 olayları ve Sivil Haklar hareketleriyle ilgili filmleri izleyerek büyümüş bizler, ABD'de ırkçılığın en azından görünürde ortadan kalktığını düşünüyoruz. Halbuki pek bir şey değişmedi. Şu an ABD'ye gelseniz hayatınızda ilk kez derinizin renginin önemli olduğunu hissedebilirsiniz.
ABD'de buna "implicit bias" yani "gizli önyargı" deniyor. Ya da "gizli ırkçılık." Normalde sorsanız hiç kimse ırkçı olduğunu düşünmüyor ama siyahilerle, Latinlerle, Türklerle, Ortadoğulularla ilgili kafalarında oldukça olumsuz düşünceler ve inanışlar var. Bir yandan korkuyor, bir yandan da onları aşağı görüyorlar. Tabii eli silahlı polisler de çoğunlukla bu gizli ırkçılıkla malul. Bu yüzden, hiçbir neden yokken polis herhangi birini öldürebilir. Mesela 32 yaşındaki Philando Castile bu şekilde öldü.
Yok yere son eren bir hayat
Castile 6 Temmuz'da bir hırsıza benzetildiği için, doğduğu ve büyüdüğü Minnesota'nın 8 bin kişilik St. Paul şehrinde polis tarafından durduruldu. Hatası genelde uyuşturucu çetelerinin kullandığı Oldsmobile marka aracını beyazların çoğunlukta olduğu Falcon Heights bölgesinde sürmekti.
Polis radyosuna göre "geniş burnu" nedeniyle şüphelilerden birine benzetilmişti. Ve bu, polisin içinde küçük bir kızın da bulunduğu aracın etrafını sarması için yeterliydi. Castile, Polis ehliyetini sorduktan sonra , "üzerimde lisanslı silah var" dedi. Çünkü cüzdanı ile silahı arka cebindeydi. Bir yanlış anlamayı önlemek için polisi uyarmak istedi. Ve elini arka cebine götürürken polis tarafından defalarca vuruldu.
ABD ve tüm dünya olayın nasıl gerçekleştiğini arabada bulunan kız arkadaşı Lavish Reynolds'un Facebook üzerinden yaptığı canlı yayınla öğrendi. Olayla ilgili soruşturma polisin can çekişen Castile'e hiçbir ilk yardım sağlamadığını da gösteriyor.
"Çocukların sevgilisiydi"
Peki kimdi bu Castile? Sabıkası kabarık bir suçlu muydu? Ne yazık ki değildi. Evet, hemen hemen her siyahi Amerikalı gibi düşük bel, bol pantolon ile uzun tişört giyiyor, boynuna uzun bir haç bağlıyordu. Fakat o bir ilkokul kafeteryasının sicili tertemiz idare amiriydi. İş arkadaşlarına göre çocuklar ona aşıktı. Okul idarecileri ise onun oldukça saygılı, zeki ve kibar olduğunu düşünüyor.
Peki veliler? İsmini vermek istemeyen bir anne şöyle diyor, "Tüm öğrencilerin isimlerini biliyordu. Büyük anneleriymiş gibi tabaklarına daha fazla yemek koyuyordu. Otistik oğlum onu her gün kucaklıyordu. O İYİ BİR ADAMDI. Ona yapılan şey infazdı." Castile 15 yıl boyunca çocuklara yemek servis etmişti. Hiçbir sabıkası yoktu. Kız kardeşi, "o yanınızdayken iyi bir olduğunuzu hissederdiniz. Ortamın havasını değiştirirdi" diyor. Fakat polis Castile hakkında böyle düşünmüyor olmalı ki onu geçtiğimiz yıllarda 50'den fazla kez yolda durdurdu.
Amerikan medyasına konuşan uzmanlar bunun tek başına "ırkçı fişlemenin" bir kanıtı olduğunu düşünüyorlar. Ve maalesef Minnesota eyaletinin güvenlik teşkilatı bu fişlemelerle bilinen bir yer. St. Paul'da büyümüş Castile de aslında bunun gayet farkındaydı. Facebook hesabındaki paylaşımlarda, "Siyah yaşam tarzını suç hale getirdiler" ve "sistemin kölesiyiz" dediği görülüyor.
Kızkardeşi Allysza'dan öğreniyoruz ki, Castile diğer siyahilerin başına gelenlerle de fazlasıyla ilgiliydi. Kaderin talihsiz bir ironisi olsa gerek kendi ölümünden birkaç saat önce, başka bir siyahinin, polis tarafından öldürülen Alton Sterling'in ortaya çıkan videosundan bahsediyordu.
Bir şeyler değişecek mi?
Uzmanlara bakılırsa Castile'i öldüren polis memurunun bir ceza alması muhtemel görünmüyor. Amerikan yargı sistemi polislerin "kendilerini koruma kaygısıyla" vatandaşları öldürdüğünü düşünüyor. Onlara göre ortada polisin bir zanlıyı öldürmesi için ciddi bir motivasyon yok.
Bu yüzden ifadeler günler sonra alınıyor, bu yüzden kimi kanıtlar da ortadan kalkıyor. Ağustos 2014'te Missouri'nin Ferguson kentinde 18 yaşındaki siyahi Michael Brown'ı öldüren polis memuru Darren Wilson, tüm ülkede haftalar süren eylemlere rağmen yargılanmadı. Nisan 2015'te Baltimore'da Freddie Gray'i (25) öldüren 6 polisin bir kısmı beraat etti, kimilerinin hakkında yargılamalar sürüyor.
Fakat sonuç pek değişmiyor. Polis siyahileri öldürüyor ve adalet yerini bulmuyor. Geçen hafta kendi kendine adalet tesis etmek isteyen ordu emeklisi Micah Xavier Johnson da, Dallas'ta hiçbir günahı olmayan 5 polisi durup dururken infaz etti. Ardından ülke çapında polislere pusu kurulmaya, suçsuz memurlar yaralanmaya ve öldürülmeye başlandı. İşte bu yüzden sokaktaki vatandaş ülkenin cehennemi gördüğünü düşünüyor.
Çünkü sistem tıkandı ve artık insanların adalet hislerinde büyük bir yaralanma var. Bu bir kısır döngü. Çözüm ise ABD'de derin bir polis reformu yapılması, siyahilerin adalet sisteminde daha etkili olması ve son olarak silah satışıyla ilgili daha sert düzenlemeler yapılmasından geçiyor. Fakat ülkedeki siyasi partiler, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler anlaşamıyorlar. Suçsuz insanlar ise ölmeye devam ediyor.