Cumhuriyetten de yaşlı, ama Cumhuriyet tarihinde derin bir iz bırakmış bir figür olan Kenan Evren 98 yaşında vefat etti. Oldukça tartışmalı bir figür. 1978'de Genel Kurmay başkanlığına atandı. Ülkede siyasi istikrarsızlığın had safhada olduğu, komünist bir devrimin gerçekleşeceğine yönelik ciddi korkuların hâkim olduğu ve her gün sokaklarda onlarca kişinin öldürüldüğü bir ortamda 12 Eylül 1980 tarihinde askeri bir darbe yaptı. Hükümeti düşürdü ve meclisi feshetti. Kendisi Devlet Başkanı oldu. Ardından Anarşizm sona erdi. Türkiye'de ordu kontrolünde bir güven ortamı sağlandı.
Bir yıl sonra tüm siyasi partiler kapatıldı. 1982 yılında Danışma Meclisine hazırlattığı anayasayı referanduma sundu. Bu anayasa %92'lik ezici bir çoğunlukla kabul edilerek yürürlüğe girdi. Kendisi de bu oylamanın sonucu olarak Cumhurbaşkanı sıfatını elde etti. 1983 yılında serbest seçimlere izin verildi ve yılın son ayında Turgut Özal hükümeti kurmakla görevlendirildi. Diğer yandan binlerce gözaltı, onlarca idam, işkence ve gözaltında kayıplar bu dönemin öne çıkan başlıklarından oldu. Elbette ki bu başlıklar daha çok sol kamuoyunda göze çarpıyordu. Toplumun geri kalanı için güven ve istikrarın sağlanmış olması, toplumsal düzen kurallarının işlemeye başlaması daha önemliydi. Bu nedenle darbecilerin ürettiği anayasal düzene, düzenin niteliği hakkında esaslı bilgi sahibi olmadan, onay verdi. Ancak serbest seçimlere geçildiğinde ise darbecilerin karşı olduğu bir siyasi partiyi iktidara getirdi.
Kenan Evren bu ülkenin Anayasal düzenini mimarı… Onunla sınırlı kalmadı. Sadece Anayasayı değil, göstermelik de olsa, yönetimi sivillere bıraktığı 6 Aralık 1983 tarihine kadar, ülkenin tüm temel kanunlarını çıkardı. Siyasi yaşamdan, örgütlü yaşama, iş mücadelesine kadar tüm kanunlar generallerin arzularına uygun hale getirildi. Yargı sistemine dair tüm kanunlar da bu dönemde çıkarıldı. Öyle ki 6 Aralık 1983'te yeni meclis toplanırken, meclisin ekonomi ve sosyal güvenlik alanları dışında kanun çıkarmasına gerek kalmamıştı. Başında Kenan Evren'in bulunduğu darbeciler, sadece darbe yapmakla kalmamış, kendilerinden sonra tasavvur ettikleri Türkiye'nin hukuki ve siyasi düzenini de kurmuşlardı.
Kurdukları düzende demokratik kurumların temel siyasal kararlarda söz hakkı yoktu. İşin doğrusu Türkiye'de demokratik kurumlar 1950-60 dönemi dışında hiç bir zaman temel siyasal konularda söz hakkına sahip olmadılar. Adı geçen dönem ise 27 Mayıs 1961 Askeri darbesiyle sona erdi.
Kenan Evren Türkiye'nin ilk darbecisi değil. Türkiye 1913'te darbe yaşadı. 1925-1950 dönemi arası militarist niteliğe sahip tek parti diktatörlüğü hüküm sürdü. 1950'den sonra demokrasiye geçiş, 27 Mayıs 1961 Darbesiyle sonlandırıldı. Kenan Evren'in darbesi, bu nedenle demokrasiye son veren değil, zaten yürürlükte bulunan bir darbe düzenine ince ayar veren, en çok onu yenisiyle ikame eden bir darbeydi.
Onun anayasası da, temel siyasal ve kurumsal tercihler itibariyle önceki darbelerin dayattığıyla aynıydı. Yani 1924, 1961 ve 1982 Anayasası aslında aynı anayasal tercihin üç farklı görünüm biçimi oldu. Üçü de "octroi" anayasa idi. İlginç olanı ise, 1980 darbesine Avrupa ve NATO'nun tepkisi oldu. Yunanistan'ın darbe sonrası hem NATO üyeliği, hem de Avrupa Konseyi üyeliği askıya alınırken, Türkiye hiç bir yaptırım ile karşılaşmadı. Aksine Darbe Anayasası Avrupa Konseyinden onay aldı. Ve Türkiye halen bu anayasa ile yönetiliyor. CHP ve MHP bu anayasadaki temel tercihlerin yılmaz savunucusu durumunda. Demek ki 1980 Darbesi öylesine bir "darbe", Kenan Evren'e de öylesine bir "darbeci" değildi. Türkiye'nin talihsizliği de burada...