Geçtiğimiz hafta Türkiye siyaseti açısından bir dönüm noktasıydı. MHP lideri Devlet Bahçeli salı günü meclisteki grup konuşmasında erken seçim çağrısı yaptı. Açıkçası bu çağrı iktidar tarafından beklenen bir çağrı değildi. AK parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım 2019 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için hazırlıklarını yapıyorlardı.
Ancak Bahçeli bence doğru ve iyi bir bir zamanlama ile erken seçim dedi ve bu çağrı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından karşılık buldu. Türkiye 24 Haziran'da yeni sisteme göre ilk kez seçilecek olan cumhurbaşkanı ve parlamento için oyunu kullanacak…
Peki erken seçime neden ihtiyaç var? Bu soruyu Türkiye'de yaşayan bir gazeteci olarak şöyle anlatabilirim: Son bir kaç aydır her şey 2019 seçimlerine endekslenir hale gelmişti. Hatta Mart 2019'da yapılması planlanan yerel seçimler adeta iktidar için bir varlık sınavı gibi sunuluyordu. Sanki o seçimlerde yaşanacak en ufak bir kayıp iktidarın meşruiyetini sorgulatır hale gelmeli gibi bir algı oluşturuluyordu. Ve bu da hem ülkeyi geriyor hem de yerel seçime son derece ters bir hava yaratıyordu.
İş dünyasında da bir rehavet hakim olmaya başlamıştı. Sanki ülke 'pause' tuşuna basılmışçasına bekler hale geliyordu. O nedenle ben bir kaç aydır 2018 içinde bir seçimin Türkiye'nin önünü açacağını söyleyenlerdenim.
Hem 16 nisanda referandumla oylanarak geçen yeni sistem artık uygulanır hale gelmeli hem de Türkiye önündeki 5 yılı daha erken görüp yeniden hızlanmalı… Bu sebeplerle erken seçim kararını son derece doğru buluyorum.
24 hazirana canlı tartışmalar eşliğinde gidiliyor. Seçime girecek partiler propagandalarına başladılar. AK parti ve MHP'nin 'Cumhur İttifakı' çok ciddi bir oy oranını koruyor. Özellikle Afrin Harekatı toplumdaki desteği artırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tek başına elinde tuttuğu destek yüzde 50 görünüyor. Karşı tarafta ise henüz taşlar oturmuş değil. Ana muhalefet partisi CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu aylardır hükümete erken seçim çağrısı yaptığı halde henüz bir aday çıkaramadı. Bu hafta içinde bir isim üzerinde uzlaşılması bekleniyor ancak parti içinde ciddi tartışmalar var. Bir çok kişi aday olarak öne çıkıyor ve bir kakofoni hakim oluyor. Bir kısım partili klasik CHP çizgisinde bir adaydan yan, diğer bir kısmı ise sağ kesimi de kucaklayacak bir isim arayışında. Partililerin önemli bir kısmı Kılıçdaroğlu'nun çıkmasını istiyor ancak genel başkan şimdilik bu isteğe yeşil ışık yakmış değil.
Muhalif kesim açısından bu tablo maalesef moral bozucu. Türkiye demokrasisinin güçlenmesi için güçlü bir muhalefete ihtiyaç var ama bırakın güçlü olmayı son derece kafası karışık ve organizasyon sorunları ile boğuşan bir parti görünümündeki CHP kendi seçmeninin moralini düşürüyor. Ben Türkiye'nin son 10 yılda kat ettiği mesafe ve vesayet güçlerine karşı verdiği mücadeleye paralel gelişen bir muhalefet anlayışının olmamasının ülkenin en önemli sorunlarından biri olduğunu düşünüyorum.
Bir de gördüğüm kadarıyla CHP 24 Haziran'a gergin bir ortamda gitme stratejisi izliyor. 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle mecliste düzenlenen oturumda CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun son derece saldırgan bir dil kullanması, CHP'nin önemli isimlerinden Özgür Özel'in Başbakan Binali Yıldırım'ı hedef alması ana muhalefetin gerginlik politikası üzerinden kendi seçmenini konsolide etme arayışında olduğunu gösteriyor. Ancak bu son derece tehlikeli ve ülkedeki kutuplaşmayı artıracak bir strateji. Meclis genel kurulunda yaşananlar maalesef seçime giden bir Türkiye'ye yakışmıyor. İtidalli ve yeni bir söylemle ortaya çıkan bir muhalefet yerine iktidarı kriminalize etmeye çalışan bir muhalefet siyasete olan inancı da azaltıyor…