ABD Suriye'de adım adım bir müdahaleye hazırlanıyor. Bu açıkçası çok gecikmiş ama önemli bir gelişme. Esad rejimi 220'nin üzerinde kimyasal saldırı ile insanlığın gözünün önünde yıllardır katliamlara devam ediyor ve Türkiye dışında kimse kararlı ve gür bir ses çıkarmıyordu. Ancak Duma'daki son saldırı Trump'ın sabrını taşırmış görünüyor.
Pazartesi günü yaptığı basın toplantısında şunları söyledi:
'Dünyanın en büyük savaş gücüne sahibiz….Şam yakınlarındaki korkunç saldırıya nasıl karşılık vereceğimiz ile ilgili bir karar aşamasındayız. Çok güçlü bir karşılık verilecek…
En büyük askeri gücü geliştiriyoruz. 700 milyon dolar bütçe onaylandı. Ordumuzu güçlendirmemiz gerekiyordu…. Seneye bunu 716 milyon dolara çıkaracağız. Bu akşam ya da hemen ertesinde bir karar vereceğiz…Şahit olduğumuz saldırıların devam etmesine izin veremeyiz. Hem de ABD olarak bu kadar güçlü iken…'
Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra son derece ayrımcı, İslamofobik ve göçmen karşıtı bir dil kullanan Trump'ın ilk kez yukarıdaki sözleri umut verici. Her ne kadar Suriye'deki kimyasal saldırıyı insani duyarlılık nedeniyle önlemek ve sivil ölümlerine son vermekten ziyade ABD'nin gücünü dünyaya göstermek ve soğuk savaş dönemini andıran çıkışlar yapan Rusya'ya 'gününü göstermek' amacını gütse de önemli olan sonuç.
Ben bu aşamadan sonra Washington'ın Suriye'ye müdahalesinin tıpkı 1995'teki Bosna ve 1999'daki Kosova müdahaleleri gibi gerekli ve doğru olduğunu düşünüyorum. Bosna'da da 3 yıldan fazla süren Boşnak katliamı ve 100 binin üzerinde ölünün ardından ABD'nin başını çektiği NATO gücü ağustos 1995'te müdahale etmiş, 25 gün sonra Bosna kurtulmuştu. Kosova'da ise ABD'nin inisiyatifi sayesinde NATO 24 Mart 99'da 78 gün sürecek bir saldırı başlatmış, Kosovalı Arnavutları kurtarmıştı. Bu müdahaleler olmasa hem Bosna hem de Kosova'da çok daha büyük kıyımlar yaşanacaktı.
O nedenle ABD'nin NATO'yu harekete geçirerek Suriye'ye müdahale etmesi doğru bir adım olacaktır. Tabii bu gelişme Türkiye'nin önemini artıracağı kadar işini de çok zorlaştıracak. Zira iki tarafla ilişki kurabilen ve iki tarafın da kendi yanına çekmek istediği tek ülke Türkiye.
Bu nedenle Rusya Devlet Başkanı Putin hemen pazartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir telefon görüşmesi yaptı. Ancak Erdoğan Esad'ın vahşeti ve saldırıları ile ilgili tutumunda hiç geri adım atmıyor. Üstelik Türkiye bir NATO ülkesi. ABD'nin başını çekmesi ile Suriye'ye bir NATO müdahalesi olması durumunda biz de o operasyona asker vereceğiz. Bu da otomatik olarak Türkiye'yi Rusya ile ilişkileri konusunda zor bir pozisyona sokuyor. Biz son derece haklı bir pozisyondayız, bu noktada Esad'ın Miloseviç'ten hiç farkı yok. Fakat elbette Rusya ile de tamamen karşı karşıya gelmemeye dikkat etmeliyiz.