Türkiye'nin Afrin operasyonu neredeyse ikinci haftasına giriyor. Batılı ve özellikle Amerikalı dostlarımız da kabul etmek durumundadır ki Zeytin Dalı Operasyonu, Suriye'deki en önemli dönüm noktalarından biri.
Türkiye'nin kendi olanaklarıyla PKK'ya ve PKK'nın bir kolu olan YPG terör örgütüne karşı haklı savaşı hem Suriye'nin içine hem de Suriye hakkındaki tüm uluslararası müzakerelere tesir edecek bir olay. ABD, Rusya, İran ve Şam rejiminin ana aktörler olduğu Suriye'de tüm kartların yeniden dağıtılacağı bir döneme doğru gidiyoruz.
Afrin harekatının şimdiye kadarki gidişatı birçok askeri uzmana göre Türk Ordusu'nun aceleyle hareket etmediğini gösteriyor. Operasyon mevcut şartlar altında ve planlama dâhilinde yavaş ilerleyebilir. Bu hem insan kaybının asgariye indirilmesi hem de ilerlemenin sağlamlaştırılması için önemli. Şu andaki durumda yedi farklı cepten Afrin'in kırsal bölgesinde ilerleme var. Bu ilerlemeler bazen stratejik çekilmelerle de sağlamlaştırılıyor. Bu sayının ileriki günlerde daha da arttığını görebiliriz. Bu sayede PKK'nın imkanları bölünüyor, dikkati dağıtılıyor. PKK daha çok muhkem yerlerde gizleniyor ve bu yolla zayiatların önüne geçmeye çalışıyor. Türkiye ise örgütün lojistik köprüsünü ve mühimmat yığınaklarını hedef alarak özellikle şehirdeki direnme kapasitesini azaltıyor.
Malum PKK bir süredir ciddi bir hazırlık içerisindeydi. Fakat hesaplamalarını özellikle Türk Hava Kuvvetleri'ne göre yapmamışlardı. Jetler, İHA'lar ve helikopterler hesap dışı tutulduğundan sahada gidişata doğrudan etki yapıyor. Türk ordusu zor şartlarda mücadele ortaya koyuyor. Diğer taraftan ise yoğun bir diplomasi trafiği yürütülüyor. Rusya ile bir ortak zeminin ortaya çıktığı malum. Asıl sorun ABD ile ilişkilerde yaşanacak gibi gözüküyor. Fakat tehdidin aciliyeti açısından öyle bir noktaya gelindi ki Türkiye'nin ikili ilişkileri önceleyecek lüksü yok. Buna bir de ABD'nin şimdiye kadarki hiçbir sözünü tutmamasını da eklersek, ABD'nin açıklamalarının Türkiye açısından ne anlama geldiği daha da net anlaşılabilir.
Uluslararası İlişkiler eğitimi almış bir Türk gazeteci olarak her zaman ABD ile Türkiye'nin stratejik müttefik ilişkilerinin önemini savundum. Eskiden beri Türk medyasındaki aşırıcılar tarafından ABD-yandaşı damgasını yemiş biriyim ama şu an bir dost gözüyle söylemek isterim ki ABD bir kaos içerisindedir. En son Erdoğan-Trump görüşmesi de bunu göstermiyor mu? SETA Dış Politika Direktörü Ufuk Ulutaş'ın da dediği gibi Beyaz Saray'da ve Pentagon'da ikili ilişkileri zehirlemek isteyenler Trump'ın önüne bir bilgi notu daha doğrusu konuşma metni koyuyor. Trump bunu okumuyor; ama Beyaz Saray konuşulmamış konuları sanki konuşulmuş gibi açıklıyor. ABD başından beri sahip olduğu Türkiye'ye hiçbir şey vermeden sürekli talepkâr olma durumuna devam ediyor. Açıklama üstüne açıklama geliyor ABD'den. En son tampon bölge konusunu Tillerson gündeme getirdi. Soru şu ABD bu tampon yani terörden arındırılmış bölgeyi tüm Suriye-Türkiye sınırı için istiyor mu? Yoksa Afrin Operasyonu başladı diye bu planı sadece Afrin'le mi sınırlı tutuyor?
ABD, Zeytin Dalı Operasyonu sonrasında da Türkiye'nin tehdit algısına saygı duymayı ve kendisinin ürettiği güvenlik sorunlarını çözmeyi denemiyor. Bu inadın ABD'nin başına açacağı sıkıntıları göremeyecek kadar büyük bir kibir var ortada. Özel temsilcilerinden çaylak analist adaylarına kadar ABD'nin Suriye politikasını rasyonalite değil, kibir ve güç algısı yönetiyor.
Anlamadıkları ise sınırın güvence altına alınmasının Türkiye için bir tercih değil bir zorunluluk olduğu ve Türkiye'nin bunu yapmak için birçok şeyi göze alabileceğidir.