2010'daki anayasa değişikliği referandumundan kabul yönünde karar çıkmasından sonra yapılan değişiklikle Anayasa Mahkemesine AİHM öncesinde bireysel başvuru alma hakkı tanınmış, mahkeme de 2012'den beri başvuruları kabul etmeye başlamıştı. Bu çok önemli bir adımdı ve mahkeme gelen bir çok başvuruyu değerlendirdi ve tartışılan tutuklulukların bazılarının şikayetlerini yerinde bulmayıp tutukluluğun devamına, Can Dündar ve Erdem Gül gibi bazı isimlerin ise tahliye edilmesine karar verdi. Bu süreç devam ediyor. Anayasa Mahkemesi yoğun bir mesai yaparak başvuruları almaya devam ediyor. Bu hak Batı'da da takdir edilen ve AİHM'in de üzerinden yük alan bir adım. Ancak geçtiğimiz günlerde Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland'ın özellikle tutuklu gazeteci ve milletvekillerini kast ederek 'Bu kişilerin dosyaları Türk Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından yakın zamanda ele alınmazsa, AİHM bunun etkili bir itiraz yolu olup olmadığını inceleyecek ve şikayetleri ele almaya başlayacaktır' açıklaması 'acaba Anayasa Mahkemesi'ne bir mesaj mı bu? Ve öyleyse ne mesajı?' sorusunu beraberinde getirdi. AYM dosyaları incelememekle, yani görevini yerine getirmemekle itham ediliyor.
Jagland'ın bu çıkışı ve AİHM Türkiye temsilcisi Işıl Karakaş'ın bu beyanı destekleyen açıklamaları AİHM'in bazı şeyleri ilginç bir şekilde görmezden gelmeye başladığını gösteriyor. Türkiye 15 Temmuz'la birlikte çok büyük bir travma yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Bu travma her kurumu etkiledi. Üzerine OHAL geldi. Terör tırmandı. Bir anda yargı öznesi haline gelenlerin sayısı yüzlerce kat arttı. Maalesef şu anda AYM'nin elinde 100 binin üzerinde başvuru dosyası bulunuyor! Yani bir anlamda paralize olmuş durumda. Kapasiteleri yılda en fazla 20 bin dosyaya yetiyor. Bu kadar dosya ile nasıl başa çıkacağının, onları nasıl tasnif edeceğinin yolunu bulmaya çalışıyor. Üstelik AYM'yi 5-6 ay önce gelmiş dosyaları ele almamakla suçlayan AİHM Nedim Şener'le ilgili tahliye kararını başvurudan 3 yıl, tahliyesinden ise 2 yıl sonra almış bir kurum!
Tabii ki dosyaları tasnif edip, önünü görmeye başladıktan sonra bazı, kamuoyunu ilgilendiren dosyalarla ilgili bir öncelik tanıyabilir ve tanımalıdır AYM . Öte yandan Jagland'ın çıkışının sadece benim de paylaştığım 'uyarı' mahiyetinde olduğuna inanmak güç. Zira AİHM ortalama 7000-8000 dosya ile ilgilenen, onların dahi kayıtlarını tutmakta zaman zaman zorlanan bir kurum. Ve AYM'nin şu sıralar nasıl bir iş yükü altında olduğunu biliyor. 24-27 Ocak 2017'de AYM Başkanı Zühtü Aslan liderliğinde bir ekip AİHM, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Konseyi'ni ziyaret etmiş ve Türkiye'de yargıdaki gelişmeleri, ellerindeki dosyaları ve 15 Temmuz sonrası durumu anlatmıştı. O ziyaret çok sıcak geçmiş, başta Jagland olmak üzere bütün kurumların başkanları Türkiye ile bu zor süreçte empati kurduklarını ve üzerlerindeki sorumluluk ve ağırlığı anladıklarını belirtmişlerdi. Çok değil, yaklaşık 1 ay önce söylenmişti bunlar! Şimdi, birden bire, hem de Nedim Şener ile ilgili kararını başvurusundan 3 yıl, tahliyesinden 2 yıl sonra vermiş AİHM neden 4-5 ay önce yapılan başvurulardan ötürü AYM'yi adeta devre dışı bırakmak isteyen bir çıkış yapıyor?
Ben bunun 16 Nisan referandumu yaklaşırken Avrupa'da yeniden yükselen 'Anti-Erdoğan' havadan bağımsız olmayan, siyasi bir çıkış olduğunu düşünüyorum. Taşlar henüz yerine oturmuş değil ve AYM'nin üzerinde tarihi bir iş yükü mevcutken mahkemeyi adeta hükümsüz kılmak için böyle bir çıkış yapmak ancak Türkiye'yi sıkıştırmak olarak okunabilir. AYM gibi son derece önemli bir kurumun itibarını sarsacak ve Türkiye'yi de ciddi zarara uğratacak böyle bir adımın Avrupa'da atılması gerginlik politikasını devam ettirme isteği demek olur. AYM dosya bombardımanını yoluna koyup bir an önce en azından çok tartışılan dosyaların başvurularını ele almaya başlamalıdır öte yandan AİHM de Türkiye'nin durumunu istismar edip 'adalet' kavramı altında siyasi bir tavır almamalıdır.