Türkiye'de AB'ye olan ilgi, Schengen vizesinin haziran sonunda kaldırılacağı açıklandığından beri yeniden canlanmış, Suriye'den Avrupa'ya gelen mülteciler krizini çözmek için olduğunu bilsek de nihayet Avrupa kapılarında bürokratik engellerle karşılaşmamak genel bir heyecan yaratmıştı. Ancak bu heyecan Brüksel'den gelen açıklamalarla söndü. AB bir kez daha Türkiye'yi oyalıyor gibi bir görüntü ortaya çıktı. 0Peki, ama ne oldu? Buraya nasıl gelindi?
16 Aralık 2013'te Türkiye-Avrupa arasında Geri Kabul Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma 1 Ocak 2014'te kısmen yürürlüğe girdi. 2015'te mülteci krizi patlak verince bir anda Avrupa için hayati önem kazandı, bu nedenle Birlik, Türkiye'den anlaşmayı tamamen yürürlüğe koymasını istedi. Müzakereler sonucunda 29 Kasım 2015'te Ortak Eylem Planı kabul edildi ve bu plana göre anlaşmanın 1 Haziran 2016'da tam olarak uygulanmaya başlayacağı kararlaştırıldı.
Bu süreçle bağlantılı olarak vize dialoğu da hızlandırıldı. 4 Mayıs'ta AB Komisyonunun tavsiye kararını hep birlikte takip ettik. Ancak adı üzerinde bu bir tavsiye kararı, uygulamaya girmesi için Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi'ndeki oylamalardan da geçmesi gerekiyor. Zaten ip de AP'de kopuyor…
Schengen bölgesi giderek genişleyip sınırlar doğuya doğru kaymaya başlayınca AB çevre ülkelere teknik destek vererek göç hareketlerini kendinden mümkün olduğunca uzakta tutmayı amaçladı. Bu bağlamda geri kabul anlaşmaları da düzensiz göçle mücadele stratejilerinden biri haline geldi. Burada Türkiye'nin tek olmadığını hatırlatmakta fayda var: AB 2000'lerden itibaren 17 ülkeyle ikili GKA'lar imzaladı. Halen Fas, Çin, Cezayir, Belarus ve Tunus ile müzakerelere devam ediyor. GKA, AB'den ziyade karşı tarafa sorumluluklar yükleyen bir anlaşma. Bu anlaşmanın karşı taraf tarafından kabul edilmesi için AB havuçlar uzatıyor. Bunların başında da vize kolaylıkları geliyor. Bazen prosedürün kısaltılması, bazen ücretin indirilmesi ya da bazı kişilere çoklu giriş hakkı tanınması gibi uygulamalar yapıyor AB. Örneğin Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, Gürcistan gibi ülkelerle böyle anlaşmalar mevcut.
Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Moldova ise AB ile yaptığı GKA karşılığı vizesiz seyahat hakkı elde etmiş ülkeler. Ukrayna, Gürcistan ve Kosova bizim gibi, yani Komisyon'dan tavsiye kararı çıktı, Konsey ve Parlamento oylamalarının yapılması bekleniyor.
Bu süreçte söz konusu ülkenin gerçekleştirmesi gereken bir yol haritası ortaya konuluyor. Komisyon bu yol haritasının uygulanmasından tatmin olunca Konsey ve Parlamento'ya vizelerin kaldırılmasını öneriyor. Bu aşamaya kadar Türkiye üzerine düşeni yapmış olmalı ki Komisyon tavsiye kararını açıkladı. Ancak Türkiye için şu aşamada süreç dondu, zira terör tanımında bir takım değişiklikler yapılması kriterlerin tamamlanması için şart gibi sunuluyor. Türkiye ise böyle bir süreçte teröre yaklaşımını değiştirmemekte kararlı. Kararlı olmakta da haklı zira AB'nin terör tanımı Türkiye'deki mevcut tanımla uyumsuz değil, üstelik bu bir hava meselesi. Konuştuğum tüm uzmanlar şayet çözüm süreci devam ederken bu noktaya gelinse AB'nin kağıt üzerinde hiçbir değişiklik talep etmeyeceğini söylüyorlar.
AB'nin Türkiye'den istediği 'Organize suçlarla ve terörle mücadelede temel insan haklarına uyulması'. Ve terör tanımının buna göre yapılması. Bu başlık altında PKK ile mücadele kapsamında sokağa çıkma yasakları ve Güneydoğu'da uygulanan politikanın değiştirilmesi isteniyor. AB aynaya hiç bakmıyor. IŞİD saldırılarından hemen sonra hem Brüksel'e hem Strasburg'a gitmiştim. Sokaklarda eli silahlı askerler sıkıyönetim havasında kimseye göz açtırmıyorlardı. Türkiye'nin bir bölgesinde top yekun ayaklanma ve savaş çıkaran bir terör örgütüne karşı hangi devlet eli kolu bağlı kalabilir?
AB'nin Türkiye'nin terör tanımını niye eleştirdiği de bir muamma zira 2002'de kendi çizdiği çerçeveye göre PKK tam bir terör örgütü. AB ise bu örgüte karşı Türkiye güvenlik güçlerinin mücadelesini kınıyor ve onların yargılanmasını istiyor. Acil ateşkes ve müzakereye davet ediyor. Kısacası AB'nin istediği şey bir anlamda Türkiye'nin terörle mücadele etmemesi. Bu tutumunu değiştirmediği sürece vize muafiyeti süreci askıda kalacak, öte yandan Türkiye'den böyle bir aşamada geri kabul anlaşmasının yürürlüğe girmesini beklemek de pek adil değil…