Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetle birlikte çıktığımız Suudi Arabistan seyahatinin hemen ardından dünyanın gözleri bu ülke ve İran arasındaki gerginliğe çevrildi. Erdoğan'ın yeni Suud Kralı Selman ile görüşmeleri çok başarılı geçmiş, iki ülke arasında stratejik işbirliği kurma kararı alınmış, DAİŞ'e karşı düşünülen İslam İttifakının detayları netleşmeye başlamıştı. Ancak henüz bu seyahatin yansımalarını konuşmaya fırsat bulamadan Riyad'ın aralarında Şii din adamı Nimr el Nimr'in bulunduğu 47 kişiyi idam etmesi 'Sünni-Şii savaşı mı çıkacak?' endişesini gündeme getirdi. Peki, Suudi Arabistan Nimr'i neden idam etti? İran'ı neden hedef alıcı açıklamalar yapıyor? Mesele Şiiler'i hedef almak mı yoksa?
Bu soruların cevabını vermek için İran'ın son dönemdeki yayılmacı politikalarına, nüfuz artırma girişimlerine ve Suudi Arabistan'ın kendi rejimini korumak adına yaptıklarına bakmak gerek. İran Irak'taki otorite boşluğunu, Suriye'deki savaşı, Yemen'deki Şii azınlığı çok akıllıca kullanarak son dönemde Ortadoğu'nun tartışmasız en yayılmacı politikalarına imza attı. Saddam döneminde Irak'tan sürülen Şii liderler Irak'a geri döndüler. Irak'taki Şii politikacılar güç kazandı. Obama yönetimi Maliki'nin Şii taraftarı politikalarına göz yumdu. Türkiye'nin o dönemki haklı itirazlarını hatırlayalım. Üzerine Suriye'de Esed'i destekledi ve rejimin bunca zaman ayakta kalmasının temel sebeplerinden biri oldu İran. Üstelik Ruhani gibi 'ılımlı' bir ismin cumhurbaşkanı olması da işine yaradı. Her zaman korkulan yayılmacı politikalarını Batı ile ilişki kuran, ABD ile masaya oturan Ruhani çok daha kolay hayata geçirebildi.
Tüm bunları göz önüne alarak Suudi Arabistan'a baktığımızda son derece totaliter bir kapalı devlet olan Suudiler'in rejimi korumaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu elbette onları meşru gösteremez, ancak Nimr esasen Şii olduğu için değil, Arabistan rejimine tehlike olduğu için öldürüldü. Zira onunla birlikte öldürülenler el-Kaide bağlantılı, terör listesinde adı olan isimler. Yani Sünni eksen üzerinden gidilen mantığı tek başına bu bile çürütüyor.
Elbette iki ülke arasında yaşanan krizde tarihi bir geçmişi olan Sünni-Şii çatışmasının izleri var ancak bu kriz, içinde mezhepsel unsurların olduğu siyasi bir kriz. Suudi Arabistan rejimini korumak için her türlü şeyi yapan bir devlet. Demokrasiden, insan haklarından bahsetmek zaten imkânsız. Keza İran da farklı değil. Tam anlamıyla totaliter, biri krallık diğeri cumhuriyet adı altında bireyi hiçe sayan iki rejimin kapışmasını izliyor dünya. İnsan içinden 'birbirlerini yesinler' diyor. Öte yandan idamlara gelecek olursak, Carnegie Enstitüsü'nden Lübnanlı analist Renad Mansour'un BBC'ye söylediklerini de atlamamak gerek. Diyor ki: ' Nimr ile beraber idam edilen 46 kişi el Kaideci Selefiler'di. Bu, Suudi toplumunda ciddi rahatsızlık yaratabilirdi.' Kısacası Nimr'i dikkatleri dağıtmak için idam ettiğini iddia ediyor Mansour. Ancak bütün Şii dünyasını ayağa kaldırarak dikkat dağıtmak ne kadar akılcı sorusunu da sormak gerek tabii.
Öte yandan giderek güçlenen İran'ı provoke etmek, yeniden radikalize etmek için de Kral Selman böyle bir adım atmış olabilir. Zira ABD ile çok iyi bir müttefiklik ilişkisi olan Riyad İran'ın ABD ile yakınlaşmasından duyduğu rahatsızlığı gizlemiyor.
Bu kriz şu aşamada iki ülke arasında bir savaş çıkaracak gibi görünmüyor ancak Ortadoğu'daki bloklaşmayı daha da keskinleştirebilir ki bu da Suriye'deki tarafları bir araya getirme çabalarını tehlikeye atabilir…