Başta Diyarbakır olmak üzere Cizre, Silopi, Nusaybin gibi Türkiye'nin Güneydoğu'daki Kürt yerleşim yerlerinin birçoğunda PKK'nın başlattığı büyük kalkışmaya devlet büyük operasyonlarla karşılık veriyor. Çözüm sürecinde onca yol alınmışken, son yıllarda bölgeye ciddi yatırımlar yapılmışken örgütün kazdığı hendekler ve onları kapatmak, güvenliği sağlamak için giren tanklar Güneydoğu'yu yeniden 'hayalet kentler diyarı' haline getirdi maalesef.
Çok büyük bir kalkışma yaşanıyor Güneydoğu'da. 80'lerde, 90'larda devletin mağdur ettiği, köylerini boşalttığı, sırf etnisitelerinden dolayı cezaevlerine koyduğu, en iğrenç işkencelerden geçirdiği Kürtlere şimdi de PKK zulmediyor. Hendekleri o kazıyor, tuzakları o kuruyor, çocukların okula ulaşımını, yok ettiği yollarla o engelliyor. Devlet de açıkça kendine meydan okuyan terör örgütüne karşı topyekûn operasyon yapıyor. Devlet tarafının hatası yok mu? 90'ların derin devletinin üstü kapalı Gladio çetesi JİTEM artık yok ama yine de devletin çok dikkatli olması, mağdur ve çok hassas bir halkla muhatap olduğunu unutmaması lazım.
Esasen kırda örgütlenen ve savaşan PKK Suriye'deki iç savaşla birlikte taktik değiştirdi. Kobani'de yaşanan savaşın ardından PKK da şehre indi. Artık dağda askerle çatışan PKK değil, şehirde daha ziyade polisle çatışan YGDH var. YGDH bölgeden toplanan ve ellerine silah verilen gençler. Çözüm süreci boyunca bu silahlar depolanmış ve şimdi su yüzüne çıkıyor. Tabii bu PKK'nın bu sürece ne kadar riyakârca yaklaştığını gösteren önemli bir işaret.
Biz olaylara Batı'dan bakanlarla olayları içinde yaşayanlar arasında elbette görüş farkı var. Bunu anlamak için tanıdığım ve güvendiğim birçok önemli kaynakla konuştum. Kaynaklarımdan birinin söylediği şu: "Diyarbakır'da ve Cizre'nin birçok mahallesinde evler tünellerle birbirine bağlı. Bunun hazırlığı çözüm sürecinde yapıldı. Bir evden giren 50 ev sonra çıkıyor. Yakalanmaları çok zor."
Diyarbakır'da olayların tam göbeğinde bulunan bir kaynak ise hâkim bakış açısını şöyle özetliyor: "İki taraf da suçlu. Silahlı grup bu hendekleri kazıyor da kimse Türkiye'den ayrılmak istemiyor. Öte yandan bu gençler neden silaha sarılıyor? Bu hükümete onlara iş versin diye oy verdik. Gelip bunları bir incelesinler."
Bu anlatılanlar bölgedeki sıkışmışlığı çok güzel özetliyor. Devletin ezdiği bir halk bu kez kurtarıcıları gibi gördükleri bir örgütün şiddeti ile karşı karşıya ancak buna bir anda topyekûn tepki göstermiyorlar. Daha ziyade iki tarafı da suçluyorlar.
Hayatın işaretlerinin yok olduğu bir noktada Güneydoğu. Devletteki zihniyetin olumlu yönde değiştiği net. Ancak bu mücadelede halkı kazanmak, devletin eski devlet olmadığını göstermek için tek bir yanlışa dahi göz yummamak gerek. Buna kullanılan dil de dâhil.
Öte yandan 7 Haziran'da yüzde 13 oy alarak önemli bir başarı elde eden HDP siyaset kanallarını kullanmak yerine teröre arka çıkıyor. Terörü ve şiddeti övmeyi siyaset yapmakla karıştırıyor. Önceki gün Selahattin Demirtaş'ın basın toplantısında söyledikleri bir utanç olarak tarihe geçti. Silah ve tuzaklarla bizzat kendi halkına göz açtırmayan ve yöreyi bir savaş alanına çeviren YGDH'lılar için 'direnen gençler' diyen Demirtaş'a dünyanın hiçbir yerinde teröre övgünün İfade özgürlüğüne girmediğini hatırlatmak gerek…