Terörün tırmandığı, PKK'nın şehirleri ele geçirmek için hendekler kazdığı ve yoğun çatışmaların yaşandığı bir süreçten geçiyor Türkiye. Hâlbuki 7 Haziran seçimlerinde HDP'nin yüzde 13 alması normal olarak siyaset kurumunun güçleneceği, mecliste tek başına 80 koltuk kazanan Kürt partisinin sorunun çözümünde kolaylaştırıcı rol oynayacağı beklenirdi. Hatta bunu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş seçime giderken söylüyordu. Aksi senaryo için adeta tehdit de ediyordu HDP lideri. Diyordu ki 'Barajı aşmamız lazım, aşamazsak tabanı tutamayız, iç savaş çıkar!'
Barajı geçtiler geçmesine ama bu Demirtaş'ın söylediğinin tam tersine neden oldu. PKK adeta yüzde 13'ü işaret fişeği olarak gördü ve saldırmaya başladı. Peki, ama neden?
HDP'ye oy verenler elbette şiddet istedikleri için, ya da silahlar yeniden konuşsun diye oy vermediler. Farklı saiklerle oy veren insanlar vardı HDP'ye. Bir kısmı Kürt milliyetçiliğinden, bir kısmı Ak Parti'nin dilinin Kürtlerden uzaklaşıp daha milliyetçi bir çizgiye kayması nedeniyle, bir kısmı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a obsesif bir şekilde muhalif olduğu ve Demirtaş Erdoğan'a en sert muhalefeti yaptığı için, bir kısım Türk solcusu da ideolojilerine en yakın parti olarak HDP'yi gördükleri için bu partiye oy verdiler.
Ancak Kandil bu oyları bizzat kendilerine verilmiş oy olarak okudu. Zira KCK Eş Başkanı Cemil Bayık'ın '1 Kasımda HDP'ye oy verin' diyerek hedeflerinde ilerlemek için yolun HDP'ye oy atmaktan geçtiğini ima eden sözleri geçtiğimiz günlerde yayınlandı. PKK yüzde 13'ü kendilerini meşrulaştırıcı bir kuvvet olarak gördü. Bununla bir kalkışma başlatarak bir ayaklanmayı ateşlemeyi hedefledi. Bunda Suruç saldırısının da etkisi vardı.
Ortadoğu'nun bazı dinamikleri vardır. İstediğimiz kadar eleştirelim bu coğrafyada kim otorite olarak algılanıyorsa güç ve destek ondadır. Çözüm süreci esnasında devlet sürecin zarar görmemesi için görünmez olmayı tercih etti. Bu da bölgede PKK'nın gücünü artırdı. Güneydoğu halkı buraların patronunun tamamen PKK olduğuna ikna oldu. Daha sonra Suruç katliamı yaşandı ve bu katliamı PKK kendine yapılmış kabul etti. Saldırıyı IŞİD'in düzenlemesi değil, kendi hâkimiyet bölgesi olarak gördüğü bir alanda kendi destekçilerinin öldürülmesi PKK için bir işaret fişeği oldu ve güç göstermek için saldırmaya başladı. Tabii bütün bunlar çok acımasız, her bir saldırı kaç can demek ama maalesef Ortadoğu'da güç savaşı insan hayatını hiçe sayan bir zihniyetle yapılıyor…
Sonuçta bu gün yaşanan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenlik haklarına saldıran ve asker-polis-sivil katleden bir terör örgütüne karşı kendisini savunmasıdır. Bu biraz da devlet olarak 'ben hala buradayım, asıl ve tek meşru otorite benim' dir… Şayet bunu vatandaşa zarar vermeden ve sadece PKK odaklı yürütebilirse ve vatandaşa egemenin kim olduğunu yeniden hatırlatabilirse savaştan galip çıkar.