Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 Ocak tarihi itibarıyla Özgür Suriye Ordusu güçleri ile birlikte Afrin'deki PKK/YPG terör güçlerine karşı Zeytin Dalı harekatını başlattı. Bu harekat, Türkiye'nin Suriye'de istikrarın sağlanması, DAEŞ ve PKK gibi terör örgütlerinin etkisizleştirilmesi ve tabii ki Suriyeli mültecilerin evlerine geri dönebilmesi adına ortamın sağlanması için yapılan üçüncü girişim. Türkiye bir kez daha elini taşın altına sokarak, Fırat Kalkanı ve İdlib Operasyonu'ndan sonra, şimdi de Zeytin Dalı Operasyonu ile bir riski daha üstleniyor.
Türkiye neredeyse Suriye içsavaşı başladığından beri, ABD'nin öncülüğündeki Koalisyon Güçleri'ne Suriye'nin kuzeyinde bir güvenli bölge tesis edilmesi için teklifte bulunuyordu. Çünkü Suriye ile 911 km ile en uzun sınıra sahip olan Türkiye'nin güvenliği, aynı zamanda NATO'nun sorumluluğundaydı. ABD, tamamen düzlük bir alan olan Meksika sınırında yaşadığı sıkıntılar nedeniyle, çok daha zorlu doğal şartlara haiz bu uzun sınırda Türkiye'nin nasıl bir sıkıntı ile baş başa olduğunu pek tabii ki empati yaparak anlayabilirdi.
Bu sınırdan ülkeye, özellikle Fırat Harekatı'ndan önce hem DAEŞ'liler, hem de Afrin'den PKK'lılar sızıyor, sivilleri öldürüyorlardı. İstanbul, Ankara, Kayseri, Reyhanlı, Ceylanpınar ve son olarak da Kilis'te yüzlerce sivil vatandaş, güvenlik güçleri DAEŞ ve PKK saldırılarına maruz kalarak can verdi. Tabii liste bu kadar da değil. Türkiye son beş-altı yılda DAEŞ, PKK ve diğer terör örgütlerinin saldırılarında toplamda binlerce insanını kaybetti. Buna ek olarak dört milyona yakın Suriye ve Iraklı masum insanı kendi içine tereddütsüz aldı.
Hadi diyelim ki, hem NATO, hem ABD ve hem de Avrupalı dostlarımız Türkiye'nin gördüğü zarara, yüklendiği ağır yüke duyarsızlar. Bunu AB'nin söz verip tutmadığı parasal yardımın ödenmemesi gibi tavırlardan, 15 Temmuz darbe girişimine dönük dayanışmadan uzak yaklaşımlardan zaten anlamıştık. Peki, NATO'nun en doğu ucu olan bu sınırın terör örgütlerinin eline geçmesi ve istikrarsızlaşmasının Avrupa ve Batı'nın güvenliği için oluşturduğu tehdide neden duyarsız kalınıyordu?
Sadece bir örnek verelim: Belçika'da yapılan bombalı saldırıda Türkiye istihbarat bilgisini verdiği halde DAEŞ'li militan gözden kaçırılmıştı. Türkiye bu zor şartlarda dahi üzerine düşen müttefiklik görevini yaparken, karşısında bir duyarsızlık kalesinin dikildiğini gördü. Öte yandan PKK ve YPG, FETÖ ile birlikte Avrupa ülkelerinde, parlamento binalarının içinde, önünde serbestçe dolaşabiliyor, Avrupalı Türkleri tehdit edebiliyordu. 16 Nisan referandumunda Türkiyeli bakanların Avrupa'da maruz kaldığı kabul edilemez şiddet ve tavırlar, nedense terör örgütlerine sonsuz hoşgörü ile daha da çekilemez bir hal alıyordu.
Zeytin Dalı Terör Operasyonu ile ilgili konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov oldukça doğru bir tespitte bulunmuştu:
"ABD'nin Suriye'de attığı tek taraflı adımlar, Türkiye'yi çıldırttı. ABD, Suriye'deki farklı dinamikleri ya kavrayamıyor, ya da kasıtlı olarak durumu kışkırtıcı adımlar atıyor. ABD Kürtleri kullanarak Suriye'nin Türkiye sınırını kontrol etmeye çalışıyor. ABD, bir süredir Suriye'de geniş bir coğrafyada rejime alternatif bir yönetim yaratmaya çalışıyor. Kendileri ile işbirliği yapanlara ve özellikle de Kürt milislerden oluşan SDG örgütüne modern silahlar temin ediyorlar."
Dolayısıyla ABD'den gelen "Rusya NATO müttefiklerinin arasını açmaya çalışıyor" tespiti de havada kalıyor. Rusya'nın böyle bir amacı tabii ki olabilir. Türkiye bu amaca da hizmet etmeyecektir. Ancak, ABD ve NATO'nun Türkiye'nin bu kadar örselenmesini önlemek için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiğini kim söyleyebilir? Türkiye'de halen terör estiren, Suriye'nin kuzeyinde etnik temizlik yapan, DAEŞ ile işbirliği Rakka ve Afrin'de kanıtlanan PKK/YPG'ye beş bir TIR silah göndermek Türkiye tarafından nasıl yorumlanacaktır? ABD, Meksika sınırında uyuşturucu kartellerine başka bir ülkenin binlerce TIR silah göndermesini kabul edebilir miydi? Ya da, FETÖ elebaşının hala Pensilvanya'da konuk edilmesi gibi, Ankara bir ABD düşmanına sahip çıksa, Ankara'da ona binlerce dönüm malikane tesis etseydi, ABD Türkiye hakkında nasıl düşünürdü?
Türkiye BM kararlarına uygun şekilde, terör unsurlarını temizlemek, sınır güvenliğini sağlamak ve sınırdan ülkenin içine, Avrupa'ya yönelen terörü sonlandırmak için yasal, meşru bir harekat içindedir. Türkiye'nin Suriye'nin bir metre toprağında gözü yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi, riskler sona erdiğinde Türkiye'nin girdiği yerlerde kalma gibi bir hevesi, niyeti de yoktur. ABD'nin operasyona zaman biçmek gibi olanaksız bir talepte bulunması yerine, sürenin kısalması için Suriye'de istikrarına sağlanmasına somut katkılar yapması beklenir.
Türkiye, ABD ile yaşadığı bu çok yaşamsal sorunlara rağmen, ilişkileri germemeye çalışarak, kanalları açık tutarak, sürekli görüşmeler yaparak iyiniyetini gösteriyor ve üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Burada kabul edilmelidir ki, adım atması gereken ülke ABD'dir. Öncelikle PKK/YPG'ye ağır silah ve teçhizat verilmesinden vazgeçilmesi gibi, verilen silahlar da geri toplanmalıdır. ABD, bir terör örgütü ile çalışmamalıdır. Türkiye'nin kapasitesi ortadayken, bir terör örgütüne karşı (DAEŞ), ki yenilmiştir, bir başka terör örgütü (PKK) meşrulaştırılamaz. Türkiye her konuda birlikte çalışmaya hazırdır.
ABD bunun dışında Münbiç'te verdiği sözü tutmalı, YPG'yi buradan uzaklaştırmalıdır. Bu bölge tamamıyla bir Arap bölgesidir. Türkiye burada da sorumluluk almaya hazırdır. Yoksa bunu, ABD'nin yerine Türkiye yapacaktır.
Öte yandan, Türkiye'de hain, kanlı bir gerici kalkışma yapan FETÖ elebaşının ABD'de saklanması, serbestçe Türkiye'de yapacağı hainlikleri planlaması, Türkiye'yi tehdit etmesi ve bunu ABD charter okullarına giden ABD vatandaşlarının vergileriyle yapması kabul edilemez bir durumdur. Böyle şeyleri birbirine düşman ülkeler yaparlar. ABD derhal FETÖ elebaşını Türkiye'ye iade etmeli, kendisine de zarar verecek bu sapkın tarikatı koynundan söküp atmalıdır.
ABD ile Türkiye arasında zarar gören güven ve müttefiklik ilişkisinin düzelmesi, her iki ülke kadar, bölge ve dünya için de zorunlu bir tercihtir. İşte bunun için gerekli adımlar da bellidir. Zeytin Dalı Operasyonu'na destek ve sayılan diğer gecikmiş adımlar. Başkan Trump'ın durumu hızlıca kavraması ve aksiyon alması hayati önemdedir.
Her zaman söylüyoruz. Türkiye demokratik bir Batılı ülkedir. Eksen kayması değil, politik çeşitlendirme geçerlidir. Doğu'ya doğru tek demokratik hat Türkiye'dir. Türkiye'nin istikrarsızlaşmasının Avrupa ve dünyanın ciddi çalkalanmasına yol açacağı görülmelidir. Önyargılar ve bilgisizlik, geçici veya yanlış real politik amaçlar bir felakete yol açmadan bu çılgınlık sona ermelidir.
Türkiye aslında doğru, sakin ve dik durarak Batı'nın bu yanlış politikalarının yol açacağı zararların geri dönülemez noktaya varmasını da engellemiştir. Bunun değerinin farkına varmak gerekir. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti yönetiminde duygusal olmaktan uzak, rasyonel bir siyaset güdüyor. Yoksa bunca haksızlık ve çifte standart karşısında, NATO gibi kurumlar anlamsızlaşabilir, Türkiye farklı yollara girebilirdi. Rusya ve İran ile yapılan olay, bölge/olay odaklı işbirlikleri, bağımsız bir ülkenin siyasi tercihidir. Savrulma Türkiye'de değil, maalesef Batılı müttefiklerimizde yaşanmıştır.
Zeytin Dalı Operasyonu'nun bu gerçeklerin fark edilmesine yol açmasını dileyelim. Öyle ki, yeni bir başlangıç yapmanın da zemini oluşmuş olsun.