Daha evvel sizlere bu konuda bir kez yazmıştım. Tuzla Ermeni Yetimhanesi, Kamp Armen konusu 1983 yılında tapu iptal davası açıldığından ve 1993 yılında da eski sahibine iade edildiğinden beri kanayan bir yaraydı. Biliyor veya bilmiyorsunuz, CHP tek parti döneminde bu faşizan uygulamanın temelleri atılmıştı. Devlet Hristiyan ve Musevi Osmanlı'dan gelen vakıfları çökertmek için kanuni kılıfa giydirilmiş bir el koyma harekâtına girişti. Vakıflar, farklı dinlerden cemaatlerin dini, eğitim, sağlık ve sosyal konularda kendisini ayakta tutmak için yegâne imkânı sağlıyordu. Bu vakıfların sayesinde kiliseler, okullar, mezarlıkları, hastaneler, dernekler ayakta kalıyor, böylelikle etnik ve kültürel varlık yaşatılıyordu.
İşte kendisine laik, Batıcı ve çağdaş diyen CHP zihniyeti ülkedeki farklı dinlerden cemaatleri eritmek için bu kurumları çökertme yoluna gitti. Açılan davalarla, kasti yanlı kararlarla, bağış veya satın alma yoluyla vakıfların üzerinde bulunan mallar, özellikle en değerlilerine el kondu. Sanırım 600 vakıf malı böyle Ermeni, Rum ve Yahudilerin, Keldani ve Suryanilerin elinden alındı. Böylelikle zayıflayan vakıflar hizmetlerini sürdürmekte zorlanmaya, cemaatler de güç kaybetmeye, göç vermeye başladı.
AK Parti hükümeti iktidara geldikten sonra bu konuda da halkçı, tarafsız ve adil bir zihniyet değişikliğine gitti. Vakıflar Yasası'nı değiştirerek önce el koyma pratiğini bitirdi, sonra da el konmuş olan malların iadesinin önünü açtı. Bugüne değin 353 çok değerli vakıf malı iade edildi ve süreç devam ediyor. AK Parti sadece iadeleri sağlamadı, düne kadar kiliselere, tarihi yapılara çivi çakmaya bile izin verilmiyordu. Düzenlemelerle sahip olunan mallar üzerine her türlü tasarrufun da önü açıldı. Bugün vakıf mallarının üzerinde çok değerli projeler yükseliyor ve cemaat gittikçe mali anlamda zenginleşiyor.
Tuzla Ermeni Yetimhanesinde ise işler daha kötü gitmişti. 1993 yılında tapu iptal edilip eski sahibine iade edildikten sonra, sahibi muhtemelen elinden alınır diye malı hemen satmış ve tapu beş altı kez el değiştirmiş ve özel mülkiyet hukukuna girerek Vakıflar Yasası'nın içerdiği iade kapsamının dışına çıkmıştı. Konuyu Başbakan Ahmet Davutoğlu'na ilettiğimde her ne şekilde olursa olsun sorunun çözülmesi ve bir formül bulunarak bu haksızlığın giderilmesi konusunda tam yetki aldık. Üç hafta süren yoğun diplomasi ile mal sahibi araziyi vakfa iade etmeyi kabul etti. Bu konuna kamuoyuna açıklamayı da bizzat yaptı. Geriye teknik süreç kaldı. Sanırım bu hafta içinde hazırlıklar tamamlanıp tapunun iadesi gerçekleşecek.
Bu konunun yaklaşan seçimlerle oy kaygısıyla yapıldığı akla gelmesin. Yoksa 353 değerli malın iadesi için 353 seçim beklemek gerekirdi. Seçimlerde zaten herkes aşağı yukarı oylarını belirlemiş durumda ve yeminli Ak Parti düşmanlarının ağzınızla kuş tutsanız ikna etmeniz zor. AK Parti geçmiş devlet zihniyetinin yarattığı mağduriyetleri din, ırk, mezhep farkı gözetmeden azimle çözmeye özen gösteren bir ahlaki hareket. Tuzla Kampı sorunu kendi haline bırakılsa belki on yıllarca çözülemeyecekti. Hrant Dink'in manevi hatırası Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nda büyük bir değere sahip. Bu sorunu doğrudan Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kişisel müdahalesi ile siyaseten çözülmüştür. Yeni Türkiye iddiamızın da gereği budur. 55 yıl sonra AK Parti'den meclise girmeye hazırlanan bir Ermeni milletvekili adayı olarak böyle bir cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümete sahip olduğumuz için büyük gurur ve mutluluk duyuyorum.