Türk-Amerikan ilişkileri geçtiğimiz hafta, 1974'teki Kıbrıs krizi ve ardından gelen silah ambargosundan bu yana belki de en kötü dönemini yaşadı. ABD ikili ilişkilerde onlarca yıl aradan sonra ilk kez iki Türk bakana yaptırım uyguladı. Bunun hemen ardından, Türk ekonomisinin çok hassas olduğu bir zamanda Türkiye menşeli çelik ve alüminyuma ilave gümrük vergileri getirdi. Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine dair umutlarını hiç kaybetmemiş insanlar bile, artık olumlu düşünmekte oldukça zorlanıyor. ABD'nin aldığı kararlar iki devlet arasındaki ilişkilere zarar vererek, zaten hasar görmüş olan karşılıklı güveni iyice zedelediği gibi Türk halkında büyük tepki de yarattı. Halk ABD'nin son birkaç yıldır PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri ile Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) yönelik politikalarından zaten hayal kırıklığına uğramıştı. Artık ilişkilerin geleceği ve mevcut duruma bir çözüm bulunup bulunamayacağı konusunda çok sayıda soru işareti var.
İlk olarak, ABD yönetiminin artık müttefikleriyle ikili ilişkileri bozma alışkanlığı edindiğinin anlaşılması çok önemli. Türkiye bu yıkıcı tutumun en son hedefi oldu. ABD müttefikleri arasında Amerika'nın taahhütlerine bağlılığı konusundaki endişeler yeni bir boyuta ulaştı. Bundan sonra, ABD'nin müttefikleri sadece Amerika'nın taahhütlerine bağlı kalıp kalmayacağını değil aynı zamanda bu ülkenin müttefiklerinin çıkarlarına zarar verip vermeyeceğini de düşünecektir. Bu, ABD dış politikası açısından tam bir kırılma anı. ABD'nin yaptırımlar vasıtasıyla dünyaya ders vermeye mi çalıştığı belli olmasa da müttefiklerinin aldığı mesaj hiç olumlu değil. Bu yüzden, ABD bu kritik dönemeci ciddiye almalı ve müttefiklerine yönelik davranışlarını değiştirmeli. ABD bu davranış tarzını değiştirmenin kendi temel çıkarlarını korumak açısından da önemli olduğunu anlamalı. ABD, müttefiklerini en son tehdit ettiğinde kendini uluslararası toplumdan izole etmişti.
İkinci olarak, ABD'nin devletten devlete ilişkilerde meydana gelen olayların halk katında ciddi yansımaları olduğunu anlaması gerekiyor. Stratejik ortaklık halk desteğini ve halklar arasında etkili ilişkileri gerekli kılar. Kamu diplomasisinin yaygın biçimde çalışıldığı, tartışıldığı ve uygulandığı bir ülkenin dış politika karar alıcıları olan ABD yönetimine mensup isimler, kamuoyunun Türkiye'deki önemini anlamalı. Klişe bir ifade gibi görünse de ne Türkiye o eski Türkiye ne de Türk halkı o eski halk. Halk dış politikayı her zamankinden daha dikkatle izliyor ve ülkelerinin ABD ile ilişkilerini yakından takip ediyor. ABD'nin Türkiye hükümeti ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yakın zamanda yönelttiği tehditler, toplumun her kesiminden çabucak tepki çekti. Sadece iktidardaki partinin destekçileri değil aynı zamanda muhalefet partilerinin üyeleri ve taraftarları da ABD'ye aynı tepkiyi gösterdi.
Amaca zarar veren politikalar ve bunların etkileri, ancak, ABD yönetiminin müttefikleriyle ilişkilerinde bu tahripkâr tutumdan vazgeçmesiyle giderilebilir. Diplomasinin tıpkı Türkiye ile ABD arasındaki mevcut ihtilaf gibi krizlerin çözümünde elverişli bir vasıta olduğunu akılda tutmak önemli. Diplomasi sürecinde meydana gelebilecek yanlış anlamaları önlemek için iletişim kanallarını açık tutmak, krizin çözümüne yönelik çabalar açısından büyük önem taşıyor.
Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihindeki en zorlu virajdan geçmekte olduğu açık. Türkiye ve ABD zaman içinde, farklı konu başlıklarında iyi işleyen bir ilişki tesis ettiler. İki ülke, Afganistan'dan Avrupa'daki çeşitli krizlere, enerji politikasından terörizmle mücadeleye kadar birçok konuda ortak sorunları aşmak için muazzam çaba harcadı. Ancak bu tarihi ortaklık, ortak tehdit algıları ve ortak ilgi alanları üzerinde temellenmişti. İttifak sistemlerinin çözülmeye başlamasına ilaveten ABD dış politikasının son dönemlerde uzun vadeli stratejik bir bakış açısından yoksun oluşu, bu ittifak ilişkisinin sarsılmasına neden oldu. ABD yönetimi yakın zamanda attığı adımlarla, bu ittifakın zeminine ve iki ulusu birbirine bağlayan ruha zarar vermiş oldu. Amerikan yönetimi içindeki sorumlu isimlerin bu noktada harekete geçmesi ve iş işten geçmeden krizi çözmeye yönelik birtakım adımlar atması gerekiyor.