Türkiye bir seçimi daha başarıyla gerçekleştirdi. Adayların yürüttüğü hareketli ve barışçıl siyasi kampanya dönemini takiben Türk seçmeni, beğendiği adaylara oy vermek için sandığa gitti. Seçimlere katılım oranı yüzde 87'yi buldu. Bu, dünyadaki köklü demokrasilerde görülen katılım oranlarının çok üzerinde bir oran. Çeşitli medya kuruluşlarının seçim sonuçlarını irdelediği bir ortamda, dikkat çekilmesi gereken birkaç önemli husus var.
İlk olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir seçim zaferi daha kazanarak cumhurbaşkanlığı hükümeti sistemindeki ilk cumhurbaşkanı oldu. Bu, bir siyasi aktör açısından büyük bir başarı. Erdoğan kamuoyu araştırmalarının çoğunun tahminlerini geride bırakarak, oyların yüzde 53'ünü aldı. Erdoğan'ın şimdiden vurguladığı üzere bu yeni dönemde esasen, ülkenin yönetim sisteminde yapılacak reformlara odaklanılacak. Cumhurbaşkanı yeni hükümeti kurduktan sonra yardımcılarını seçecek.
İkinci olarak, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) adayı Muharrem İnce, kalabalık mitinglerine ve partideki popülaritesine rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) seçmenlerinden oy almayı başaramadı. İnce, Türkiye'nin geleceğine yönelik kapsamlı bir politika ve ikna edici bir yol haritası sunamadı. İnce'nin aldığı oyların çoğunu, seçimlerde başarısız olan Meral Akşener'in oy tabanından topladığı anlaşılıyor. İnce'nin partisinden 8 puan daha fazla oy almış olması, diğer muhalif parti seçmenlerinin taktik saiklerle oy attığını ortaya koyuyor. Bu sonuç, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile İnce arasında yaşanabilecek muhtemel bir parti içi liderlik yarışına zemin hazırlıyor.
Seçimlerin en büyük sürprizini ise Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) gerçekleştirdi. MHP yerel teşkilatlarının çoğunu Meral Akşener'in İyi Parti'sine kaptırmasına ve her türlü eleştiriye rağmen yüzde 11,5 oranında oy almayı başardı. Daha da önemlisi, MHP İç Anadolu'daki geleneksel tabanını korudu. Kasım 2015'teki seçimden sonra bu köşede yazdığım gibi, MHP seçmeninin oy verme davranışıyla ilgili araştırmalar yapılması gerekiyor.
Dördüncü olarak, seçimlerde asıl sürprizi yapması beklenen İyi Parti (İP), destekçilerinin beklentilerini karşılayamadı. İP lideri Meral Akşener daha seçim döneminin en başından itibaren etkili bir siyasi söylem geliştiremezken, Muharrem İnce'nin adaylığı sonrasında muhalefetin temel adayı olmayı da başaramadı. Şimdi İP'nin geleceği belirsiz görünüyor. Partinin kalıcı bir yapı ve örgütlenme oluşturup oluşturamayacağı belli değil.
Beşinci olarak, Halkların Demokrasi Partisi (HDP) bu kampanya sırasında Türkiye muhalefeti için oldukça önemli hale geldi. Muhalefet mensuplarının büyük bir kısmı, HDP'nin ülke barajını geçmesini AK Parti'nin seçim başarısını engellemenin tek yolu olarak gördü. Bu seçimlerde taktik kaygıyla atılan oyların çoğu HDP'ye yaradı. HDP lideri Selahattin Demirtaş, önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerine kıyasla en az yüzde 3 oranında oy kaybetti.
Son olarak da Saadet Partisi (SP), lideri medyada sıkça gözükmesine rağmen AK Parti'den çok fazla oy almayı başaramadı. Oysa kimi uzmanlara göre, AK Parti'den kritik oylar koparması beklenen siyasi partilerden biri de SP idi. Kendi listesinden milletvekili çıkaramayan Saadet Partisi, CHP listesinden seçilen üç milletvekili sayesinde parlamentoda temsil edilme şansını yakaladı.
Kesin sonuçların ilan edilmesinin ardından hükümeti kuracak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabinesiyle birlikte hükümetin yapısını reformdan geçirecek. Bu seçimler Türk seçmeninin demokratik olgunluk düzeyini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.