ABD Başkanı Donald Trump'ın Asya ziyareti öncesindeki köşe yazımda, "Bugünlerde, sonuçları açısından ya büyük önem taşıyacak ve hatta tarihi bir adım oluşturacak ya da önemsiz olabilecek türden bir ziyaret gerçekleşiyor. Hâlihazırda Asya'yı istikrarsızlaştırabilecek çok fazla belirsizlik ve çok sayıda çözümlenmemiş sorun var" demiştim.
Söz konusu belirsizliklerden biri de, ABD'nin bölgeye yönelik dış politikasıydı. Gezi Trump yönetimi için, bölgedeki gelişmelere dair tutumunu netleştirme fırsatı sunuyordu. Şu ana kadar kesinlik kazanan tek konu, Trump'ın bölge ülkeleriyle herhangi bir çok taraflı ticaret anlaşmasına girmeme kararı oldu. Aslında bu, Trump'ın tüm politikaları içinde tutarlı olarak sürdürdüğü tek politika.
Trump Vietnam ziyareti sırasında düzenlenen Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) zirvesinde "önce Amerika" ilkesine bağlılığını vurgularken, şu sözlerle de tek taraflı ekonomi politikalarını ilerleteceğinin işaretini verdi; "Artık Amerika'dan istifade edilmesine izin vermeyeceğiz. Her zaman önceliği Amerika'ya vereceğim; tıpkı bu salondakilerin kendi ülkelerine öncelik verdiği gibi."
Ekonomik işbirliği ile serbest ticaret müzakerelerinin gittikçe yaygınlaştığı bir çağda, mevcut eğilimlerle ve ABD'nin onlarca yıldır izlediği, ekonomik düzeni serbestleştirme ve ticaret sınırlamaları ve korumacılıkla mücadele etme politikalarıyla çelişen bu açıklamalar, Trump'ın politikalarıyla uyumlu.
Trump, "Ellerimizi bağlayan, egemenliğimizi teslim etmemize yol açan ve anlamlı uygulamayı fiilen imkânsız hale getiren büyük çaplı anlaşmalara artık imza atmayacağız" diye konuştu.
Tabii, ekonomik açıdan milliyetçi ve çok taraflılık karşıtı bu politika istenmeyen sonuçlara yol açmaya başladı bile. Mesela Çin kendini şimdiden, dünya genelinde liberal ekonomik düzenin savunucusu olarak gösteriyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in aynı zirvede yaptığı konuşma, bu gerçeği yansıtıyordu.
Bu arada, zirveye katılan diğer ülkeler ABD'yi dışlayan yeni bir ticaret anlaşmasını müzakere etti. Müzakereler Japonya liderliğindeki 11 ülke tarafından yürütülüyor. Bu durum yeni bir ekonomik düzenin işaretini verirken, ABD'nin bu düzeni idare etmeye hazır olup olmadığı belli değil. Jeo-ekonomi kavramının gittikçe önce çıktığı bir dönemde izlenecek korumacı politikalar, ABD gibi ülkeler için zorlayıcı sonuçlar doğurarak son derece sıkıntılı durumlara yol açabilir.
Trump'ın Asya gezisi, diğer politika alanlarındaki belirsizlikleri ise gidermedi. Örneğin; Trump Çin ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, bu ülkeye karşı verilen ticaret açığından eski ABD yönetimlerinin sorumlu olduğunu söyledi. Böylece Çin'i, Amerikan sanayisini "gasp ettiği" için suçlamayı bırakmış oldu. Bu söylem, Çin'le ekonomik ilişkilerin normalleşmesi sürecinin parçası olarak görüldü. Aslında bu süreç, Trump ile Şi arasında Florida'da yapılan zirve toplantısında başlamıştı. Ayrıca Çin'in Kuzey Kore krizinin çözümüne katkıda bulunmasının, ABD'yle ticari ihtilaflarının çözümüne yardımcı olabileceği yönünde haberler çıkmıştı.
Ancak Trump Vietnam'daki zirvede, adını vermeden Çin'i bir kez daha eleştirdi. Trump'ın "devletçe yürütülen sanayi planlaması, kamu iktisadi kuruluşları, dampingli ihracat, sübvansiyonlu ürünler, kur manipülasyonu ve piyasa bozucu sanayi politikaları" aleyhindeki sözleri açıkça, seçim kampanyasında sıkça suçladığı Çin'i hedef alıyordu. Yani söylemdeki tutarsızlığı devam ederken, prensip ve politika arasında açık bir ayrım yaptı.
Belirsizliğin olduğu bir diğer alan da Kuzey Kore konusuydu. Trump daha önceki tutumuyla çelişen bazı açıklamalar yaptı. Japonya'daki açıklamasında, Kuzey Kore rejimine karşı birlikte hareket edileceğini güçlü biçimde vurguladı.
Trump Japonya'da yaptığı konuşmada, "Hiç kimse, hiçbir diktatör, hiçbir rejim ve ulus, Amerika'nın kararlılığını hafife almamalı. Geçmişte bazen bizi hafife almışlardı. Bu onlar için hiç de hoş olmamıştı. Öyle değil mi? Asla boyun eğmeyeceğiz, asla tereddüt etmeyeceğiz ve bağımsızlığımızı savunmaktan asla çekinmeyeceğiz" dedi.
Kuzey Kore'ye verilen bu açık mesaj sonradan, Trump ile [Kuzey Kore lideri] Kim arasında ağız dalaşına yol açtı. Trump Kim'in kendisine yönelik hakaretlerinin ardından attığı tweette, "Ben ona hiçbir zaman kısa ve şişman demezken, Kim Jong-un neden bana 'yaşlı' diyerek hakaret ediyor?" dedi. Ama sonradan, Kim ile görüşerek daha iyi bir anlaşma yapabileceğini söyledi. Bu durum bir kez daha tutarsızlık oluşturup tartışmalara yol açtı.
Trump Çin'deyken, Kuzey Kore konusundaki desteği için bu ülkeye teşekkür etti. Ama Vietnam'da yaptığı açıklamada, bu tehditle başa çıkmak için toplu girişim çağrısında bulundu. Yani şu anda, ABD'nin Kuzey Kore konusunda ne yapmak istediğini bilmiyoruz.
Trump'ın açıklamalarının bu kısa özeti, ABD yönetimi ile müttefiklerinin önümüzdeki aylarda ABD dış politikasının istikameti konusunda karşılaşacağı zorlukları ortaya koyuyor. Çok sayıda faktörün varlığı, ABD'nin Asya'ya dair planlarını anlamayı güçleştiriyor. Trump'ın gezisi sonrasında ABD yönetimi, dış politika "plan"ını anlatmakta zorlanacak.