Bundan 16 ay kadar önce, ABD Başkanı Barack Obama gerek Ortadoğu uzmanlarından gerekse ABD kamuoyundan ciddi eleştiriler alan bir dizi açıklamanın ardından, ülkesinin DAİŞ'i yenmek için uluslararası koalisyon ile ortak bir strateji geliştirdiğini duyurdu. Çok katmanlı ve çok aşamalı olan stratejinin nihai amacı, DAİŞ'i "geriletmek" ve "yok etmekti." Bu stratejinin açıklanıp uygulamaya konulmasından bu yana, siyasi uzmanlar çok çeşitli eleştiriler yöneltiyor. Stratejinin uygulandığı bir yılı aşkın sürede, dünya bu eleştirel çıkışların haklılığını anlamaya başladı. Mevcut durum incelendiğinde, uygulanan stratejinin ABD'ye hiçbir başarı sağlamadığı görülüyor.
DAİŞ ABD'nin 2003'teki Irak savaşını takiben Irak'ta istikrarı tesis etmek için gösterdiği çabaları engelleyen terör örgütü Irak El Kaidesi'nin şekil değiştirmiş halidir. ABD bu örgütle uzun süre boyunca mücadele etmesine rağmen, El Kaide ile savaştan çıkardığı dersleri DAİŞ'e karşı yürütülen mevcut mücadeleye uygulamakta başarısız oldu.
Bu iki terör örgütü arasında sahadaki şartlar açısından ciddi farklılıklar olduğu doğru. Ancak El Kaide'ye karşı verilen mücadeleden alınan dersler mevcut stratejiye büyük katkılar sağlayabilir. Kısacası, ABD Irak'taki isyanı bastırırken aldığı dersleri uygulasaydı, DAİŞ'in yarattığı bazı sorunları daha ortaya çıkmadan önleyebilirdi.
Öncelikle hemen her Ortadoğu uzmanı, DAİŞ benzeri terör örgütlerini yenmek için Bağdat'ta kapsayıcı bir hükümet kurulmasının şart olduğunu daha önceden dile getirmişti. Uzmanlar bunun, Irak'taki bütün mezheplere ve etnik gruplara eşit temsil olanağı sağlayacağını düşünüyordu. Ayrıca bu adım, DAİŞ'e karşı sahada yürütülen askeri operasyonun önemli bir boyutunu da başarıya ulaştırır. Geçmişte Irak El Kaidesi'ne karşı yürütülen savaş, ülkedeki Sünnilerin desteği alınmadığı sürece bu tür terör örgütleriyle mücadele etmenin neredeyse imkânsız olduğunu göstermişti. Bağdat'taki hükümetin Şii milislerin desteğiyle bunu başarmasını beklemek hiç gerçekçi değil. Bu noktada Sünni aşiretler ile ABD arasında ve daha da önemlisi, Irak'taki Sünniler ile Bağdat hükümeti arasında ciddi bir güven sorunu da var. Bu güven sorunu çözülmedikçe, mevcut stratejiyle anlamlı sonuçlar elde etmeyi umut etmek zor. Kapsayıcı hükümetin ikinci bir etkisi de Suriye'deki sorunla ilişkili. Mevcut şartlarda, başta DAİŞ olmak üzere Suriye'de birtakım terör örgütlerinin ortaya çıkması pek de şaşırtıcı değil. Kapsayıcı ve temsil kapasitesi güçlü bir hükümet yerine hâlihazırda elimizde, Rusya ve İran'ın bütün desteğine rağmen topraklarının beşte birinden daha azını kontrol edebilen Şam'daki baskıcı rejim var. Son birkaç haftada Rusya'nın hava saldırıları ile Suriye Devlet Başkanı Esad'ın rejimi tarafından sivillerin hedef alınması, durumun ne kadar kötü olduğunu bir kez daha gösterdi.
Daha da önemlisi, bu aşamada uluslararası koalisyonun DAİŞ'i hava saldırılarıyla yok etmesini beklemek gerçekçi görünmüyor. Terör örgütü DAİŞ'in ve özellikle de lider kadrosunun şu ana kadar uğradıkları ciddi kayıplara rağmen hava saldırılarına direndiği görülüyor. Kuşkusuz, ABD'nin Irak'ta uyguladığı bazı stratejilerin DAİŞ'e karşı da denenmesi zor. Irak El Kaidesi'yle mücadelede başarı ancak, terör örgütünün operasyonlarının sınırlandırılması ve çatışmalar sırasında ayaklanmayla mücadele kurallarına harfiyen uyulmasıyla gelmişti. Ancak mevcut strateji DAİŞ'i Irak veya Suriye'de kontrol altına almak için herhangi bir yol haritası sunmuyor. ABD yönetimine mensup yetkililer arasında bile, son 16 ayda sağlanan ilerlemenin düzeyi konusunda ciddi ölçüde görüş farklılıkları var. DAİŞ uluslararası koalisyonla savaşında şu ana kadar daha ustaca ve esnek bir strateji sergiledi.
El Kaide'ye karşı yürütülen savaşın bir diğer önemli boyutu da, istihbarat kaynakları arasındaki işbirliği ve yabancı savaşçı akışının Irak'ın komşularına ve özellikle Suriye'ye ulaşmadan önce daha "kaynak ülkelerde" durdurulması idi. DAİŞ günümüzde, dünyanın değişik bölgelerindeki küresel örgütlenme kapasitesi sayesinde ciddi bir militan toplama mekanizmasına sahip olmakla övünüyor. Bu, hem nicelik hem de nitelik açısından El Kaide'nin militan toplama faaliyetlerinden çok daha farklı bir kapasite. Ama yabancı savaşçıları daha kendi ülkelerinden ayrılmadan durdurmaya yönelik önlemler tehdidin etkisiz hale getirilmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu da uluslararası toplum-un üyeleri arasında yüksek düzeyli bir istihbarat işbirliği gerektiriyor. Daha ileri bir işbirliği ve eşgüdüm sağlanmadıkça, yabancı savaşçı akışını ve DAİŞ'in militan toplama faaliyetlerini durdurmak çok zor.