ABD Başkanı Barack Obama'nın New Yorker dergisinden David Remnick ile geçen yıl yaptığı röportaj, Obama'nın başkanlık döneminde verdiği en önemli röportajlardan biri olarak görülebilir. Bu röportaj, Başkan'ın Ortadoğu hakkındaki görüşlerini göstermesi ve dünyanın bu bölgesindeki sorunlara uygun çözümün ne olduğuna dair gerçek düşüncesini sergilemesi açısından önemli… Röportaj çoğunlukla, IŞİD'in yükselişi ve Obama'nın bu örgütü 'acemiler mangası' diye adlandırarak nasıl hafife aldığı yönündeki yorumlarla gündeme geldi. Ancak röportajda Obama'nın Ortadoğu'ya yönelik yaklaşımını ortaya koyan önemli satırlar da var.
Obama röportajda, Ortadoğu'daki güç ilişkilerine dair ne tür bir gelecek tasavvuru olduğunu açıklıyor. Obama'ya göre en iyi senaryo, bölgede Sünniler ve Şiiler arasında bir jeopolitik denge kurulması. Obama bu konuda, "Sünniler ile Şiilerin birbirlerinin canına kastetmemesi bölge halkları için son derece yararlı olur. Bu durum sorunların tümünü çözmese bile, İran'ı sorumlu biçimde davranmaya – terörist örgütlere maddi destek sağlamamak, diğer ülkelerdeki mezhep kavgalarını körüklememek ve nükleer silah üretmemek gibi – yöneltebilirsek, tamamen veya büyük ölçüde Sünni Körfez ülkeleri ile İran arasında, rekabet ve hatta şüphe içermekle birlikte fiili savaşa ya da vekâlet savaşına yol açmayan bir denge oluşabilir." dedi.
Başkan Obama röportajda, Remnick'in ABD'nin Yemen'de insansız hava araçlarıyla yaptığı saldırılarda masum sivillerin ve sıradan insanların ölümüne yol açması konusundaki vurgusu hariç, doğrudan Yemen'den bahsetmiyor. Yine de bu konu, Başkan'ın İran'ı bölgede sorumlu davranmaya yöneltmeyi başarıp başaramadığını ve röportajdan bu yana geçen 14 ayda jeopolitik bir denge kurup kuramadığını değerlendirmek bakımından önemli bir imkân sunuyor. Son 14 ayda Ortadoğu'da önemli gelişmeler meydana geldi. Ama şu ana dek, ABD'nin gerek İran'ı sorumlu hareket etmeye zorlayarak gerekse bölgedeki çatışmaları bitirmeye yönelik bir girişim başlatarak katkı sağladığına dair hiçbir emare yok. Bunun yerine, İran'ın bölgedeki nüfuzunun güçlendiğine ve bu nüfuzun, bir tarafın kazancı diğerinin kaybı anlamına gelecek şekilde genişlediğine şahit oluyoruz. İran şu ana kadar geçen sürede bu nüfuzu, bölgede sorumlu bir aktör olmak ve çatışmalarda daha yapıcı bir rol oynamak için kullanmadı. Röportajdan bu yana Suriye sorunu giderek bir terörle mücadele konusuna dönüştü. Bu da ülkedeki insanlık dramının krizin başlangıcından beri daha az görünür hale gelmesine yol açtı. Bilhassa geçtiğimiz Ocak ayından itibaren, Suriye'deki yabancı savaşçılar içlerinde ABD'nin de olduğu Batılı hükümetler için ciddi bir sorun haline geldi. Fakat Suriye Batı ülkelerinden gelen yabancı savaşçılar için bir çekim merkezine dönüşmeden önce bile, Devlet Başkanı Beşar Esad'ın rejimi bu ülkeyi İran askerlerinin, İranlı askeri danışmanların ve İran'ın kontrolündeki grupların operasyon merkezine çevirmişti. Washington'daki birçok kişi bu konuyu açmaktan kaçındı ve bu grupların Suriye'nin daha da istikrarsızlaşmasındaki rolünü eleştirmekten geri durdu. İran rejimi Suriye'ye verdiği destek nedeniyle zaten çatışmaya mezhepsel bir boyut katmış oldu. Aslında Obama'nın kurmaya çalıştığı denge Suriye'de, İran'ın rejime yönelik aktif desteği ve çatışmanın mezhep odaklı hale gelmesiyle çoktan hayal oldu.
Öte yandan, Irak'ta eski başbakan Nuri El Maliki'nin hükümeti uyguladığı politikalarla bir başka mezhep çatışması için elverişli ortam hazırlıyordu. Maliki Bağdat'ta dışlayıcı, baskıcı ve mezhepçi bir politika izlerken, ABD onu daha çoğulcu ve daha az baskıcı bir tutuma yöneltmeyi başaramadı. Irak'ta daha önceki dönemde yaşanan El Kaide deneyimine rağmen, yönetim IŞİD'in bölgedeki yükselişini göremedi. Irak'ın ABD tarafından işgali sonrasında yaşanan deneyimler, mezhepçi hükümetlerin bu ülkenin istikrarına ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu göstermişti. Sünni Körfez ülkelerinin desteğiyle uluslararası bir koalisyon oluşturulmasından sonra bile ABD, İranlı istihbarat subaylarının IŞİD'e yönelik saldırıları kendilerine mal etmesini ve sahadaki duruma mezhepsel bir boyut katmasını engelleyemedi.
Mezhepçilik en son Yemen'de boy gösterdi. ABD dış politikası İran'ı bu ülkede daha sorumlu bir rol oynamaya yöneltecek bir tutum belirlemekte bir kez daha başarısız oldu. Harekete geçme, hatta sadece duruma tepki gösterme, konusundaki bu gönülsüzlük yüzünden, bölgedeki başka bazı ülkeler Yemen'deki Husi kuvvetlerine yönelik hava saldırıları başlattı. Tabii bunun sonucunda, Husi grupları önceki gün bu ülkeleri intihar saldırılarıyla tehdit etti. Bu tehdit, gerginliğin daha da tırmanacağına işaret ediyor.
Son birkaç günde belli oldu ki, ABD hava saldırılarının başlamasından çok kısa süre önce haberdar edilmiş ve Körfez ülkeleri ile ABD arasında fazla istişare yapılmamış. Bu iddianın doğruluğundan bağımsız olarak, böyle bir olasılığın Washington'daki en yetkili ağızlarca dile getirilebilmesi bile, ABD'nin bölgedeki etkisinin azaldığına delalet ediyor. ABD'nin kendi müttefiklerinden zamanında bilgi alamaması, Obama yönetiminin bölgede jeopolitik denge tesis etme hedefine ulaşma konusunda gittikçe zorlandığını gösteriyor.