Geçtiğimiz hafta, bilhassa İsrail Başbakanı Netanyahu'nun tartışmalı Washington ziyareti sırasında, dış politika uzmanlarının gündemindeki en önemli konu, İran'la nükleer programı konusunda yapılacak bir anlaşma ve bunun bölge üzerindeki etkileriydi. İran ile 'P5 artı 1' (BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya ile Almanya) arasındaki görüşmelere ilişkin dışarıya sızan bazı haberlere rağmen, santrifüjlerin sayısına ve nükleer altyapıya dair birtakım taslaklar ve teknik tartışmalar dışında, taraflar arasındaki anlaşmayla ilgili ortada hâlâ nihai bir metin yok. (Tabii insan ister istemez, Türkiye, Brezilya ve İran arasında geçmişte imzalanan Tahran Deklarasyonu dikkate alınmış olsaydı şimdi ne kadar farklı bir noktada olunacağını düşünmeden edemiyor.) İran'la anlaşma yapmak, Obama yönetiminin en büyük dış politika hedeflerinden biri. Bunun gerçekleşmesi, ABD dış politikası için önemli bir başarı olacak. Şüphesiz ki böyle bir anlaşma, ABD siyaseti, İran ve nükleer silahların yayılmasını önleme konularında epeyce tartışmalara yol açacak.
İçeriğinden bağımsız olarak bu nükleer anlaşma, ABD dış politikasında ve bu ülkenin Ortadoğu'ya yönelik yaklaşımında ciddi bir dönüm noktası oluşturabilir. Anlaşma ayrıca ABD'de iç siyaseti; yani Cumhuriyetçiler ve Demokratlar ile Kongre ve Beyaz Saray arasındaki ilişkileri de etkiler. Netanyahu'nun Kongre'deki konuşması sırasında yaşanan bölünme, muhtemel tartışmaların ilk işaretiydi. Yine bu konu, 2016 başkanlık seçimlerinde adaylar arasındaki tartışmaların gündem maddelerinden biri olacaktır. Cumhuriyetçi adayların muhtemel bir anlaşma aleyhine açıklamalar yapması sürpriz olmaz. Demokrat adayların – büyük ihtimalle Hillary Clinton'ın – Obama'nın bu planı hakkındaki görüşü bundan daha da önemli olacak.
Bazılarına göre hiç ihtimal dâhilinde olmasa da, böyle bir anlaşmanın bölgedeki etkileri daha da ilginç olacak. Muhtemel bir anlaşma, bölgesel jeopolitiği ciddi şekilde etkileyecek. Avrasya Grubu'nun yakın zamanda yayınladığı küresel ekonomi ve jeopolitik değerlendirmesine göre, İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler 2015 yılının en riskli konularından biri. Rapora göre, anlaşmanın nükleer boyutu en zorlu konulardan biri. Raporda şu ifadeler geçiyor: "Washington tepki olarak yeni ve sert yaptırımlar getirirse, Tahran bölgede – Suudilere karşı da olmak üzere – daha saldırgan bir politika izleyecektir. Diplomasi süreci 'uzun dönemli geçici bir anlaşma' üzerinde karar kılar ve İran'a yönelik yaptırımların hafifletileceği beklentisi yaratırsa, Suudi Arabistan savunmasız kaldığını hissederek bölgesel çıkarlarını korumak için daha saldırgan bir tutum izler. Kısmi bir anlaşma bile, Suudilerin ABD'nin bu ülkeyi koruma taahhüdü konusundaki kuşkularını artırır. Kapsamlı bir anlaşmaya varılması halinde (pek mümkün görünmese de ihtimal dâhilinde), Suudilerin en korkunç kâbusu gerçeğe dönüşecek. Suudi liderler varılacak bir anlaşmanın ABD-İran ilişkilerinin düzelmesine yol açacağını, bunun da hem Suudi Arabistan'ın güvenliğini tehlikeye atacağını hem de İran'ı yükselen bir jeopolitik ve ekonomik güç haline getireceğini düşünüyor. Bu durumda Suudiler İran'ın etkisini sınırlamak için bölgedeki müttefiklerine yönelik yardımı hemen artırır." Kuşkusuz, anlaşmanın kaderi Ortadoğu'daki bölgesel silahlanma yarışını da etkileyecektir. ABD ve İran'ın IŞİD'e karşı muhtemel işbirliği konusunda son zamanlarda yapılan tartışmalar da bölgedeki denklemleri iyice karmaşık hale getirecek. Bölgesel jeopolitik açısından karışık bir tablo ortaya çıkacak.
Anlaşma, İran'ın uluslararası sisteme yeniden katılması açısından da kilit önem taşıyacak. Özellikle destekleyip finanse ettiği aktörler ve vekil güçler aracılığıyla bölgede gittikçe artan nüfuzuna rağmen, İran'ın bölgedeki tercih edilirliği giderek azalıyor. İran'daki bazı kesimler ülkelerini bir direniş ekseni olarak görse de, Arap Baharı sırasında statükoya verilen destek İran'ın kendi devrimci geçmişiyle büyük ölçüde çelişiyor. Kendisini bölgeden izole ederken dünyayla bütünleşmek İran'a hiçbir fayda sağlamaz. Hem bu durum hem de ABD ile yürüttüğü müzakereler nedeniyle, İran rejiminin bölgedeki çatışmalar konusunda daha yapıcı bir rol üstlenmesi gerek. Nükleer anlaşmanın kaderi belli olmasa da, İran'ın bir bölge ülkesi olarak kalmaya devam edeceği kesin. Bölgedeki barış ve istikrar da İran'ın ve halkının refahına büyük katkıda bulunacak.