Batılı medya kuruluşlarının Beşar Esad gibi otoriter kişilerle yaptığı röportajları okumak ya da izlemek çoğunlukla ilginç bir deneyimdir. Bu kişilerin sorulara verdiği cevapların özü, hezeyanlar, inkâr, samimiyetsizlik ve yalanlardan ibarettir. Sözlerinin ve iddialarının uluslararası arenada inandırıcı olacağını umar ve farz ederler. Mesela bu durumu Saddam Hüseyin'le yapılan röportajlarda görebiliriz. Saddam kendisiyle röportaj yapan kişiyi, Irak'ta herkesin mutlu ve refah içinde olduğuna ve vatandaşlarının tam desteğini arkasına aldığına inandırmaya çalışırdı.
İtaatkâr görevlilerin danışıklı işleri, propaganda birimlerinin terbiye edici politikaları ve inşa edilmiş kişi kültü, bu otoriter kişileri gerçeklikten uzaklaştırır. İç siyasette bu tür araçlar yardımıyla vatandaşları önemli ölçüde kontrol altına almayı başarırlar ya da başardıklarını sanırlar. Lisa Wedeen'ın Esad rejimi hakkında (Hafız Esad döneminde) yaptığı etnografik çalışma benzeri çalışmalar, propaganda ve beyin yıkamanın her zaman istenen sonucu vermediğini gösterdi. Bu tür rejimlerde yaşayanların çoğu, rejimin lideriyle ilgili mitlere, hikâyelere ve efsanelere inanıyormuş "gibi yapar." Hatta bazı durumlarda, bizzat resmi söylemi ve retoriği kuranlar kendi yaptıkları işe inanmaz.
Rejim liderleri ile gerçeklik arasındaki ilişki, ülke içinde oluşan bu hayal kırıklığı nedeniyle sürekli zarar görür. Liderler kendi halkının yarattığı mitlere inanmaya başlar. Gerçeği görseler bile inkâr ederler. En mantıksız şeylere bile açıklama getirebilmek için çeşitli beceriler geliştirirler. Bunu başaramadıklarında, sorunlara bahane bulmak için içte ve dışta günah keçileri bulurlar. Belli bir süre sonra bu durum bir refleks haline gelir. Zaman içinde hayal kırıklığı uluslararası alana yayılır.
Hayal kırıklığına uğrasalar da yine de fırsatçılık yapacak kadar akıllıdırlar ve büyük güçler arasındaki ideolojik, politik ve ekonomik rekabetten yararlanmayı sürdürürken, iç siyasette edindikleri becerileri kullanmaya çalışırlar. Beşar Esad'la en son röportajı – Foreign Affairs dergisi için – yapan Jonathan Tepperman, otoriter liderlerle konuşurken dikkatli olmak gerektiğini belirterek şöyle diyor: "Esad hezeyanları veya yalanları tamamen mantıklı ifadelerle harmanlamayı çok iyi beceriyor. Onu böyle etkili ölçüde aldatıcı bir muhatap yapan şeylerden biri de bu. Bu harmanlama becerisi, mantıksız sözlerinin çok daha mantıklı görünmesini sağlıyor."
Esad bu röportajda, fırsatçı ve hezeyan içindeki bir kişiliğin tüm özelliklerini gözler önüne seriyor. "Suriye halkı hâlâ ülkenin bütünlüğünü ve Suriye hükümetini destekliyor" diyerek, kişiliğinin gerçeklerden en uzak yanını sergiliyor. (Bu, "Söyleşi" adlı filmdeki Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'un sahte greyfurtlarından çok daha berbat bir yalan.) Röportajda bolca inkâr var. Kendi halkına kimyasal silahlarla saldıran Esad, askerlerinden bazılarının göstericilere karşı güç kullandıkları için tutuklandığını bile söylüyor. Röportaj boyunca birçok tutarsızlık gözleniyor. Esad kendisi ve rejimi de dâhil olmak üzere her hükümetin ve her insanın hata yapabileceğini söyledikten sonra, niçin asla hata yapmadığını açıklıyor. Bunlar yetmezmiş gibi, Suriye'de yaşananlardan dolayı birçok günah keçisini suçluyor. Röportajda adı en çok zikredilen taraf Türkiye… Öte yandan, Suriye'deki durumla ilgili bu iddiaları dile getirirken, Suriye'nin son üç buçuk yıldır terörizmle mücadele ettiğini ve dahası, Suriye'nin Batılı ülkelerin Irak-Şam İslam Devleti'ni (IŞİD) yok etmesini sağlayabileceğini söylüyor. Böylece IŞİD'e karşı yürütülen mücadeleden ve uluslararası camiada oluşan tepkiden yararlanmaya çalışıyor.
Tepperman ayrıca Esad'ı rahat, kaygısız ve çatışmanın şu anki halinden memnun gördüğü için şaşırdığını ifade ediyor. Onu bu kadar rahat yapan şeyin kısmen ABD'nin politikası olduğu röportajdan açıkça görülüyor. Esad özellikle Başkan Obama'nın Suriye'deki silahlı muhaliflere dair görüşlerinden memnun. Başkan Obama'nın geçen yaz yaptığı – muhalifleri silahlandırmanın Suriye'de bir fark yaratabileceğini düşünmenin hayal olduğu yönündeki – açıklamalara atıfta bulunan Esad, ABD yönetiminin Suriye'yle ilgili görüşlerini yakından takip ettiğini gösteriyor. (Ayrıca Esad ABD'li yetkililerin açıklamalarıyla ilişkili bir soruya cevap verirken de, "Daima konuşuyor ve bir şeyler yapmaktan söz ediyorlar" diyor. Bu fikre biraz da "kırmızı çizgi" açıklaması ve sonrasında yaşananlardan dolayı kapılmış olabilir.) Hatta Esad, Suriye askerlerinin IŞİD'i yenmek için kurulacak uluslararası koalisyonun vurucu gücü olabileceğini söyleyecek kadar rahat davranıyor. Onu rahatlatan diğer sebepler arasında, Moskova'da düzenlenen Suriye konferansı ve ABD tarafının bu toplantıya destek yönündeki açıklamaları ile ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin "Esad gitmeli" şartından vazgeçildiğine dair son beyanı da var. Ama tüm bu olup bitenlerin ardından hâlâ Suriye'de işlerin normale döneceğini düşünüyor. 200 binden fazla insanı öldürdükten sonra olayların akışını değiştirebileceğini sanıyor. Meşruiyet kazanabileceğine inanıyor. Yarattığı kâbusa rağmen, kendi liderliği ve kontrolü altında birleşik bir Suriye hayali kurduğundan bahsediyor. Bu da insana biraz, "Diktatör" adlı filmdeki General Alaattin'i anımsatıyor.
Tepperman röportaj sonrasında, bugünlerde kimi "iyimserlerin" düşündüğünün aksine Esad'ın herhangi bir siyasi çözüme yanaşmayacağını söyledi. Ona göre bu tam bir hayalcilik. "Esad'lı" bir çözüm peşindekilerin dikkate alması için Tepperman'ın sözlerinden doğrudan alıntı yapmak faydalı olabilir:
"Esad'ın başarılı biçimde oluşturduğu makul ve mantıklı kişi izleniminin ardında, ya ciddi psikolojik sorunlara işaret edecek kadar derin bir inkâr içinde olan ya da aşırı ölçüde ve tereddütsüz şekilde yalancı ve aldatıcı olan, son derece mantıksız bir kişilik var. İkinci olarak, Esad dört yıldır devam eden korkunç çatışmadan ve hükümetinin işlediği, kendisinin de doğrudan sorumlu olduğu sayısız suçtan dolayı en ufak bir pişmanlık duymuyor. Üçüncü olarak, daha en başta olduğu kadar katı ve uzlaşmaz. Esad kesinlikle iktidarı paylaşmaz. Ne Batı'ya ne de isyancılara en ufak bir taviz vermez."