Türkiye ile ABD arasında Menbiç'le ilgili olarak yapılan anlaşmanın duyurulmasından itibaren, bu uzlaşmanın Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından taşıdığı öneme ilişkin çok sayıda yorum yapıldı. Anlaşmanın bazı mühim ayrıntılarının tekrar vurgulanması önem taşıyor.
İlk olarak, bu anlaşma ikili ilişkilerde kesinlikle olumlu bir hava yarattı. Son birkaç yıldır Menbiç adeta, iki ülke arasındaki bozulan ilişkilerin sembolü haline gelmişti. Bu yüzden, anlaşma ikili ilişkilerin genel gidişatı bakımından söz konusu kasabanın gelecekteki statüsüne ilişkin bir yol haritasından daha fazlasını temsil ediyor. İlişkilerin mevcut durumu nedeniyle, bu yol haritası büyük bir fark yaratabilecek özelliğe sahip. Anlaşma sonrasında, ikili ilişkilerle ilgili olarak Türkiye'de ihtiyatlı bir iyimserlik oluştu.
Ayrıca ABD Avrupa Kuvvetler Komutanlığı'nın (EUCOM) bu süreçte önemli bir rol oynaması ve NATO'nun yol haritasının açıklanmasının hemen ardından bir açıklama yapması, iki ülke arasındaki ittifak ilişkisinin önemini ortaya koydu. EUCOM'un sürece dahil olması, ABD yönetiminin bazı kurumlarında var olan Türkiye politikasına dair hakiki kaygıları gözler önüne serdi.
İkinci olarak da bu anlaşma, Suriye'deki devlet dışı aktörlerin kullanım değerlerini kaybetmekte olduğunu gösteriyor. Bu grupların kapasiteleri ve yetenekleri bundan daha ileriye gidemez. Bu sebeple, Halk Savunma Birlikleri (YPG) benzeri örgütlerle çalışmayı tercih eden ABD gibi ülkeler, orta ve uzun vadede Suriye'de istikrarın sağlanması için ulus devletlere ihtiyaç duyulduğunu idrak ediyor. Suriye'yle olan sınırı, bu ülkede yaptığı operasyonlar ve milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmakta oluşu dikkate alındığında, Suriye'de istikrarın sağlanması için Türkiye'ye ihtiyaç var. Türk hükümetinin Deaş'ın bölgede ortaya çıkmasından bu yana dile getirdiği tam da bu idi.
Üçüncü olarak, anlaşmanın uygulanmasıyla ilgili hâlâ birtakım soru işaretleri mevcut. Her ne kadar, askeri yetkililer planın uygulanması konusunda geçtiğimiz hafta Stuttgart'ta anlaşmaya varmış olsa da, Türk tarafı yine de yol haritasının uygulandığını görmek istiyor. PKK/YPG mensuplarının uygulama sürecinde bazı yıkıcı eylemler yapabileceği konusunda endişeler bulunuyor. Ayrıca ABD yönetiminin değişik kurumları arasındaki çekişmelere dair kaygılar da var. Yeni kamu diplomasisi kazalarıyla karşı karşıya kalma tehlikesi de dikkate alınması gereken bir risk. İkili ilişkilerdeki asıl düzelme, ancak yol haritasının eksiksiz uygulanmasıyla gerçekleşebilir.
Son olarak da bu yol haritasının iki ülke ilişkilerinin geleceği üzerindeki olası etkilerine dair birtakım sorular mevcut. Mesela bazı çevreler, yol haritasının Suriye'nin diğer bölgeleri için de bir model oluşturabileceğini belirtiyor. YPG'nin Fırat'ın doğusundaki mevcudiyetinin Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görüldüğü herkesçe biliniyor. Türkiye Suriye'yle olan sınırındaki YPG varlığına müsaade etmeyecektir. Bu endişeler dikkate alındığında, Menbiç'teki modelin Suriye'de YPG kontrolünde bulunan diğer bölgelerde de uygulanıp uygulanamayacağı sorusu akla geliyor. Bu da elbette, söz konusu yol haritasının başarısına ve bunun tasarlanıp uygulanması sırasında çıkarılan derslere bağlı olacaktır.
Bunlara ilaveten, ABD'nin İran politikasıyla ilgili olarak Türkiye'den muhtemel beklentilerinin neler olacağına dair bazı sorular var. Birçok uzman halihazırda böyle bir politikanın olmadığını vurgulasa da, ABD'nin Avrupa ve Avrasya'dan sorumlu olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell'ın açıklamaları, ABD'nin Türkiye'yi, İran'ın bölgedeki nüfuzunu dengeleyecek bir güç olarak düşündüğünü de gösteriyor. Dolayısıyla, Türkiye ve ABD'nin Suriye'deki işbirliğinin olası genişlemesi, İran'ın nüfuzuna ilişkin bazı soruları gündeme getirecek. Bu da ABD'nin İran konusunda Türkiye'den muhtemel beklentileri ve Türkiye'nin bu beklentilere cevabı konusunda çeşitli sorulara yol açar.
Herkes, Türkiye ile ABD'nin yıllar süren görüş ayrılıklarının ardından Suriye'de bu konuda işbirliği yapmaya başlamasını olumlu bir adım olarak görüyor. Ama yine de, bu sadece bir ilk adım. İki ülke arasındaki stratejik ortaklığı geliştirmek için bu güven artırıcı önlemin başka adımlarla da desteklenmesi ve Menbiç'teki işbirliğinin Suriye'nin diğer bölgelerine yayılması gerekiyor.