Türkiye ve ABD'den üst düzey diplomatların geçtiğimiz hafta Washington'da yaptığı toplantıların ardından gerek Menbiç'in geleceği gerekse ABD-Türkiye ilişkileri açısından ihtiyatlı bir iyimserlik oluştu. Washington-Ankara ilişkilerindeki en ciddi krizlerden biri sonrasında bir yol haritası açıklanması, ileriye doğru atılmış bir adım olarak görülmeli. Türkiye için bu adım, ABD'nin Menbiç'le ilgili sözlerini tutmaması sebebiyle yıkılan iki ülke arasındaki güven ilişkisini onarmaya yönelik ilk hamle. ABD yönetimleri geçtiğimiz birkaç yıl boyunca, PKK'nın Suriye kolu Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) Fırat'ın batısından çekileceği yönünde Türkiye'ye defalarca söz verdi. ABD eski başkan yardımcısı Joe Biden, Ocak 2016'daki Ankara ziyaretinde bu sözü vermiş ve Ağustos 2016'daki ziyaretinde de aynı taahhüdü yinelemişti. Daha sonraları, ABD eski dışişleri bakanı Rex Tillerson da Washington'ın verdiği sözleri tutmadığını kabul etmişti. Her ne kadar Washington'daki bazı çevreler Suriye konusundaki tutumu sebebiyle Türkiye'yi sürekli eleştirse de, ortağı YPG'yi korumak için Türkiye'yi birçok kez hayal kırıklığına uğratan ABD idi.
Artık iki taraf bir yol haritası üzerinde anlaştığına göre, ABD ile Türkiye'nin Suriye'deki işbirliğinin geleceğine dair birtakım soruların cevaplanması gerek. İlk olarak, kararın nasıl uygulanacağı önemli bir soru. Yukarıda bahsedildiği üzere, ABD henüz bazı taahhütlerini ve anlaşmaları hayata geçirmedi. Birçok durumda asıl belirleyici olan, Suriye politikalarını devam ettirmeyi tercih eden ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) ile Barack Obama yönetiminden kalma çeşitli yetkililer idi. CENTCOM ve komutanı General Joseph Votel sürekli YPG'yi överek ABD ile PKK bağlantılı bu örgüt arasındaki işbirliğini vurgularken, ABD'nin DAEŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk de Türkiye-ABD ilişkilerinde bir dizi kamu diplomasisi faciasına sebep oldu. Yol haritasının açıklanmasına rağmen birkaç konu hâlâ belirsiz: ABD'nin dış politikasına etki eden farklı kurumlar ve aktörler ne tür roller oynayacak? Yol haritasına uyacaklar mı yoksa işleri daha da zorlaştıracaklar mı? Daha şimdiden, "yol haritasının uygulanması sahadaki şartlara bağlı olacak" dedikleri belirtilen bazı yetkililerin isteksizliğine dair haberler çıktı. Son zamanlarda sıkça gözlenen kurumlar arası anlaşmazlıklar göz önüne alındığında, Türk tarafı süreci dikkatle izleyecektir. Yol haritasının uygulanması engellenirse, Başkan Donald Trump ile Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun devreye girip ülkelerinin ikili ilişkilere bağlılığını göstermesi gerekecek.
İkinci soru ise, "yol haritasının" Türkiye ile ABD'nin kuzey Suriye'nin diğer bölgelerindeki işbirliğine yönelik olası etkileriyle ilişkili. Türk yetkililer, yeni planın ve Türkiye ile ABD arasında Menbiç'te yürütülen verimli iş ilişkisinin ileride Fırat'ın doğusuyla ilgili olarak yapılacak anlaşmalarda model alınabileceğini ifade etti. Türkiye için Fırat'ın her iki yakası da eşit ölçüde önemli çünkü terör örgütü olarak kabul edilen bir grup Türkiye sınırına yakın bölgeleri kontrolü altında tutuyor. Dahası, bölgedeki bazı şehirler ve kasabalar YPG'nin yürüttüğü demografik mühendislik faaliyetlerinin kurbanı oldu. Bu yüzden, Menbiç Türkiye ile ABD arasındaki güven ilişkisinde sembolik açıdan kilit öneme sahip olsa da, sorunun çözümünü takiben kuzey Suriye'nin güvenlik ve istikrarı ile ilgili daha kapsamlı görüşmelerin yapılması gerekiyor.
Üçüncü olarak, Menbiç'teki yol haritasının uygulanması sonrasında YPG ile ABD arasındaki ilişkinin nasıl bir şekil alacağını izlemek ilginç olacak. Medyada çıkan haberlere göre, YPG Menbiç Askeri Konseyi'ndeki askeri "danışmanlarını" geri çekeceğini duyurdu. Ancak ABD ve YPG arasındaki müzakerelerde neler konuşulduğu henüz açıklanmış değil. ABD şu ana kadar defalarca, YPG'yle yaptığı iş birliğinin taktik, geçici ve sınırlı ölçekte olduğunu ifade etti. İstikrarı sağlama çabaları hız kazandığında, Suriye'deki YPG unsurlarını silahsızlandırma, kontrol altına alma ve sınırlandırmayı amaçlayan ciddi adımlar atılacaktır. YPG'nin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı, Türkiye'nin toprak bütünlüğü ile milli birliğine ve bölgedeki etnik ahenge yönelik varoluşsal bir tehdit olmaya devam edecek. Dolayısıyla, ABD YPG'ye yardım etmeyi sürdürürse bu durum, Türkiye ile ABD arasındaki gerginliği ve kuşkuları daha da tırmandırır.