ABD dış politikası açısından son derece ilginç bir dönemden geçiyoruz. Beyaz Saray ile diğer kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği nedeniyle Amerikan dış politikasında yaşanan kaostan sıkça söz edildiği bir ortamda, geçtiğimiz Perşembe günü yapılan beklenmedik bir duyuruyla, ABD Başkanı Donald Trump ve Kuzey Kore lideri Kim Jong Un'un görüşeceği açıklandı. Bu duyurunun birtakım ilginç yönleri var. Şüphesiz bunların ilki, duyurunun Washington'da ABD'li yetkililer tarafından değil de Güney Kore Ulusal Güvenlik Danışmanı Chung Eui-yong tarafından yapılmasıydı. İkinci olarak, bu duyuru Trump'ın Kuzey Kore'yle ilgili geçmişteki tutumundan önemli bir kopuşu ifade ediyor. Trump geçtiğimiz yıl, Kim ile her türlü müzakereye karşı olduğu izlenimi vermiş ve "Roket Adam" diye seslendiği Kim'le çeşitli ortamlarda alay etmişti. ABD Savunma Bakanı James Mattis'in Kuzey Kore sorununun askeri bir çözümü olmadığı yönündeki açıklamalarına rağmen, Trump sık sık bu ülkeye karşı askeri seçenekleri kullanma tehdidi savurmuştu. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson kapalı kapılar ardında diplomasi seçeneğini dile getirdiğinde, Trump bu çabaların beyhudeliğine ilişkin tweet'ler atarak Pyongyang'a karşı başka seçeneklerin kullanılacağı yönünde işaretler vermişti. Mutabakatla ilgili ayrıntılar henüz netleşmedi. Chung Kuzey Kore rejiminin herhangi bir nükleer silah veya füze denemesi yapmayacağını, ABD ile Güney Kore'nin ise önceden planlanmış askeri tatbikatlara devam edeceğini açıkladı. Görüşmenin Mayıs ayında gerçekleşmesi bekleniyor. Trump'ın son tweet'lerinden anlaşıldığına göre, Kuzey Kore'ye yönelik yaptırımlar bir anlaşmaya varılana kadar yürürlükte kalacak.
Ancak bu genel konulardan ayrı olarak, müzakerelerle ilgili akıllarda hâlâ birçok soru var. Trump yönetimi şu ana kadar bırakın Kuzey Kore'yi, Asya-Pasifik hakkında bile kapsamlı bir strateji sunmadı. Kuzey Kore konusundaki tartışmaların çoğu, Trump'ın tweet'leri ekseninde gelişti. Daha da önemlisi, yönetimin Kuzey Kore politikasına dair koordinasyon eksikliğinin devam ettiği görülüyor. Trump ve Kim arasında Mayıs'ta yapılacak görüşmenin duyurulmasından birkaç saat önce Tillerson, iki ülke arasında doğrudan görüşmelerden doğrudan müzakerelere geçilmesi için daha çok yol kat edilmesi gerektiğini söylemişti. Dahası, bundan birkaç gün önce de Savunma İstihbarat Ajansı Direktörü Robert Ashley şöyle konuşmuştu: "Kim'in nükleer silah ve füze programlarını durdurmaya hiç niyeti yok. Yeni füze denemeleri yapılacağı neredeyse kesin. Silah tasarımlarını geliştirmeye çalışan Pyongyang'ın yeni nükleer denemeler yapma ihtimali de var." Bu koordinasyon eksikliğinin devam etmesi, iki ülke arasındaki muhtemel görüşmelerde ciddi sorunlara yol açabilir.
İkinci olarak, bu aşamada Washington'daki çoğu kişi için müzakerelerin nihai hedefinin ne olacağı belli değil. Trump'ın son tweet'lerinden hareketle Kuzey Kore'nin nükleer silahlardan arındırılması amaçlanıyorsa, bu tarihi bir adım olur. Fakat bölge uzmanlarının çoğuna göre, söz konusu hedefe ulaşmak için 40 yılı aşkın süredir harcanan çabalardan sonra bu pek mümkün değil. Ancak iki liderin nükleer ve balistik füze denemelerine son vermenin ötesinde adımlar içeren bir uzlaşmaya varması kesinlikle tarihi bir başarı olur. Böyle bir anlaşma Pyongyang'ın Seul ile ilişkileri açısından ne tür sonuçlar doğurur? Bir barış anlaşması imzalanmasını sağlar mı? Güney Korelilerin Washington'da Kuzey Kore konusunda hakim olan karmaşadan rahatsız olduğu açık. Seul bilhassa görüşmelerin başlamasından sonra, ABD'den Kore Yarımadası'ndaki uzun vadeli hedeflerine ilişkin daha net açıklamalar isteyebilir. Kuşkusuz, Japon dış politikasına yön verenler de sonucu dikkatle izleyecektir. Japonya Başbakanı Şinzo Abe, Kuzey Kore konusundaki şahin politikaları sonrasında gelen bir açıklama üzerine ağız değiştirmek zorunda kalabilir. Abe'nin Kuzey Kore'yle ilgili görüşmelerde bulunmak amacıyla önümüzdeki haftalarda Washington'ı ziyaret etmeyi planlıyor olması, Japon hükümetinin bu ülkeye yönelik daha eşgüdümlü bir politika izleme niyetini gösteriyor. Rusya ve Çin başta olmak üzere diğer büyük güçler de görüşmeleri takip edecektir. ABD-Kuzey Kore ilişkilerinin değişmesi, bölgede de önemli jeopolitik sonuçlar doğurabilir.
Üçüncü olarak, şu ana kadar sorduğum soruların çoğunluğu "… olursa ne olur?" tarzı sorular olduğu için, görüşmelerden beklenen sonuçların çıkmaması halinde neler yaşanacağını da sorabiliriz. Barış süreçlerindeki başarısızlıkların genellikle gerginlikleri tekrar tırmandırdığı söylenir. Aynı şey ABD ve Kuzey Kore arasında da olabilir mi? Asya-Pasifik'te bu tür bir krizi önleyebilecek mekanizmalar var mı? Ve son olarak, Kuzey Kore ile muhtemel müzakerelerin İran'la imzalanan nükleer anlaşma ve ABD-İran ilişkileri üzerindeki etkileri ne olur?
Mayıs'taki görüşmeye dair açıklama şaşırtıcı olmakla birlikte, cevaplardan çok soru işaretleri uyandırdı. Bu karmaşa dikkate alınırsa, masada her seçenek değilse de birçok seçenek olacaktır. ABD'nin iç siyaseti, Pyongyang'daki rejimin güvenilmezliği, Kim ile Trump'ın liderlik tarzları ve dış faktörlerin etkisi müzakerelerde ön plana çıkacak.