Türk hükümeti Fırat Nehri'nin Türkiye için kırmızı çizgi olduğunu ve Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) Fırat'ın batısındaki mevcudiyetine izin vermeyeceğini ilan ettiğinde, ABD'li yetkililer Türkiye'nin bu uyarısını epeyce hafife alarak YPG'nin Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik tehdidini küçümsemişti. PKK'nın Türkiye içindeki en kanlı saldırılarını düzenlediği ve PKK ile YPG arasındaki ilişkinin konunun tüm uzmanlarınca bilindiği bir dönemde, ABD'li yetkililer bu iki örgüt arasında suni bir ayrım yapma yoluna gitti. Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden, binlerce Türk ve Kürt sivil ile güvenlik görevlisini katletmiş bir terör örgütünün yan kolunu desteklemek, iki ülke arasındaki ilişkiler açısından yeterince sorunlu bir tutumdu. ABD yönetimine mensup yetkililerin taahhütlerini yerine getirmemesi de, karşılıklı güvene iyice zarar verdi.
DEAŞ ile mücadelenin bitmesinin ardından Türkiye haklı olarak ABD'den, YPG ile yaptığı "taktiksel, geçici ve sınırlı" işbirliğine dair taahhütlerini yerine getirmesini istedi. Ancak ABD'li karar alıcılar, örgüte verilen silahların toplanması ve işbirliğinin askıya alınması ile ilgili bu taahhütleri görmezden geldi. Hatta ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Suriye'nin Türkiye ile olan sınırı da dâhil olmak üzere sınır bölgelerini korumak amacıyla YPG mensuplarından oluşan bir sınır koruma gücü kurulacağını bile açıkladı. Bu açıklama Türkiye'de büyük bir şok etkisi yarattı. Türkiye'nin NATO müttefiki, Türkiye ile olan sınır bölgesini korumak için NATO müttefikinin asker ve sivillerini öldüren teröristlerden oluşan bir ordu kuracağını ilan ediyordu. Bu arada YPG Afrin'de düzenli bir ordu kurduğu gibi, Türkiye'ye karşı savaşmaları için halka eğitim veriyordu. Türkiye'nin Afrin'e yönelik harekâtı işte bu kritik dönemde başladı.
Türk ordusu şu ana kadar Afrin'de başarılı bir harekât yürütüyor. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Washington Ofisi (SETA DC) geçtiğimiz Perşembe günü, Afrin operasyonu ve bunun Türk-Amerikan ilişkileri üzerindeki etkisi konulu bir panel düzenledi. Panel konuşmacılarına göre, yetenekleri hakkındaki kuşkulara ve eleştirilere rağmen Türk ordusunun harekâtın ilk beş günündeki performansı, ordunun 15 Temmuz darbe girişiminin etkilerini üzerinden atarak harbe hazırlık seviyesini yakaladığını gösterdi. Ordu Afrin'e çok sayıda noktadan askeri harekât başlattı. YPG'nin militanlarını eğiterek ve yeraltında silah depolayarak harekâta karşı hazırlık yaptığı anlaşılıyor. Öte yandan, örgütün son üç günde Türkiye'deki yerleşim yerlerine düzenlediği roket saldırıları, YPG tehdidinin bazılarının savunduğu gibi uzak değil gayet yakın bir tehdit olduğunu ortaya koyuyor.
ABD yönetiminin politikasını da eleştiren konuşmacılar, mevcut politikanın Obama dönemindeki politikaların devamı olduğunu belirtti. Halihazırdaki politikayı yürütenler de bir önceki yönetim tarafından atanmıştı. Bu nedenle, Suriye'de yeni bir strateji izleneceğine dair açıklamalara rağmen uzmanların çoğu ortada tutarlı bir politika olduğuna inanmıyor. Bu tutarlılık eksikliği, Türkiye'nin Afrin harekatına yönelik tepkilerden de belli oluyor. ABD yönetiminin farklı kurumlarının Türkiye'nin harekatı konusundaki tutumları, büyük bir tutarsızlığı gözler önüne serdi. Başlangıçta yapılan açıklamalarda Afrin'in ABD'nin operasyon sahası içinde olmadığı vurgulanırken, kısa süre sonra çeşitli kurumların yaptığı açıklamalarda harekâta ilişkin endişeler ifade edildi.
Amerikan yönetimi geçtiğimiz hafta farklı kurumları vasıtasıyla çok sayıda açıklama yaparak, Türkiye'nin güvenlik kaygılarını anladığını dile getirdi. Ancak yönetim aynı zamanda, bu askeri harekâtın kapsamı konusundaki endişelerini de vurguluyor. Türk hükümeti daha en başından itibaren, harekâtın amacının bölgedeki terör üslerini yok etmek ve sınırı YPG unsurlarından temizlemek olduğunu açıkça belirtti. Sınırlarını terör örgütlerinden arındırmak her devlet için meşru bir kaygıdır. Her seferinde asıl çabanın DEAŞ'a odaklanması gerektiğini vurgulayan açıklamalar, Türkiye'nin ulusal güvenliğiyle ilgili endişelerini hâlâ görmezden geliyor. Her ne kadar Türkiye bir dizi DEAŞ saldırısına maruz kalmış olsa da, bazen bu örgütten daha büyük tahribat yaratan PKK şu ana dek Türkiye'de yüzlerce terör eylemi düzenledi. Bu terör tehdidinin görmezden gelinmesi, Türkiye'de ABD'ye yönelik olumsuz duyguları iyice körüklüyor.
Bu noktada, Türk-Amerikan ilişkileri konusunda top şu anda ABD'nin sahasında. DEAŞ tehdidi sona erdi. Bölge bir terör örgütüne destek vererek değil yerel halkla işbirliği yaparak istikrara kavuşturulabilir. Şimdiden sonra, Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği açısından ABD'nin YPG ile ilişkileri çok daha belirleyici olacak. Türkiye'nin kırmızı çizgileri değişmeyeceğine göre, ABD bu aşamada taahhütlerini yerine getirmeli.