Son 15 yılda Türkiye ile ABD arasında yaşanan her krizde, Türkiye'nin NATO ile ilişkileri hakkında uzmanlardan ve gözlemcilerden hep aynı yorumları duyduk. Türkiye ile ABD arasındaki anlaşmazlıklar sırasında, "eksen kayması" ve "Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor" benzeri söylemler sürekli olarak gündeme geldi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 2003 yılında ABD askerlerinin Türkiye toprakları üzerinden Irak'a girmesine izin vermemesi sonrasında, Türkiye'nin Batı güvenlik mimarisine sadakatini sorgulayan çok sayıda yazı yayınlanmıştı. Türkiye'nin İran'la bir nükleer anlaşmaya zemin hazırlama kararını ve 2010'da yayınlanan Tahran deklarasyonunu takiben çıkan bir dizi benzer analiz de, Türkiye'nin dış politikasını hedef almıştı. Türkiye bazı komşularıyla ilişkilerini geliştirip dış politikasında çeşitliliğe yönelirken, bunlara benzer birçok analiz okuduk. Daha sonraları başka birçok vakada, Türk dış politikasının yönü ile ilgili olarak aynı türden görüşler dile getirildi. Türkiye'yi tenkit eden çevreler için ülkemizin kararlarını eleştirebilmek sihirli bir formül haline geldi.
Bu krizlerin birçoğunda, tenkitçiler Türkiye'nin tutumunu anlayamadığı gibi endişelerini de tam olarak kavrayamadı. Bu çevreler Türkiye'nin bir müttefik olarak "güvenilirliğini" sorgulamayı tercih ediyor. Fakat Türkiye'nin Afganistan'daki NATO operasyonlarına yaptığı katkılara ve savunma mimarisindeki stratejik değerine rağmen, bu ülkeler Batı'ya olan bağlılığı konusunda güvence vermesi için Türkiye'yi sürekli olarak sıkıştırıyor. Asıl ironik olan şu ki, Türkiye son birkaç yıldır kendi güvenlik kaygılarıyla ilgili olarak diğer NATO üyelerinden aynı işbirliği ve desteği göremedi.
Türkiye'nin şehirleri terör örgütlerinin saldırılarıyla sarsılırken, bazı NATO üyeleri uluslararası terörizme hedef olan Türkiye'ye anlayışla ve dayanışma duygusuyla yaklaşmayı başaramadı. Türk halkı konu Türkiye olduğunda, dayanışma gösterme konusundaki farklılıkları anlayacak kadar dikkatli olmuştur. Terör örgütlerine karşı istihbari işbirliği, başka bazı terör örgütleri konusunda tatminkâr olmaktan uzak kaldı. Türkiye güney sınırlarındaki iki başarısız veya kırılgan devletin baskısını hissederken, sınır bölgelerindeki vatandaşlarının güvenliğine dair kaygıları hususunda fazla destek görmedi.
Türkiye son birkaç yıldır bu yükü tek başına üstlenmek zorunda kaldı. Türkiye'nin NATO'daki müttefikleri DEAŞ'ı yenmek için bir başka terör örgütünü desteklemeye başlayıp, bunun Türkiye'nin güvenliği açısından yol açacağı sonuçları önemsemeyince, geçtiğimiz birkaç yılda durum daha da kötüleşti. Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) verilen destek PKK'yı cesaretlendirerek elemen toplama faaliyetlerini artırmakla kalmadı, güney sınırında Türkiye'ye yönelik ciddi bir tehdit de yarattı.
Türk halkı bütün bu yaşananları esasen, bu terör örgütünden bir ordu oluşturma girişimi olarak gördü. YPG'ye verilen eğitim ve askeri teçhizat yardımı, Suriye'deki başka hiçbir örgüte verilmedi. Örgüte hava desteği ile sahada görev yapan askeri danışmanlar da sağlandı. Hepsinden önemlisi, NATO müttefikleri sahadaki elemanları vasıtasıyla örgüte meşruiyet kazandırıyordu. Türkiye 15 Temmuz darbe girişimi sırasında NATO üyelerinden yine destek ve dayanışma görmedi. Türkiye karşılaştığı güvenlik riskleri konusunda bir kez daha yeterli desteği alamadı.
Bu gelişmeler sonrasında Türk halkı, bu ülkelerin müttefiklerin güvenliğine yönelik taahhütlerinden epeyce şüphe duymaya başladı. Müttefiklerin "güvenilirliği" Türkiye'de daha sık sorgulanır oldu. Geçtiğimiz hafta NATO'nun düzenlediği bir tatbikat sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğraflarının "düşman tablosuna" yerleştirilmesiyle birlikte, bu şüphe yeni bir seviyeye çıktı.
NATO olayın hemen ardından bazı adımlar atsa da, bu daha önce eşi benzeri görülmemiş türden bir sorun idi. Şimdi NATO'nun, sadece skandalın ardında yatan sorunu çözmek için değil, Türkiye'nin ittifakın güvenlik alanındaki taahhütleriyle ilgili sarsılan güvenini de onarmaya yönelik anlamlı adımlar atması önemli. Bunun için, Türkiye'nin terörizmle mücadelesine tam destek vermek, terör örgütleriyle mücadele etmek, PKK'nın NATO üyesi ülkelerdeki faaliyetlerine ve para toplamasına engel olmak ve Türkiye'ye güney sınırlarının güvenliğini sağlama konusunda daha ciddi destek sunması gerekiyor. Türkiye'nin güney sınırı aynı zamanda ittifakın da güney sınırı olduğu için, NATO'nun bu güvenlik risklerini ciddiye alması önemli bir adım olur. NATO bu desteği sağlarken bir taraftan da, Türkiyesiz bir NATO görmek için çabalayan çevrelere daha fazla malzeme vermemeye dikkat etmeli.