Daha önce bu köşede birçok kez bahsedildiği üzere, Türk-Amerikan ilişkilerindeki en önemli ve belirleyici etkenlerden biri de, iki ülke kamuoylarının birbirleri hakkındaki görüşleri. Uzmanlar sık sık, Türkiye kamuoyundaki ABD'ye yönelik tepkinin ikili ilişkileri bozabilecek bir unsur olduğunu ifade ediyor. Türkiye'deki Amerikan karşıtlığıyla ilgili kamuoyu araştırmalarının sonuçları basında sıklıkla zikrediliyor. Anketlerden çıkan bu rakamlar kimi zaman, Türkiye'deki "eksen kayması" ile "Batı'dan uzaklaşma"nın göstergesi olarak yorumlanıyor.
Kamuoyu araştırması sonuçlarının arzu edildiği gibi olmadığı doğru. Bundan on yıl önce bu konu gündeme getirilmeye başladığında, Türk halkının büyük bir çoğunluğu Irak savaşına ve sonrasındaki gelişmelere tepkiliydi. Türkiye kamuoyu, istenmeyen bir savaşa ve onun insani maliyetine karşı çıkıyordu. Aynı şekilde, Türk halkının büyük kısmı ABD'nin Suriye politikasına tepki duyduğunda bu rakamlar yine tavan yaptı. Suriye'deki insani felaket ve ABD'nin bu konuda hareket geçmemesi büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Kamuoyunun tepkisini doğuran şey, ABD'nin bölgede yaptıkları ve yapmadıkları idi.
Ancak Türk halkının tepkisi son birkaç yıldır, ülkenin güvenliğiyle doğrudan ilişkili konulara odaklanıyor. Türkiye son otuz yıldır PKK tehdidiyle mücadele ediyor. Bu tehdit ideolojik ve siyasi görüşlerden bağımsız olarak halkın tümü tarafından hissediliyor. PKK'nın Suriye kolu olan Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) verilen destek, Türkiye'de ABD'ye karşı büyük bir öfke yarattı. Üstelik bu tepki ABD'yle sınırlı da kalmadı. Türkiye kamuoyu, yasadışı PKK örgütü destekçilerinin kendi topraklarında serbestçe faaliyet göstermesine ve başkentlerinde gösteri yapmasına izin veren Avrupa ülkelerine de aynı şekilde tepki göstermişti. Fakat PKK'nın Suriye koluna açıkça askeri destek verilmesi, kamuoyunun ABD'ye yönelik güvenine çok daha büyük bir darbe vurdu. ABD'de bu planı tasarlayan çevreler, Türk halkının tepkilerinin muhtemel sonuçlarını tamamen göz ardı etmişti. PKK'nın Türkiye'deki saldırılarını artırmasıyla beraber, ABD'nin bu politikaya son vermesi bekleniyordu. Ancak ABD yönetiminin bu ilişkiyi sosyal medya üzerinden sergilemesi ve örgütü överek DEAŞ'a karşı başarısını adeta göklere çıkarması, yaraya tuz biber ekti.
ABD'nin DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk'ün YPG mensuplarıyla çektirdiği fotoğraflar, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) tweetleri ve YPG militanları ile ABD askerlerini yan yana gösteren fotoğraflar, ilişkilerde ciddi bir krize neden oldu. ABD'nin tescilli bir terör örgütüyle bağlantılı Marksist-Leninist bir örgütle işbirliği yapması, Türk tarafı açısından kabul edilmesi zor bir şeydi. Türk halkı YPG ile ABD arasında sınırın hemen öteki tarafında kurulan ilişkilere büyük bir tepki gösterdi. ABD'nin YPG'yle ilişkisinin taktiksel, sınırlı ve geçici olduğu açıklaması Türk kamuoyunu asla tatmin etmedi.
Türkiye'deki 15 Temmuz darbe girişimi sırasında ve sonrasında da kamuoyunda benzer bir tepki oluştu. Müttefik bir ülkenin Türkiye'deki krize yönelik empatiden yoksun yaklaşımı ve halkın darbe gecesinde yaşadığı travmayı anlayamaması, Türk halkında derin bir hayal kırıklığı yarattı. Başarısız darbe girişiminin elebaşı Fetullah Gülen'in ABD'nin Pennsylvania eyaletinde yaşadığı gerçeğiyle birlikte bu travma, son birkaç yılda ABD'ye karşı gittikçe olumsuz duygular uyandırdı.
İlişkileri iyileştirmek için yapılacak en akıllıca şey, bu olumsuz hissiyatı kontrol altına alıp gidermekti. Oysa son birkaç haftadır, tamamen aksi istikamette bir gidişat söz konusu. YPG'nin Rakka'da PKK lideri Öcalan'ın posterlerini asarak gösteri yapması, Türkiye'de yıllar boyunca hafızalardan silinmeyecek. Gösterinin YPG ile ABD'nin işbirliği yaptığı bir dönemde düzenlenmesi, bunu daha da unutulmaz kılıyor. Bu gösterinin hemen ardından gündeme, Rakka'daki DEAŞ militanlarının YPG'yle anlaşarak şehri terk ettiğine dair haberler düştü. Bu hamle, Türkiye ile diğer komşu ülkeleri terör saldırıları tehlikesiyle yüz yüze bıraktı. Türk halkının anlamakta zorlandığı bir diğer olay da bu oldu. DEAŞ militanlarının başka ülkelere kaçmasına izin vermek aslında, diğer terör örgütleriyle işbirliği yapmak anlamına geliyor. YPG'den bu duruma ilişkin yeterince açıklama gelmezken, Türkiye kamuoyu ABD'nin fazla tepki göstermediğine tanık oldu. Türkiye'de çoğu kişi için YPG sadece, ABD'nin şımarttığı, gelecekte kontrol edilmesi iyice güçleşecek ve Türkiye'nin güvenliği açısından büyük tehlike oluşturacak bir maşa.
Geçtiğimiz hafta NATO tatbikatında ve "Designated Survivor" adlı dizide yaşanan skandallar, Türk halkının endişesini ve hayal kırıklığını artırıyor. Bu durum, ABD yönetiminin üst kademelerinin ciddi bir müdahalesini gerektiren bir noktaya ulaştı. ABD yönetimi Türkiye ile yakın gelecekte çalışmak istiyorsa, hem ilişkileri onarmalı hem de bir büyük skandalın daha patlak vermesini önlemeli. İki ülkenin politikalarının şu anda ciddi ölçüde ayrıştığı doğru. Ancak bu sorunların tam ortasında karşılıklı güvenin yok olması ve kamuoyu baskıları, istenecek en son şey.