ABD ile Çin arasındaki ilişkiler, günümüzde uluslararası sistem açısından en önemli ikili ilişkilerden biri olarak görülüyor. Çin'in hızlı ekonomik büyümesi, ABD ile bu ülke arasında derin ekonomik bağlar, etkileşim ve hatta bir bağımlılık ilişkisi yarattı. Bazı gözlemcilere göre, Çin'in bu yükselişi uluslararası alanda yakın geçmişin en önemli gelişmesi. Ancak bu ilişkide sorun teşkil eden çok sayıda konu var. ABD tarafında Çin'in ticaret politikalarına yönelik kaygılar, döviz kuru manipülasyonu tartışmalar ve fikri mülkiyet haklarının ihlaline dair gerginlikler öne çıkarken, Çin tarafında ise teknoloji transferi üzerindeki engeller ve Çinli yatırımcıların ABD'deki şirket alımlarının engellenmesi gibi konu başlıkları öne çıkıyor.
Buna ilaveten, Güney Çin Denizi'ndeki jeopolitik ihtilaflar, Çin'in bölgedeki ABD müttefikleriyle ilişkileri ve son zamanlarda alevlenen Kuzey Kore sorunu gibi ilişkileri etkileyen başka birçok etken mevcut. İkili ilişkilerde bu kadar sorunlu konunun olması, ilişkilerin gidişatını tahmin etmeyi güçleştiriyor. İki ülke arasındaki gerginliklerin istikrarsızlık yaratma ihtimali konusunda her iki tarafta da genel bir anlayış var. Ayrıca krizleri kontrol atlına almak için açık iletişim kanalları bulunuyor. Fakat gerek düşük yoğunluklu ihtilaflar gerekse uzun süredir çözümsüz kalan sorunlar ilişkilerde ciddi bir gerginlik birikimi yaratıyor. Dahası, ABD'nin net bir dış politikasının olmaması birçok aktörün bu konularda kafasını karıştırıyor. Birçok kişi, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile ABD Başkanı Donald Trump arasında Kasım ayında yapılacak zirve toplantısının iki ülke ilişkilerinin gelecekteki seyrini belirlemesini bekliyor. Başkan Trump'ın Asya turu kapsamında çeşitli bölgesel toplantılara katılacak olması da, Çin'e yapacağı ziyareti Asya siyaseti uzmanları için çok ilgi çekici hale getiriyor.
ABD ile Çin arasındaki Kasım zirvesine hazırlık amacıyla son birkaç haftada gerçekleştirilen çeşitli üst düzey temaslar, iki ülke ilişkilerindeki zorlukları gözler önüne serdi. İlk olarak, ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross Pekin'e giderek muhataplarıyla ekonomi ve finans konularında görüşmeler yaptı. Ross'un ziyaretine dair medyada çıkan haberlerde, Çin ile ekonomik ilişkilerin geleceği konusundaki şüphecilik ve aşırı ihtiyatlı iyimserlik diye nitelenebilecek bir tutum gözleniyordu. Ross ikili ekonomik ilişkilerde bu yıl meydana gelen olumlu gelişmeleri sıraladıktan sonra daha ciddi nitelikteki çözülmemiş konulardan kaynaklanan sorunlardan da söz ederek, "Şimdi daha önemli, zorlu ve ciddi konulara odaklanmaya hazırlanıyoruz. Umarım, Devlet Başkanı Şi ile Başkan Trump arasında oluşan iyi niyet ortamı olumlu değişikliklere vesile olur" dedi.
Ross'un ziyaretinin hemen ardından bu kez ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Pekin'e giderek aralarında Devlet Başkanı Şi'nin de olduğu, Çin'in dış politikasına yön veren üst düzey yetkililerle görüştü. Tillerson'ın ziyareti öncesinde birçok gözlemci, bakan ile Çinli muhatapları arasında ciddi ve zorlu maraton görüşmeleri yapılacağını düşünüyordu. Tillerson'ın görüşmeleri sonrasında yapılan açıklamalarda, büyük ihtimalle yaklaşan Çin Komünist Partisi Kongresi dikkate alınarak iki ülke arasındaki önemli çıkar anlaşmazlıklarından hiçbirine değinilmedi. Bu açıklamalarda Kuzey Kore, ticari ihtilaflar ve Güney Çin Denizi'nden bahsedilmedi. Daha Tillerson'ın Pekin'e varışından önce ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü yaptığı açıklamada, Kuzey Koru sorununa atıfla "Çin son haftalarda önemli adımlar attı. Sayın Bakan bu konudaki çabaları için onlara teşekkür edecek" dedi. Bu arada, Başkan Trump Washington'da Çin Başbakan Yardımcısı Liu Yandong ile görüştü.
Bütün bu açıklamalarda öne çıkan önemli ortak özelliklerden biri de, Trump ile Şi arasındaki uyumu vurgulayan aşırı ihtiyatlı bir iyimserlik. Hem Ross hem de Tillerson iki liderin iyi bir uyum yakaladığını söylerken, anlaşmazlıkların çözümünde bu kişisel ilişkinin önemli bir rol oynayacağı beklentisi doğdu. Bu, işin iyimserlik veren kısmı. Yani bu durum gerek Çin gerekse ABD yönetiminin, Trump'ın Çin'i eleştiren tweet'lerini ilişkileri etkileyebilecek önemli bir etken olarak görmediğini gösteriyor. Ancak göz önünde bulundurulması gereken bir ihtiyat payı da var. Bilhassa ticari anlaşmazlıkları çözme konusundaki zorluğun seviyesi, ABD'nin kur manipülasyonuna dair hassasiyeti, ticaret açığı ve Çin'in ekonomik faaliyetlerinin Trump'ın seçmen tabanı açısından önemi, önümüzdeki dönemde üstesinden gelinmesi zorlu konular arasında. Şüphesiz, eski Beyaz Saray Baş Stratejisti Steve Bannon'ın ekonomik milliyetçiliği ve ABD-Çin ekonomik ilişkileriyle ilgili kampanyası – Bannon görevinden ayrılmış olsa da – Trump'ın tabanı açısından önemli bir etken olacak.
Ayrıca Trump'ın ekonomi ekibinde Peter Navarro gibi Çin'e kuşkuyla yaklaşan isimlerin bulunması, ilişkilerin geleceğine yön verecek önemli etkenlerden biri olmaya devam edecek. Dahası, Çin'in Güney Çin Denizi'ndeki gittikçe artan askeri faaliyetleri ve büyüyen savunma bütçesi de bu tartışmalarda yine ön plana çıkacak. Geçit vermeme-bölge tutma stratejileri, hava sahası tanımlama ve güvenlik bölgelerine dair tartışmalar, deniz sınırları belirleme konusundaki ihtilaflar ve siber casusluk kaynaklı gerginlikler, ikili ilişkilerdeki göreli istikrarı her zaman tehlikeye atabilir. Bu yüzden önümüzdeki yıllarda ilişkileri rayında tutmak zor olacak. Kasım'daki zirvede, kişisel uyumun ikili ilişkilerdeki zorlukların üstesinden gelmede nasıl bir rol oynayabileceğini göreceğiz.