Birleşmiş Milletler (BM) 72'nci Dönem Genel Kurul toplantıları bu hafta New York'ta başlıyor. Dünyanın her yerinden gelen liderler, uluslararası ilişkilere dair temel konuları ele alacak. Bu dönem düzenlenecek oturumların dünya liderlerini bir araya getiren en büyük toplantı olması beklenirken, uluslararası ilişkilerdeki en yoğun dönemlerden biri yaşanacak.
Ancak BM'nin en önemli kriz alanlarındaki etkisizliği, gereken reformların yapılmaması ve BM Güvenlik Konseyi'nde sürekli çözümsüzlük yaşanması, BM açısından tüm dünyada ciddi bir imaj sorunu yaratıyor. BM personelinin ve bazı BM programları ile kurumlarının gayretli çalışmalarına rağmen günümüzde BM sisteminin rolü, etkinliği ve yeterliliğine dair yaygın şüpheler var.
Dünyanın en büyük hükümetlerarası kuruluşu niteliğini taşıyan ve tüm dünyada barışı ve istikrarı sağlaması umuduyla kurulan BM bugün, en ciddi çatışmaları barışla sonlandırma kapasitesinden yoksun olan ve eski çatışma bölgelerinde barış sonrası istikrarı sağlayamayan bir örgüt olarak görülüyor. Çıkan her yeni diplomatik kriz, jeopolitik ihtilaf, uluslararası çatışma ve insani kriz, kurumun zaten olumsuz olan imajını daha da kötüleştiriyor.
Bütün bu eksikliklerine, yetersizliklerine ve kamuoyundaki düşük prestijine rağmen, örgüt hâlâ dünyaya hizmet edebilir. Bu noktada asıl soru, örgütün nasıl daha yararlı ve etkili bir hale getirilebileceği. Şu ana kadar dile getirilen reform önerlerinin çoğu, BM içi yapısal sorunlarla ilişkili. Ama bu öneriler uluslararası sistemin büyük aktörleri tarafından dikkate alınmadı. Bilhassa BM Güvenlik Konseyi'nin yıllardan beri eleştirilen yapısı, daimi üyelerin direnişi sebebiyle reformdan geçirilemedi.
Türkiye son yedi yıldır, ulusaşırı nitelikteki sorunların etkileriyle mücadele eden bir ülke olarak, dünyadaki önemli anlaşmazlıkların çözümü amacıyla Güvenlik Konseyi'nin yapısının ve BM'nin rolünün reformdan geçirilmesi için çağrıda bulunuyor. Suriye'de devletin çökmesi, Irak'ta neredeyse çökme noktasına gelmesi, DEAŞ benzeri terör örgütlerinin güçlenmesi, Ortadoğu ülkeleri arasındaki silahlanma yarışı ve Suriyeli mültecilerin hazin durumu, Türkiye'nin toplumsal, ekonomik ve siyasi yapısı üzerinde derin etkilerde bulundu.
Bu sorunlarla mücadele etmek için ciddi bir çokuluslu girişime ihtiyaç var. Bu bağlamda, mevcut riskleri ve yeni beliren tehditleri değerlendirebilecek, sorunların dünyanın diğer bölgelerine de sıçramadan veya istikrarı tekrar sağlama umudu tükenmeden önce çözülmesi amacıyla ülkelerin birlikte çalışmasına uygun bir forum sunan uluslararası bir kuruluşun ortak çabasına gerek duyuluyor.
Fakat BM nedense, gerek muhtaç durumdaki insanlarla gerekse çeşitli risklerle karşı karşıya kalan bazı ülkelerle empati kurma yeteneğini geliştiremedi. Örgütü bu kritik alanlarda çalıştırmak, bu güne kadar hep son derece zor olmuştur. Kısıtlı kaynaklara sahip örgüt, bu sorunlara ve meydan okumalara dair farkındalık yaratmakta da başarısız oldu.
Özellikle dünyanın büyük bir kısmı, Suriyeli mülteciler Avrupa ülkelerine gitmeye çalışana kadar onların dramına kayıtsız ve bihaber kaldı. Binlerce mülteci Akdeniz'i geçmeye çalıştığı sırada hayatını kaybederken, önde gelen uluslararası kuruluşlar yaşanan kayıplardan dolayı duydukları üzüntüyü ifade etmekle yetindi. Yani BM yapısal eksikliklerine ilaveten bir yönsüzlük ve rol belirsizliği sorunu da yaşadı.
Bu günlerde BM'ye bağlı örgütlerde aşağı yukarı buna benzer bir dinamik, Arakan'daki insanlık trajedisi konusunda da yaşanıyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri'nin "etnik temizlik" olarak nitelediği Arakan Müslümanlarının hazin durumu, uğradıkları zulüm ve katliamlar, BM örgütlerini harekete geçirmiyor. BM Güvenlik Konseyi'nin bölgede meydana gelen olaylar hakkındaki kaygılarını ifade eden açıklaması, BM'nin uluslararası sistemdeki işlevinin bir kez daha sorgulanmasına yol açtı.
Temel sorunları çözmeye yönelik anlamlı müdahaleler yapılmayıp bu düzen devam ederse, zaten imajı zedelenmiş olan BM iyice itibar kaybedebilir. BM toplantılarının törensel doğası devam edecektir. Ancak diğer aktörler, ellerindeki her türlü imkânı kullanarak "kendi sorunlarını kendi yöntemleriyle" çözmeye çalışacaktır. Bu da uluslararası barış ve güvenlik açısından ciddi bir sorun oluşturacaktır. BM üyelerinin, örgüt içindeki statükonun devamından yana olan güçlerin direnişini kırmanın veya aşmanın yollarını bularak örgütü daha yararlı ve etkin kılmak için gerekli olan önlemler üzerinde kafa yorması gerekiyor.