Barcelona'daki terör saldırısı tüm dünyayı bir kez daha sarsarken, düşmanın tehdidinin gerçekten ne kadar ciddi olduğunu da gösterdi. Son birkaç yıl içinde, dünyanın değişik yerlerindeki büyük şehirler ve bunların sakinleri ile buraları ziyaret edenler düzenli olarak terör saldırılarına hedef oldu. Teröristler insanları savunmasız, güvenlik güçlerini de hazırlıksız halde yakalamak için sistematik olarak çeşitli yöntemler kullanıyor.
Son bir yılda en sık kullanılan terör taktiği, bir aracı aniden sokaklardaki yayaların üzerine sürmek. Geçtiğimiz yıl Nice'te bir kamyon, Bastille Günü kutlamaları sırasında kalabalığın arasına dalmıştı. Bunun ardından, Berlin ve Londra gibi başka Avrupa şehirlerinde de benzer saldırılar gerçekleşti. Bu saldırılar sonucunda 100'ü aşkın insan hayatını kaybederken, yüzlercesi de yaralandı. Barcelona'da bir kez daha sahneye çıkan teröristler, şehrin en kalabalık ve hareketli sokaklarından birinde insanların üzerine minibüs sürdü. Şu ana dek 13 kişi ölürken, 100'den fazla insan da yaralandı.
Nice saldırısından sonra, giderek yaygınlaşan bu taktiğin aslında örgütün kitapçığı vasıtasıyla potansiyel teröristlere öğretildiği ortaya çıkmıştı. Bu tür saldırılar ve artan terör olayları, tüm dünyada güvenlik güçlerini kaygılandırdı. Böyle bir saldırıyı durdurmanın veya tahmin etmenin neredeyse imkânsız olduğu gerçeği, benzer olayların önüne geçmeyi güçleştiriyor.
Terör örgütü DEAŞ, olayın hemen ardından saldırının sorumluluğunu üstlendi. Örgüt yaptığı açıklamada, saldırıyı düzenleyenlerin kendi militanları olduğunu duyurdu. Ancak yetkililer saldırıyı gerçekten DEAŞ'ın mı düzenlediğini yoksa doğrudan bağlantısı olmadan sadece sorumluluğu mu üstlendiğini henüz açıklamadı. Sonradan Cambril'de düzenlenen ikinci saldırı en azından, saldırıların hakikaten organize olduğunu gösteriyor.
Bu durumda tartışılması gereken birkaç konu ortaya çıkıyor. İlk olarak, DEAŞ ile bu saldırıları düzenleyenler arasında doğrudan bir örgütsel bağlantı varsa bu, tüm dünyadaki istihbarat kuruluşlarının hem DEAŞ'ın hem de diğer radikal örgütlerin terör ağlarını çökertmek için daha ileri düzeyde işbirliği yapması gerektiğini gösteriyor. Türkiye bu konuyu çeşitli platformlarda sürekli dile getiriyor. Suriye ve Irak dışındaki terör örgütlerinin en büyük hedefi konumundaki Türkiye'nin yetkilileri yıllardır, ülkeler arasında istihbarat işbirliği yapılmasını talep ediyor. Öte yandan, DEAŞ ile saldırıların failleri arasında herhangi bir örgütsel bağ yoksa bu kez de, bu tür yalnız kurt saldırılarının nasıl engelleneceği sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Her iki durumda da, benzer saldırıları önlemeye yönelik uluslararası bir çalışma gerekli. Bunun için yalnız kurt saldırıları hakkında araştırmalar yapılmalı ve bu tür saldırılarla başa çıkma konusunda tavsiyeler üretilmeli. Terörizmin uluslararası bir sorun olduğu ve terörü yenmek için mutlaka uluslararası bir çaba gerektiği önemle hatırlanmalı.
Son olarak, Avrupa'nın göbeğindeki bu saldırıyı gerçekten DEAŞ düzenlediyse, örgütle mücadele çok yönlü ele alınmalı. Rakka'daki operasyon ve sonrasındaki muhtemel Deyr ez-Zor operasyonu DEAŞ'ı kısmen geriletse de, bu mücadelede örgütün operasyonel esnekliğini akılda tutmak gerekiyor. Bu yüzden, Rakka operasyonu sonrasında yapılacak planlar sadece Suriye'nin istikrara kavuşturulmasına değil, dünyanın farklı ülkelerindeki DEAŞ unsurlarıyla nasıl mücadele edileceği konusuna da yoğunlaşmalı.