Kuzey Kore krizi, geçtiğimiz haftanın en çok öne çıkan konusu oldu. Son köşe yazımdan bu yana, ABD ile Kuzey Kore arasındaki gerginlik her iki tarafta da artmaya devam etti. ABD Başkanı Donald Trump yaptığı açıklamalarda ve attığı tweet'lerde askeri müdahale sinyali verirken, Kuzey Kore medyası ABD'ye yönelik tehditlerini sürdürdü. Trump geçen hafta attığı bir tweet'te, "Kuzey Kore akılsızca davranırsa askeri çözümler tamamen hazır, silahlarımız yüklü ve hedeflerine kilitli" dedi.
Ayrıca Kuzey Kore medyasında çıkan, ordunun [ABD üslerinin bulunduğu] Guam adası açıklarında füze denemesi yapacağına dair haberler gerginliği iyice artırdı. Ancak bölgede tüm bu gelişmeleri dikkatle izleyen başka ülkeler de var. Bölgedeki askeri gerginlik tırmanırsa, en büyük zararı Japonya ve Güney Kore görecek. Bu yüzden, iki ülkenin halkı da Kuzey Kore ile ABD'nin son günlerdeki karşılıklı tehditlerini büyük bir dikkate izliyor. Kuzey Kore'nin yıllardır sürekli tehditler savurması nedeniyle, her iki ülkenin halkı bu tür durumlara çok fazla tepki vermiyor. Fakat bu kez durumun biraz daha farklı olduğunun onlar da farkında.
Öte yandan, Kuzey Kore rejiminin yakın zamanda füze teknolojisinde ilerlemeler kaydettiği ve böylece ABD ile bölgedeki müttefiklerine yönelik tehdidi artırdığına dair haberler var. Bu arada, ABD yönetiminin söylemleri geçmişe kıyasla önemli ölçüde değişti. Başkan Trump'ın kriz sırasında Kuzey Kore'ye yönelttiği tehditler çok farklı sonuçlara yol açabilir. Tehditler Kuzey Kore'nin gittikçe artan saldırganlığına dur diyen caydırıcı bir etken işlevi görebileceği gibi, rejimin liderlerini paniğe sürükleyerek yanlış anlamalara yol açıp daha saldırgan tepkilere de neden olabilir.
Japonya ve Güney Kore halklarının mevcut gerginlik konusundaki hisleri oldukça karışık. Güney Kore açısından bakıldığında, bir askeri çatışmanın sonuçları son derece ağır olur. ABD Kuzey Kore'nin tüm nükleer silahlarını bulup imha etse bile –ki şu aşamada bunun neredeyse imkânsız olduğu söyleniyor– Kuzey Kore'nin elinde kalan diğer kitle imha silahlarını ve devasa konvansiyonel silah varlığını kullanarak Güney Kore'ye yine de büyük zayiat verdirebileceği düşünülüyor. Bu yüksek riskten dolayı Seul yönetimi sürekli olarak, diyalog yoluyla bir çözüme ulaşılması gerektiğini vurguluyor. Seul hemen her fırsatta, Kore yarımadasında yeni bir savaş çıkmasını istemediğini belirtiyor.
Temelde Başkan Trump'ın tweet'leri nedeniyle bir de, ABD'nin olası bir askeri çatışmada Kuzey Kore'nin ilk hedefi haline gelecek Güney Kore'ye danışmadan tek başına hareket edeceği yönünde korkular var. Bu yüzden, ABD ve Güney Kore yetkilileri arasında yürütülen görüşmelerin ardından yapılan açıklamalarda, aşama aşama hareket edileceği ve Kuzey Kore'ye karşı atılacak adımlar konusunda iki ülkenin her zaman koordinasyon içinde olacağı vurgulanıyor. ABD ve Kuzey Kore arasında geçtiğimiz hafta yaşanan ağız dalaşı ve yapılan karşılıklı tehditler, Güney Kore ekonomisi üzerinde etkisini hemen gösterdi. Bu durumun devam etmesi, Güney Kore ekonomisinin uğrayacağı zararları artıracaktır.
Buna karşılık, Japonya konusu çok daha karmaşık özellikler arz ediyor. Japonlar gerilimin baskısını hissediyor ve Pyongyang'ın giderek artan nükleer kapasitesinden kaygı duyuyor. Kuzey Kore'nin Japonya karasuları üzerinden Guam'a füze atma planları bu kaygıları artırdı. Pyongyang füze atma planını duyurduğu açıklamasında, "Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC), istediği an Japon adalarını saniyeler içinde kül yığınına çevirme kapasitesine zaten sahiptir" denildi. Bu yüzden, ABD'nin nükleer programı sebebiyle Kuzey Kore'ye uyguladığı baskı çoğu ülke tarafından büyük memnuniyetle karşılanıyor. Ancak Japonya'nın askeri çatışma durumunda oynayabileceği role ilişkin bir görüş birliği yok. Japonya Başbakanı Şinzo Abe bir süredir, Japon anayasasının koyduğu kısıtlamaları değiştirmek suretiyle Japon ordusunun askeri imkân ve kabiliyetlerini artırmaya çalışıyor. Şu ana kadar, anayasada bu yönde yapılacak değişikliğin gerekçesi olarak Senkaku Adaları krizi gösterilmekteydi. Fakat Kuzey Kore tehdidinin giderek artmasıyla, Japon hükümetinin yeni bir gerekçesi oldu. Ama Başbakan Şinzo Abe'nin bu adımı atma planı kamuoyunun muhalefetiyle karşılaştı. Japon toplumunun büyük bir bölümü, askeri faaliyetlerin artırılmasına ve çatışmaya karşı.
ABD yönetiminin ve özellikle de Başkan Trump'ın müttefik ülkelerin kamuoylarını dikkate alıp almadığı şu sıralarda sıkça soruluyor. Ayrıca ABD yönetiminin gerginliği artırmaya devam etmesi halinde bunun kamuoyunun hissiyatını nasıl etkileyeceği tartışılıyor. Bölgedeki ABD müttefiklerinin, ABD'nin güvenliklerini sağlama taahhüdü konusunda kuşku duyar hale geldiği yönünde birçok haber çıkıyor. Barack Obama döneminde artan bu kuşkular giderek güçleniyor.
Bu kritik dönemeçte, 15 Ağustos'ta hem Güney Kore'de hem de Kuzey Kore'de gerçekleşecek Ulusal Kurtuluş Günü kutlamaları nedeniyle, içinde bulunduğumuz hafta ayrı bir önem taşıyor. Yükselen askeri gerginlikle birlikte Ulusal Kurtuluş Günü'nün yaratacağı hissiyat, bilhassa Kuzey Kore'de riskli söylemlere veya davranışlara yol açarak durumu daha da kötüleştirebilir. Bu ortamda yapılabilecek bir füze denemesi, gerginliği giderme yönündeki çabaları tehlikeye atabilir.