Gazeteci Chris Whipple, "Eşik Bekçileri: Beyaz Saray Özel Kalem Müdürlerinin Başkanlar Üzerindeki Nüfuzu" adlı kitabında, halen hayatta olan özel kalem müdürlerini ve bunların ABD başkanları üzerinde nasıl etkili olduğunu anlatır. ABD yönetiminin en etkili ikinci makamı olan bu göreve getirilenler, istedikleri zaman görüşebildikleri başkanların gündeminin belirlenmesinde, görüşmelerinin ve politikalarının kararlaştırılmasında önemli bir etkiye sahiptir.
Whipple'ın kitabı sıradışı bir buluşmanın hikâyesiyle başlar: Kasım 2008'deki başkanlık seçimleri sonrası Obama yönetiminin geçiş döneminde, o sırada hayatta olan eski özel kalem müdürlerinin büyük bölümünün katıldığı bir toplantı. Gruptakiler, Obama'nın özel kalem müdürlüğüne yeni atanan Rahm Emanuel'e göreve resmi olarak başlaması öncesinde tavsiyeler vermek için bir araya gelmişti. Katılımcılar o toplantıda Emanuel'e ilginç tavsiyeler verdi. Tavsiyelerin bir kısmı önemli ilkelere vurgu yapıyordu. Örneğin; Başkan Bill Clinton'ın özel kalem müdürlüğünü yapmış olan Leon Panetta, "ABD başkanına karşı daima dürüst ol ve ona doğruları söyle. Ona duymak istemeyebileceği şeyleri söyle; çünkü açık konuşmak gerekirse, Beyaz Saray'daki birçok kişi başkana daima duymak istediği şeyleri söyleyecektir" dedi. Daha pratik tavsiyeler veren de oldu. Mesela eski başkan yardımcısı Dick Cheney, Emanuel'e başkan yardımcısını ne pahasına olursa olsun kontrol altında tutmasını tavsiye etti. George W. Bush'un özel kalem müdürlüğünü yapmış Andrew Card, farklı kurumlarla yaşanacak sorunlara değinerek "Anayasa'nın 2'nci Maddesi'nde tarif edilen başkanlık müessesesini korumakla ilgilenmeyen bir yığın insan var. Hatta bu kurum neredeyse sürekli olarak, 1'inci Madde'de tanımlanan Kongre ile 3'üncü Madde'de bahsedilen yargının saldırıları altındadır. Beyaz Saray'da buna dikkat eden insan sayısı gerçekten az" dedi. Bu toplantıda özel kalem müdürlüğü makamıyla ilgili belki de en gerçekçi tespit, Gerald Ford'un özel kalem müdürlüğünü de yapmış olan eski savunma bakanı Donald Rumsfeld'den geldi: "Derhal halefini seç. Ve asla unutma: Vazgeçilmez değilsin."
Geçtiğimiz hafta, özel kalem müdürlerinin işini kaybetme ihtimalinin ne kadar ciddi olduğu görüldü. Bu koltukta oturanlar, yönetimin herhangi bir başarısızlığında veya karşılaştığı sorunda hedef haline gelen ilk kişi oluyor. Bunun son örneği, Reince Priebus oldu. Başkan Donald Trump 28 Temmuz'da, Priebus'u özel kalem müdürlüğü görevinden alarak yerine eski iç güvenlik bakanı John Kelly'yi atadığını açıkladı. Bu kararla birlikte, Priebus Amerikan tarihine en kısa süre görev yapan özel kalem müdürü olarak geçti.
Yönetimin farklı isimleriyle yaşadığı sorunlar ve yasama faaliyetleri konusundaki sicili nedeniyle Priebus'un akıbeti bir süredir tartışılmaktaydı. Obama'dan miras kalan Düşük Maliyetli Sağlık Sigortası Yasası'nın iptali girişiminin başarısız olması, Priebus'u gözden düşürdü. Yönetimin bazı mensuplarının başkanla randevusuz görüşebilmesi, özel kalem müdürünün baypas edilerek başkana yönelik bilgi akışını ve başkanın görüşmelerini kontrol etmesini zorlaştırmıştı.
Artık bu görevi eski bir general olan Kelly yürütecek. Kelly'nin yönetim içinde karşılaşacağı muhtemel sorunlarla ilgili değerlendirmeler yapılıyor. Bu sorunlar, selefi Priebus'un uğraştığı meselelerden pek farklı değil. İlk olarak, meclisten kanun çıkarma konusundaki tecrübesizliği nedeniyle Kongre'yle ilişkilerde kesinlikle bir öğrenme döneminden geçecek. Ayrıca Beyaz Saray İletişim Direktörü Anthony Scaramucci gibi yönetimden bazı isimlerin doğrudan başkanla çalışması, özel kalem müdürünün yine baypas edileceğini gösteriyor. Buna ilaveten, Trump'ın başkanlık tarzında bir değişiklik olup olmayacağına dair soru işaretleri de var. Trump halihazırdaki gibi her işe karışmaya devam ederse, General Kelly'nin etkili olması ve Beyaz Saray gündemini kontrol etmesi güçleşir.
Kelly'nin bu göreve getirilmesini olumlu karşılayanlar da var. Şu ana kadar birçok kişi, generalin parlak askeri kariyerine dikkat çekerek, bunun Kelly'nin idari becerilerinin kanıtı olduğunu ve Beyaz Saray'a disiplin getirebileceğini gösterdiğini söyledi. Bu kişiler, Kelly'nin Beyaz Saray'a ve politika oluşturma süreçlerine biraz düzen ve disiplin getirmesini umuyor. Kelly'nin kişiliğinin ve kariyerinin muhalefet tarafından da takdir edilmesi, Kongre'yle gelecekteki ilişkileri açısından olumlu bir işaret olarak görülüyor. Ayrıca kendisi gibi asker kökenli olan Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster ve Savunma Bakanı James Mattis ile mesleki ilişkileri, bu kişilerin yönettiği kurumlarla daha iyi iş ilişkileri kurulmasını sağlayarak dış politika ile güvenlik politikasının belirlenmesi konusundaki karışıklığı giderebilir. Ancak kuşkusuz bunların tümü, Başkan Trump'ın General Kelly'ye yetki ve güç devretmesine bağlı.
Yeni ABD yönetimlerinin görevdeki ilk birkaç ayda ciddi krizler yaşaması az görülen bir şey değil. Yeni yönetimlerin göreve geldikten sonraki ilk aylarda iç ve dış politikada yaşadığı krizlere ilişkin çeşitli örnekler var. Bu vakaların çoğunda, yönetimde değişiklik yapma ihtiyacı doğmuştu. Ancak zaman ilerledikçe, sorunların kontrol altına alınıp çözülmemesi halinde yönetim açısından bu değişikliklerin maliyeti artabiliyor. Kelly'nin atanmasını takiben Beyaz Saray'da yaşanacak gelişmeler, gerek yönetim gerekse ABD dış politikası bakımından büyük önem taşıyacak. Suriye, terörle savaş ve Kuzey Kore'nin füze denemeleri hakkındaki strateji eksikliği göz önüne alındığında, Trump'ın kurmayları arasındaki güç mücadelesiyle ilgili söylentiler veya dünyanın değişik yerlerindeki krizlere ilişkin kararlar almanın zorluğu, Trump yönetimi ve izlediği politikalar için ciddi sorunlar yaratacak.