Trump yönetimi görevdeki altıncı ayını doldururken, dünyanın değişik yerlerinde izleyeceği dış politikaya dair sorular giderek çoğalıyor. Başkan Trump hem seçim kampanyası sırasında hem de geçiş döneminde, ülkenin dış politikasında büyük değişiklikler yapma sözü verdi. Trump'ın bilhassa Çin ve Güney Çin Denizi'yle ilgili tweet'leri, Ortadoğu'daki çeşitli konulara dair açıklamaları ve NATO ile ABD-Rusya ilişkileri hakkındaki tutumu, dış politikada gerçekleşecek büyük değişikliklerin habercisi olarak görülmüştü. Esad rejiminin kimyasal silah saldırısını takiben Trump'ın Suriye'deki bir hava üssünü bombalatması ve Tayvan devlet başkanı ile yaptığı telefon görüşmesi gibi, görevdeki ilk günlerinde attığı bazı adımlar muhtemel değişikliklerin teyidi olarak kabul edildi. Ancak bu farklı dış politika alanlarının çoğunda, ABD'nin stratejisi ve politikasıyla ilgili akıllardaki soru işaretleri varlığını korumaya devam ediyor. Çoğu konuda, ABD'nin stratejisine dair hâlâ netlik yok.
Bu politika alanlarının en önemlilerinden biri, ABD'nin İran stratejisi. Trump'ın ABD'nin İran politikası hakkındaki en açık ve net görüşleri seçim kampanyası sırasında ifade ettiği iyi biliniyor. Trump İran'la yapılan nükleer anlaşmayı eleştirmekle kalmayıp, bu ülkenin bölgesel politikalarını da hedef almıştı. Özellikle Irak'taki çatışmada oynadığı istikrarsızlaştırıcı rol, Trump'ın kampanyasında gündeme getirilmişti. Trump'ın geçiş döneminde dış politika ve güvenlikle ilgili üst düzey makamlara atadığı isimler, başkent Washington'daki gözlemciler tarafından şahin olarak nitelendirildi. Bu üst düzey yetkililerin çoğunun, İran'ın bölgedeki rolüne ve özellikle de değişik çatışma alanlarındaki taşeronlarına verdiği desteğe çok öfkeli olduğu biliniyordu. Başkan Trump ayrıca ilk yurtdışı ziyareti sırasında, İran'a karşı sert bir politika izleyeceğini gösteren açıklamalar yaptı. Trump'ın Suudi Arabistan ve İsrail'e yaptığı ziyaretler, İran'a karşı izlenecek yeni politikanın ilk adımı olarak görülmüştü. Washington'daki uzmanlar arasında, Deaş'a karşı yürütülen Rakka operasyonu sonrasında ABD'nin bölgedeki önceliğinin İran olacağı yönünde değişik beklentiler vardı.
Ancak Trump yönetiminin ilk altı ayında, dış politikanın diğer sahalarına kıyasla İran'a yönelik tutumun daha tutarlı bir görüntü verdiğini ifade etmemiz gerek. Sert tutumdan vazgeçilmediği gibi, yönetimin farklı mensupları arasında bu konuda neredeyse bir görüş birliği olduğu izlenimi var. Fakat ABD yönetimi şimdiye kadar bu konuda ne tür adımlar atacağını o kadar belli etmedi. Ortadoğu uzmanları İran'la yapılan nükleer anlaşmaya ilişkin değişik senaryolar üretiyor. Bu senaryolar, ABD'nin anlaşmaya yeni şartlar getireceğini veya kendi çıkarlarına daha yakın hale getirmek için yeniden müzakere etmeye çalışacağını öngörüyor. Ama bu muhtemel şartların neler olacağı konusunda şu ana dek hiçbir işaret yok. Aynı şekilde, İran'ın taşeronlarına dair olarak da, bu ülkenin bölgedeki etkinliğinin nasıl kırılacağı hakkında çeşitli senaryolar mevcut. Ancak tıpkı anlaşma bahsinde olduğu gibi, Suriye'deki iç savaş ve Irak'taki çatışma gibi karmaşık sorunların sürdüğü bir ortamda bu hedeflere nasıl ulaşılacağı çok da belli değil. Dahası, Başkan Trump yakın zamandaki Ortadoğu ziyareti sırasında bölgede İran'a karşı bir koalisyon oluşturmaya çalışsa da, ziyaretinin hemen sonrasında Körfez'de çıkan kriz bu çabayı kısa sürede boşa çıkarmış görünüyor. Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki kriz, İran'a karşı bu tür bir koalisyon kurma olasılığını azalttı. Buna ilaveten, İran'da bir rejim değişikliği ihtimali hakkında devam eden tartışmalar da var. Bu konuya ilişkin kuşkular diğerlerine kıyasla daha güçlü. Fakat gerek Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın gerekse Savunma Bakanı James Mattis'in yakın zamanda yaptığı bazı açıklamalar, gözlemciler tarafından bu yönde işaretler olarak yorumlandı.
Bu şartlar altında ve çok sayıda ihtimalin mevcut olduğu bir ortamda, henüz ABD yönetiminin İran'a yönelik politikasına yön verdiği izlenimi veren net bir planın veya stratejinin olmadığı görülüyor. Geçtiğimiz hafta basında, CIA başkanının ABD'nin İran politikasında "köklü bir değişim" olacağını söylediği haberleri çıktı. Fakat bu değişimin boyutu ve neleri içereceği henüz belli değil. Yönetim içindeki değişik aktörlerin İran'la ilgili bir uzlaşma olduğu izlenimi verdiği doğru. Bu uzlaşma bazı açılardan, devletin farklı kurumlarında da gözleniyor. Ancak hâlihazırdaki strateji eksikliği devam ediyor.