Türkiye, tarihi boyunca çeşitli askeri darbelere ve darbe girişimlerine maruz kaldı. Askerin siyasete müdahalesi nedeniyle ülke demokrasisi birçok kez kesintiye uğradı. Bu askeri müdahale dönemlerinde Türk halkı ağır bedeller ödedi. 1960 darbesinde binlerce kişinin tutuklanması ve ülkenin başbakanı ile bazı bakanların idam edilmesi, Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik askeri darbelerin gerçek yüzünü göstermişti. Ordu o darbeden bugüne dek 1971, 1980 ve 1997 yıllarında ve daha yakın zamanda 2007'de e-muhtıra adı verilen bir yöntemle olmak üzere, çeşitli kereler ülke yönetimine el koydu veya koymaya çalıştı. Tüm bu darbeler ve darbe girişimleri sonrasında Türk halkı büyük bir yüzdeyle sandığa giderek, oy verdiği siyasi partiler ile adayların şahsında tecelli eden iradesine yönelik müdahalelere tepkisini gösterdi. Halk kendi siyasi iradesini hedef alan müdahalelere karşı çıktı. Ancak askeri darbeler ve darbe sonrasındaki ilk seçimler arasında geçen ara dönemlerde, Türkiye demokrasisi en karanlık günlerini yaşadı. Binlerce kişi gözaltına alınıp tutuklanırken, insanların en temel hakları askıya alındı. Bu darbe tecrübeleri Türk halkında büyük bir travma yarattı.
Ancak halk bu son darbe kalkışmasında bekleyerek zaman kaybetmedi. Türkiye geçtiğimiz Cuma akşamı, tarihinin en kritik gecelerinden birini yaşadı. Aralarında Boğaziçi Köprüsü ve Taksim Meydanı'nın da bulunduğu, yoğun insan trafiğine sahne olan merkezi noktalarda akşam saatlerinde askeri hareketliliğin artması ve Ankara'da savaş uçaklarının alçaktan uçmaya başlamasıyla beraber, bir grup askerin TRT binasını ele geçirmeye çalıştığına dair söylentiler yayılmaya başladı. Bundan kısa bir süre sonra TRT'den yayınlanan bir bildiride, askerin yönetime el koyduğu açıklandı. Bildiride, sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği duyuruldu. Bunlar tarih boyunca darbecilerin uyguladığı klasik yöntemlerdi. Türkiye'de her darbe sonrasında alınan ilk önlemler bunlar olmuştu.
Fakat bildirinin yayınlanmasının hemen ardından anlaşıldı ki, askerin içindeki bir grup eski taktikleri uygulasa da, Türk halkı artık on yıllar öncesine göre çok farklı bir noktadaydı. İlk olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım daha cuntanın bildirisi yayınlanmadan önce farklı haber kanallarına çıkarak, ordu içindeki bir grubun darbeyle yönetime el koymaya çalıştığını söyleyip halkı sokaklara çıkarak demokrasiyi ve seçilmiş hükümeti savunmaya çağırdı. Çok kısa bir süre içinde binlerce insan, ellerinde bayraklarla şehirlerin meydanlarını doldurmaya başladı. Bunu takiben tüm siyasi partiler askeri darbeye karşı çıktıklarına dair açıklamalar yayınladı. Askeri darbenin gerçek yüzü kısa süre içinde daha da belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Önce, Genelkurmay Başkanı'nın bir grup asker tarafından rehin alındığı haberi yayıldı. Ardından, Birinci Ordu Komutanı bir açıklama yaparak ordu içindeki bir grubun darbe girişiminde bulunduğunu söyledi. Kısa bir süre içinde, darbe girişiminin orduya sızmış paralel yapı mensupları tarafından düzenlendiği anlaşıldı. Son günlerde, bu askeri personel hakkında adli tahkikat yürütüleceğine dair haberler çıkmıştı.
Halkın darbeye yönelik tepkisi gece yarısından itibaren iyice güçlendi. Darbecilerin sivillere ve TBMM'ye yönelik saldırılarına rağmen, Türk halkı sokakları terk etmeyerek demokratik yollarla seçilmiş hükümetin arkasında durdu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, sayıca fazla olmayan darbeciler halka ve güvenlik kuvvetlerine teslim olmaya başladı. Cumartesi günü öğle saatlerinde bu yazıyı kaleme aldığım sırada, genelkurmay başkanlığına vekâlet eden komutan bir açıklama yayınlayarak darbe girişiminin engellendiğini duyurmuştu.
Tehlikenin kısmen devam ettiği yönünde bazı haberler olsa da, Türk halkı ile siyasetçiler şu ana kadar çok büyük bir iş başardı. Sonunda demokrasi üstün geldi ve darbe girişimi bastırıldı. Bu olay Türk siyasetindeki askeri darbeler tarihinde çok önemli bir dönüm noktası niteliğinde. Türk halkının darbecilere gösterdiği tepki, siyasette askeri müdahale tehdidiyle karşılaşan tüm ülkelere örnek olacaktır. Türkiye örneği gösterdi ki, sivillerin ordu üzerinde etkin bir kontrol sağlamasının en iyi yolu, halkın demokrasiye inanması ve seçtikleri hükümeti koruma kararlılığı göstermesidir. Hükümet üyelerinin geçtiğimiz yıllarda olası darbe girişimleri hakkındaki beyanları, kimileri tarafından abartılı olarak nitelendirilmişti. Ancak darbe kalkışması bu iddiaların temelsiz olmadığını net bir şekilde gösterdi. Türkiye demokrasisi ordu içindeki bu küçük gruptan kaynaklanan bir darbe tehlikesi ile karşı karşıyaydı.
Hazin bir kader gecesi yaşadık; Türk halkının cesaret, kararlılık ve demokrasiye bağlılık gibi birçok erdemini ortaya koyan bir gece. Sokaklara çıkan her vatandaş tankların karşısında durdu, her biri sorumluluk ve cesaretle hareket etti. Vatandaşlar sivillerin ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. Onlarca vatandaş hayatını kaybederken, binlercesi de yaralandı. Ama halk meydanları ve sokakları asla terk etmedi. Halkımız askeri darbeye, yasadışı örgütlenmelere ve gruplara karşı çıkarak, özgürlükleri, hakları ve ülkeleri ile çocuklarının geleceği için direndi. Halkımız Türkiye demokrasisinde yepyeni bir sayfa açtı ve 'bir daha asla' diye haykırdı. Mesaj çok açıktı. İleride tarih 15 Temmuzu, Türkiye demokrasisinin en önemli dönüm noktalarından birisi olarak kaydedecektir.