Türkiye büyük bir terör saldırısı daha yaşadı. Teröristler başkent Ankara'da, son beş ay içinde ikinci kez saldırı düzenledi. Saldırıda 28 kişi hayatını kaybederken, 61 kişi de yaralandı. Türk yetkililer saldırı sonrasında yaptıkları basın açıklamasında, saldırının failinin Salih Neccar adlı, Halk Koruma Birlikleri (YPG) [PKK'nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) silahlı birimi] üyesi Suriye kökenli bir terörist olduğunu açıkladı. Neccar'ın, DAEŞ ile YPG güçleri arasında Kobani'de yaşanan çatışmaların ardından Temmuz 2015'te Türkiye'ye sığındığı ortaya çıktı. Ankara saldırısındaki YPG bağlantısı önümüzdeki günlerde, Ankara'nın Suriye'deki savaşla ilgili politikasında ve Türk-Amerikan ilişkilerindeki en tartışmalı konulardan biri olacak.
Türk güvenlik güçleri saldırıdan sadece birkaç gün önce, YPG'nin Suriye rejimi ve Rus uçakları tarafından sağlanan hava koruması eşliğinde muhaliflerin kontrolündeki Azez'e saldırı başlatması üzerine, örgütün Azez çevresindeki mevzilerini topçu ateşine tutmaya başlamıştı. Ankara'nın çeşitli kereler yaptığı uyarılara rağmen, YPG kuzey Suriye'deki durumdan istifade ederek bölgede kontrol ettiği alanı genişletmeye çalıştı. Ankara yıllardır, YPG'nin gittikçe güçlenmesi ve DAEŞ'le mücadelenin ötesine geçen amaçları hakkında uyarılarda bulunuyordu. Örgütün Suriyeli muhaliflerin elindeki bir kasabaya saldırması, gizli amaçları olduğuna işaret ediyor. Ayrıca PKK ile YPG arasında inkârı mümkün olmayan bir bağlantı var. Ankara müttefiklerini YPG'ye sağladıkları destek konusunda dikkatli olmaları için aylardır sürekli uyarıyor. PKK Türkiye'ye karşı uzun yıllardır sürdürdüğü saldırılar sırasında, savaştan harap olmuş bölgelerde bulunan, devlet otoritesinin kalmadığı alanları üs olarak kullandı. Lübnan'daki Bekaa Vadisi örgüt tarafından yıllarca eğitim sahası olarak kullanıldı. Daha sonraları, Kuzey Irak'taki Kandil Dağları PKK'nın ana karargâhı haline geldi. Suriye'nin kuzeyindeki durumdan istifade etmek için son iki yıldır gittikçe artan bir çaba sergileyen YPG, gücünü bu bölgeye yoğunlaştırıyor. Bu noktada, Ankara saldırısındaki YPG bağlantısının ortaya çıkmasının ardından büyük ihtimalle, Türk hükümetinin YPG'nin güney sınırı boyunca ilerlemesini durdurmak için ilave önlemler almasına tanık olacağız. ABD, Ankara'nın YPG tehdidi hakkında aylardır yaptığı uyarılara yönelik cevabi açıklamalarında, örgütü Türkiye'ye saldırmaması yönünde ikaz ettiğini belirtti. Ama Ankara saldırısı gösterdi ki, yapılan uyarılar bu tür eylemleri engelleyemedi.
İkinci olarak, YPG Kobani krizinden bu yana Washington ile Ankara arasında önemli bir gerilim kaynağı haline geldi ve Türk hükümetinin çeşitli protestolarına rağmen, ABD yönetimi Ankara'nın YPG ile ilgili taleplerine olumlu yanıt vermedi. YPG Türkiye'nin milli güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturmasına rağmen, ABD örgüt militanlarını eğitmeye ve silahlandırmaya devam ediyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın Uluslararası DAEŞ ile Mücadele Koalisyonu'ndaki Özel Temsilcisi Brett McGurk'ün Kobani'yi ziyaret etmesi ve YPG militanları ile çektirdiği fotoğrafları basına servis etmesi, örgüte yönelik desteğinin en son göstergesiydi. ABD yönetimi nedense, son iki yıldır ısrarla YPG'nin güvenilir bir ortak olduğunu belirterek, bu örgüte muteber, idare edilebilir ve gerekirse durdurulabilir bir güç muamelesi yapıyor. ABD yönetimi bu süre içerisinde, YPG'nin Türkmenlere ve Araplara karşı işlediği savaş suçlarını görmezden geldi. Dünyanın süper gücü, Ankara'nın terör örgütü olarak gördüğü YPG'ye DAEŞ'le savaşması için yatırım yaptı. ABD'nin YPG'yi PKK'dan ayrı tutması ve bu tutumun Türk-Amerikan ilişkileri üzerindeki etkisi, Ankara saldırısı sonrasındaki bir diğer sıkıntılı konu olacak.
Bu iki konu, önümüzdeki gün ve haftalarda hem Suriye'nin kuzeyindeki çatışmayı hem de Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini etkileyecek.