Son birkaç yılda gerek bu köşede gerekse gazetemizde çıkan başka yüzlerce yazıda, Suriye halkının katlanmak zorunda kaldığı büyük acılar ayrıntılı şekilde işlendi. Rejimin hava kuvvetlerinin şehir merkezlerine varil bombaları atması, Ağustos 2013'te Şam'ın doğusundaki Guta semtinde kimyasal silah kullanılması ve işkence ile insanlık dışı muameleler gibi dehşet verici olaylarla birlikte, Suriye coğrafyası son yıllarda insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının en iyi belgelendiği yer haline geldi. Uluslararası toplumun Esed rejimi üzerindeki caydırıcılığı azalırken, rejim de ülkedeki sivillere yönelik zulmün ve şiddetin dozunu artırdı.
KİMYASAL SİLAH ŞOKU
Bunun en açık göstergesi, rejimin kimyasal silah kullanması idi. Suriye rejimi kimyasal silah kullanma hazırlıklarına daha 2013'te Guta'da yaşanan korkunç olaydan bir yıl önce başlamıştı. ABD Başkanı Barack Obama'nın "kırmızıçizgiler" ile ilgili açıklamasını takiben Suriye'de rejim güçlerinin başka birkaç bölgede daha kimyasal silah kullandığına dair haberler çıktı. Obama'nın açıklamasından aylar sonra Foreign Policy dergisinde yayınlanan gizli bir Dışişleri Bakanlığı yazışmasında, Esed rejiminin Humus'ta kimyasal silah kullandığına dair bazı iddialardan söz ediliyordu. Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı bu iddialara kuşkuyla yaklaştı. Ancak bundan birkaç ay sonra bu kez Le Monde gazetesi, kimyasal silah kullanımıyla ilgili ayrıntılı bir rapor yayınladı. Raporda bahsedilen kaynaklar, bu silahların birbirinden farklı çeşitli vakalarda kullanıldığına tanık olmuştu. Gazetenin haberinde, saldırılar ve kullanılan silahların etkileri anlatılmıştı. Haberde şöyle deniliyordu: "Zehirli gazın atıldığını gösteren ne bir koku, ne bir duman ne de en ufak bir ses oluyor. Gazın etkileri bir anda ortaya çıkıyor. Kurbanlar şiddetli biçimdeöksürüyor, gözleri yanıyor, gözbebekleri küçülüyor ve bulanık görmeye başlıyorlar. Bunun hemen ardından nefes almakta zorlanıyorlar. Bazen çok daha ağır etkiler görülüyor; kurbanlar kusuyor ya da bilincini kaybediyor. En ağır şekilde etkilenen savaşçıların boğularak ölmemesi için derhal bölgeden uzaklaştırılması gerekiyor. Le Monde muhabirleri adı geçen bölgede, yani isyancıların Ocak'ta girdiği Şam'daki banliyölerde bu etkilere çeşitli kereler tanık oldu…"
Rapor bu saldırıların, ileride daha şiddetli ve daha sık saldırı düzenlemek isteyen Suriye rejimi tarafından deneme amacıyla düzenleniyor olabileceğini vurguluyordu. Rapordaki yorumda, "Bu aşamada, mevcut saldırıların asıl amacının taktiksel olduğu anlaşılıyor. Bunlar, hükümet kuvvetlerinin ele geçiremedikleri bölgelerde bulunan isyancıları dağıtma girişimi olduğu kadar, aynı zamanda deneme niteliğindeki saldırılar. Suriye ordusunun uluslararası toplumdan ciddi bir tepki görmeden kendi başkentinde kimyasal silah kullanmaya cesaret edebilmesi, daha cüretkâr hamleler için yeşil ışık alması anlamına geliyor" denildi.
Uluslararası toplumun pasif bir tutum sergilediği 2013 yılı boyunca, rejim bu saldırıların şiddetini ve sıklığını gittikçe artırdı. Nihayet Ağustos 2013'te yani Obama'nın "kırmızıçizgi" açıklamasından tamı tamına bir yıl sonra, Suriye rejimi en korkunç kimyasal silah saldırısını Guta'da gerçekleştirdi.
Uluslararası toplum ABD ile diğer büyük
güçlerden ciddi bir tepki gelmesini beklerken, Suriye rejimi kimyasal silahlarını teslim ederek olası tepkilerden kurtuldu. Ama rejim bu kez konvansiyonel silahları aynı şiddette kullanarak katliamları sürdürdü. Varil bombaları şehirlerde sivilleri öldürmeye devam etti.
Ayrıca Esed'in toplu cezalandırma stratejisi kapsamında, rejimin Suriye'nin her yerinde klor gazı gibi kimyasal savaş maddeleri kullanmaya başladığına dair haberler çıktı. Aralarında İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) de olduğu insani yardım kuruluşları, sonradan bu iddiaları doğruladı. HRW yaptığı basın açıklamasında şöyle dedi: "Suriye'de hükümet güçlerinin, 16 Mart-31 Mart 2013 tarihleri arasında İdlib vilayetinde düzenledikleri çeşitli varil bombası saldırılarında zehirli gaz kullandığına dair güçlü kanıtlar var. Suriyeli kurtarma görevlileri, 20'si sivil savunma görevlisi olmak üzere en az 206 kişinin bu tür saldırılardan etkilendiğini bildirdi. Bir saldırıda, 3'ü çocuk toplam 6 sivil hayatını kaybetti. Bu saldırılar Kimyasal Silahlar Konvansiyonu'na ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırıdır."
Bu durum, Esed rejimi ile kimyasal silahların teslimi için Rusya aracılığıyla yapılan anlaşmaya rağmen rejimin elinde hâlâ kimyasal savaş maddeleri olduğunu ve bunların kullanıldığını gösterdi. Bazı ABD'li yetkililer birkaç hafta önce, bir saldırıyla ilgili görüntülü kanıtların "inandırıcı göründüğünü" açıkladı. CBS televizyonunda yayınlanan bir haberde, "Suriye'de hükümet kuvvetleri bu hafta, isyancıların elinde bulunan Şam yakınındaki bir kasabaya düzenledikleri saldırıda muhtemelen zehirli gaz kullandı. ABD'li yetkililer, Suriyeli muhaliflerce yayınlanan ve bazılarına solunum maskesi bazılarına da akciğerlerdeki kanı boşaltan hortumlar takılı kurbanları gösteren görüntülerin inandırıcı bulunduğunu söyledi" denildi.
İŞARETLER ESED'İ GÖSTERİYOR
Gerek bu haberler gerekse rejimin kimyasal silah kullanıp insanlık dışı şeyler yaptığına dair tanıklıklar, tüm dünyada çok iyi biliniyor. Suriye'deki iç savaşın bu kritik dönemecinde, Suriye Devlet Başkanı Esed'in rejiminin davranış şekli hakkında iki ayrıntı öne çıkıyor. Bunların ilki, medyada yeterince işlenmeyen ama Suriye'nin şehirlerinde uygulanan aç bırakma taktiği. Bu taktik yakın zamanda, rejim tarafından Madaya kasabasında çok daha "etkili şekilde" kullanılmaya başlandı. İnsani yardım kuruluşları son birkaç aydır kasabadaki durumun vahametini dile getiriyor. Kasabada yaşayan 40 binden fazla insan rejim güçlerinin kuşatması altında. Yaklaşık 30 kişinin açlık yüzünden öldüğü bildirilirken, yetersiz beslenmenin boyutu ve yaşlılar ile çocuklar üzerindeki etkileri son birkaç haftada iyice arttı.
New York Times'ta yakın zamanda çıkan bir haberde, "Kasabada kuşatılan halk otlardan, baharatlardan ve zeytin yapraklarından çorba yaparak, eşekleri ve kedileri yiyerek hayatta kalmaya çalışıyor. İnsanlar zar zor yürüyerek sadece şekerli su dağıtılan bir sağlık ocağına gidiyor. Açlıktan yüzleri çöken komşular sokaklarda birbirlerini tanıyamıyor" denildi. O tarihten sonra bazı yardım konvoylarının kasabaya girmesine izin verildi. Ancak tanıklar kasabadaki durumun çok ciddi olduğunu belirtiyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon "aç bırakmak savaş suçudur" açıklamasında bulunsa da, uluslararası toplumun çağrılarının, insani yardım kuruluşlarının yayınladığı raporların ve Madaya'daki binlerce insanın çektiği açlığın rejimin tavrını değiştirip değiştirmeyeceği belli değil. Ne de olsa, rejim bugüne kadar sayısız savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemesine rağmen cezalandırılmadı. Esed'in Madaya'da uyguladığı taktik uluslararası toplum tarafından engellenmez ise, Esed bu korkunç taktiği tıpkı kimyasal silahlarda olduğu gibi sivillere karşı daha sık ve daha etkili şekilde uygulayacaktır. Esed rejiminin davranış şekliyle ilgili olarak öne çıkan ikinci konu, uluslararası kuruluşlarla yaptığı anlaşmaları sürekli olarak ihlal etmesi. Esed rejimi son dört yıldır korkunç suçlar işlemek suretiyle çeşitli uluslararası kuralları ve anlaşmaları ihlal etti.
Kimyasal silah kullanımı bunlardan sadece biri. Yukarıda bahsedilen haberlere bakılırsa, Esed bizzat kendisinin imzaladığı, kimyasal silahların kullanımını yasaklayan anlaşmalara bile uymadı. Uluslararası toplum Suriye'deki savaşla ilgili olarak Cenevre'de başlayan barış görüşmelerinde, Esed'in uluslararası anlaşmalara uyma konusundaki sabıkalı sicili nedeniyle Suriye rejimine karşı çok dikkatli olmalı.