Ünlü Amerikalı yazar Philip Roth, alternatif bir ABD tarihi çizdiği 'Amerika'ya Karşı Komplo' adlı romanında Hitler'i öven anti-semitist bir başkanın yönettiği ABD'de II. Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında meydana gelen olayları anlatır. Romanın anlatıcısı Roth adlı New Jersey'li genç, bu hayali başkanın ırk ayrımı ve tecrit politikalarının başlamasıyla birlikte ABD'deki Yahudilerin hayatlarında yaşanan değişimleri tasvir eder. Tabii bu kurgusal bir anlatı ve romanda anlatılan olaylar hiç yaşanmadı. Ancak son zamanlarda bazı yazarlar, ABD'de süregelen tartışmalara değinirken bu alternatif tarih anlatısına atıfta bulunmaya başladı. New Yorker için kaleme aldığı bir yazıda romandan bahseden David Remnick şöyle yazdı: "Romandaki anlatıcının hatıralarına egemen olan duygu korkudur. Roth'un romanı ebedi bir korkuyla başlar. Cumhuriyetçilerin başkan adaylarından Donald Trump'ın deli saçması tweetleri ile Ben Carson'ın kıyamet portresi çizen zırvalarını dikkatle inceleyen herkes, ebedi korkulara dayalı siyasetin günümüzde somut bir gerçeklik halini aldığını anlar."
Yaklaşık 20 adayın katıldığı ABD'deki başkanlık yarışı başladığında bu köşede yazdığım bir yazıda, adayların ABD'nin dünyadaki itibarını koruma sorumluluğundan bahsetmiştim. O yazıda başkan adaylarının dünyadaki gelişmeler, ABD'deki azınlıklar ve insan hakları benzeri konularda yaptığı açıklamalardan bazı örnekler vermiştim. Sosyal medya kullanımının yaygınlaştığı günümüzün gittikçe küreselleşen dünyasında, başkan adaylarının yaptığı bu açıklamalar genelde çok kısa süre içerisinde dünya çapında milyarlarca insana ulaşıyor. Ayrıca, belki biraz da iyimser bir bakışla, "Bu açıklamaları yapanların adaylık önseçimlerini veya başkanlık seçimini kazanamayacağı belli olsa da, ABD'nin dünyadaki imajına ciddi ölçüde zarar verdikleri kesin. Adaylar yaklaşan seçim döneminde sorumlu davranarak, ABD ile müttefikleri arasında sürtüşmelere yol açmaktan, ülkelerinin dünyadaki itibarını zedelemekten ve kamuoyu önünde ayrımcı yorumlar yapmaktan kaçınmalı" demiştim.
O köşe yazısından birkaç ay sonra kaleme aldığım, bazı başkan adaylarının gittikçe yoğunlaşan göçmen karşıtı söylemleri hakkındaki bir diğer yazıda ise şöyle yazdım: "Cumhuriyetçi Parti'deki aday yoklamalarında ön sırada bulunan Donald Trump, ABD'deki Meksikalılar hakkında birçok aşağılayıcı ifade kullandı. Trump kampanya konuşmalarından birinde, '[Meksikalılar] Ülkeye uyuşturucu ve suç getiriyor. Bunlar tecavüzcü. Aralarında iyi insanlar da vardır sanıyorum' dedi. [Cumhuriyetçi aday adayı] New Jersey Valisi Chris Christie, vize süresi dolan göçmenleri FedEx'in kargo takip sistemiyle izlemeyi önerdi. Christie bir mitinginde, 'FedEx'in kurucusu Fred Smith ile federal hükümetin üç aylığına işbirliği yapmasını sağlayacağım. Smith Göçmenlik ve Gümrük İdaresi'ne gelip oradaki insanlara bu işin nasıl yapılacağını üç ayda gösterecek' dedi."
Başkan adayları gittikçe saldırgan bir hal alan bu söylemlerin ne kadar destek kazandırdığını görmek için anketleri takip ederken, dünya da ABD'de olanları izliyor. Dünyanın en önemli koltuğuna oturmak için yarışan adayların açıklamaları ve görüşleri, birçok kişiyi şoke ediyor. Ancak aradan geçen sürede, başkan adaylarının beni ve başka pek çok kişiyi kaygılandıran söylemleri azalmak bir yana daha da kötüleşti. Bu köşe yazısı, bu konuyu ele aldığım üçüncü yazı. Trump'ın Müslümanlar hakkındaki son açıklamalarına iki partiden de, çoğu kişiyi umutlandıran, tepkiler gelmesine rağmen, bu söylemlerin siyasette ve kamusal alanda olağan hale gelmesi tehlikesi hâlâ var. Cumhuriyetçi Parti'deki adaylık yarışında öne çıkan isimlerden, 2008'de Başkanlık Özgürlük Madalyası'nı alan emekli beyin cerrahı Ben Carson birkaç hafta önceki bir TV söyleşisinde, "Bu millettin başına bir Müslümanın getirilmesini desteklemem. Bunu kesinlikle kabul etmem" dedi. Carson daha sonraki başka açıklamalarında da aynı görüşü dile getirdi. Bundan birkaç hafta sonra, bu kez de bir diğer iddialı aday Trump San Bernardino'daki kanlı terör eylemi sonrasında yeni bir öneri getirdi. Trump'ın kampanya ofisince yapılan basın açıklamasında, "Donald Trump, milletvekilleri neler olup bittiğini anlayana kadar ABD'nin kapılarının Müslümanların girişine tamamen kapatılması çağrısında bulunuyor" denildi. Trump ayrıca çok tartışmalı ve şüpheli bir istatistik vererek, "Görüşüne başvurulan ABD'li Müslümanların yüzde 25'i, küresel cihat kapsamında ABD'de şiddet eylemleri düzenlenmesini destekliyor" dedi.
Hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, medya ve kamuoyunun büyük bölümü bu teklife olumsuz tepki verdi. Ama yine de, söylemin bizzat kendisi yapısı itibarıyla dünyadaki birçok kişiyi bir kez daha şoke etti ve dünya tarihinin en karanlık dönemlerini hatırlattı. Birkaç hafta içinde, Amerikan halkının kendi ülkelerine zarar veren bu söylemlerle ilgili tepkisini kamuoyu araştırmaları sayesinde göreceğiz. Fakat ABD'nin dünyadaki itibarına ciddi biçimde zarar veren bu tartışmaların yapılıyor olması bile, Amerika'ya karşı bir komplo niteliğini kazandı.