Türkiye'de "Kalbinin Sesini Dinle" adıyla gösterilen "My Big Fat Greek Wedding" adlı film, ABD'deki göçmenlerin hayatlarıyla ilgili en başarılı komedilerden biridir. Bu romantik komedinin konusu, Portokalos adlı Yunan kökenli bir aile ve kızları Toula'dır. Toula Yunan milliyetçisi olan babasının karşı çıkasına rağmen Amerikalı bir erkekle evlenmek ister. Filmi özellikle komik kılan unsurlardan biri de, babanın aşırı Yunan milliyetçiliği ve kültürel tutuculuğuyla dalga geçilmesi ve ailenin değişik üyelerinin Yunan milliyetçisi söylemlerde bulunurken Türkiye'ye yaptığı bazı göndermeler. Bir zamanlar Yunanistan'a hâkim olan ve karşı kıyıdaki Türkiye'de de bir benzerini yaratan Türk karşıtı Yunan milliyetçiliğinin ince alaylara ve dokundurmalara hedef olmasını izlemek ilginçti. Bu filmden önce Yunan kültürüyle ilgili bir bilgisi olmayan Türk izleyiciler, Yunan ailelerin ve onların davranış tarzlarının kültürel açıdan kendilerine ne kadar benzediğini izlemekten keyif aldı.
Film, bu iki ülkenin ikili ilişkilerde bir "kriz yorgunluğu" yaşadığı ve aralarındaki kültürel alışveriş ile sosyal etkileşimin hızla arttığı bir dönemde, 2002'de vizyona girmişti. Ondan önceki dönemlerde, iki komşu ülke arasındaki bağları onarmaya yönelik girişimler çoğunlukla kişisel diplomasiyle sınırlı kalmıştı. 1980'lerde Turgut Özal ile Andreas Papandreu'nun, ardından 1990'larda İsmail Cem ile Yorgo Papandreu'nun çabaları buna bir örnekti. Ayrıca 1999 yılındaki deprem diplomasisi ve iki ülkenin Avrupa Futbol Şampiyonası'nı birlikte düzenleme girişimi gibi sembolik jestler öne çıkmıştı. Ancak bu diplomatik temasların hiçbiri, ilişkilerde ciddi, sistematik ve sürdürülebilir bir düzelme sağlamadı.
İki ülkenin tarihte ilk kez kabine üyelerini ortak toplantılarda bir araya getirmek amacıyla 2010 yılında Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'ni kurması, Türk-Yunan ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. O tarihten bu yana, iki tarafın politika yapıcıları arasında düzenli zirve toplantıları ve daha sık görüşmeler gerçekleşti. Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin son toplantısı, ilişkilerin kritik bir dönemeçten geçtiği bir dönemde, geçtiğimiz Cuma günü Atina'da yapıldı. Toplantının ana gündemi olan ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirme hedefine ek olarak, iki önemli konu başlığı daha vardı. Bazı Yunan gazetelerinin Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu sıcak bir şekilde karşılaması ve iki ülkenin aralarındaki sorunları çözerek yeni bir başlangıç yapma ihtiyacından söz etmesi ilginçti. İkili ilişkilerdeki "kriz yorgunluğu", Türkiye ile Yunanistan arasındaki ekonomik ilişkileri güçlendirmeyi krizle mücadele açısından önemli bir fırsat olarak gören sıradan Yunan vatandaşları arasında çok belirgindi.
Günümüzde Ege'nin iki yakasındaki halkların ciddi bir bölümü; ticaret, turizm ve alışverişi desteklemenin muhtemel bir kazan-kazan durumu yaratacağı konusunda hemfikir. İki ülke arasındaki son gelişmeler ile zirve toplantılarının Yunan toplumunun Türk siyasetine olan ilgisini artırdığı açık bir şekilde görüldü. Özellikle de Türkiye'nin birkaç istikrarsız hükümet ve büyük bir ekonomik krizin ardından istikrarlı bir hükümete kavuşması, ekonomik büyümeyi ve yumuşak bir geçişi başarması, Yunan toplumunun ve siyasetinin dikkatini çekiyor.
Başbakan Davutoğlu ve beraberinde Atina'ya gelen dokuz bakanı, Yunan mevkidaşlarıyla görüşmeler yaptı ve ortak bakanlar kurulu toplantısına katıldı. Türkiye'ye dönüş yolunda gazetecilerle yaptığı sohbetlerde çok olumlu mesajlar veren Davutoğlu, ikili ilişkilerin geleceğine ilişkin ihtiyatlı bir iyimserlik ifade etti. Türkiye ve Yunanistan iki önemli konuda iyi niyetlerini ve işbirliği yapma ve ortak politika izleme hedeflerini dile getirdi. İlk olarak, Türk ve Yunan hükümetleri Kıbrıs'ta tıkanan barış sürecini yeniden başlatma isteklerini vurguladı. Bu durum Kıbrıs'taki anlaşmazlıkla ilgili yeni bir süreç başlatmak açısından önemli bir fırsat sunabilir. İkincisi, Kıbrıs açıklarındaki enerji kaynakları hakkında daha uzlaşmacı bir dil benimsendi. Görüşmelerden çıkan bu iki sonuç sorunlar konusunda nihai bir uzlaşmayı garanti etmese de, anlaşmazlıkları görüşmek ve çözüme kavuşturmak için bir istek var. Gerçekten de, Davutoğlu'nun dediği gibi ikili ilişkileri sürdürmeyi engelleyen psikolojik engellerin kalkması ileriye yönelik ciddi bir adım olarak görülebilir.
Tabii, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nde ele alınan tek konular bunlar değildi. Taraflar aynı zamanda, iki ülkeyi ekonomik ve sosyal açıdan birbirine bağlayacak önemli projelerin uygulanabilirliğini tartıştı. İstanbul ile Selanik arasında yüksek hızlı bir tren hattı ve Türkiye ile Yunanistan'ı bir köprüyle birbirine bağlama projesi de bunlar arasındaydı. İki ülke ayrıca, işbirliğini güçlendirme ve turizm kapasitelerini geliştirmeyi ele aldı.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki sıcak ortama rağmen ileride bazı etkenler ilişkilere zarar verebilir. Evet, iki ülkenin birbirleriyle ilgili geçmişteki tehdit algıları artık eskisi kadar güçlü değil. Yunanistan'daki Türk karşıtı milliyetçilik ve bunun Türkiye'deki muadili çoğu kez, Türk dizisi "Yabancı Damat" gibi komedilere malzeme oldu. Ayrıca Türk liderler Atina sokaklarında sıcak bir şekilde karşılandı. Ancak önümüzdeki yıllarda aşırı milliyetçi gruplarca suiistimal edilmeden önce çözülmesi gereken bazı düşük yoğunluklu sorunlar hâlâ mevcut. Örneğin, Yunanistan'daki ekonomik kriz milliyetçiliği körükleyebilir ve birtakım fırsatçı ve açıkgöz siyasi aktörlerin ülkedeki Türk karşıtlığını besleyip sömürmesine yol açabilir. Bu durum bilhassa, kısa ömürlü hükümetlerin ve sık tekrarlanan seçimlerin görüldüğü dönemlerde özel dikkat gerektiren bir etken haline gelebilir. İkinci olarak, her iki taraf da özel jeopolitik öneme sahip bir bölgede bulunan komşu ülkeler olduklarını ve önlerinde ciddi bir sorun olduğunu anlamalı: Toprak sorunlarına ve enerji kaynaklarıyla ilgili olarak ortaya çıkan tartışmalara yol açan, dış aktörlerin müdahalesine zemin hazırlayabilen Kıbrıs sorunu. Son yıllarda Kıbrıslı Rumların tek taraflı hamleleri, sadece adada değil Türkiye ile Yunanistan arasındaki ikili ilişkilerde de ciddi bir gerilim yarattı. Bu koşullarda, iki ülke yanlış anlamaları ve iletişim eksikliğini önlemek ve dış aktörlerin süreç üzerindeki etkisini sınırlamak için doğrudan iletişim kanallarını artırmalı. Son olarak, kriz tehlikesini ve krizlerin ilişkiler üzerindeki etkisini azaltmak amacıyla iki ülkenin sosyal ve kültürel diyalog ağları oluşturması ve ekonomik işbirliğini güçlendirmesi gerek. Türkiye ve Yunanistan sokaklarında bu değişimi şimdiden görmek mümkün… Ancak bu olumlu atmosfer sosyal ve kültürel politikalarla desteklenmeli. Böyle karmaşık ekonomik ve sosyal ilişkiler ağlarının yokluğunda, ilişkiler diplomatik krizlere ve siyasi anlaşmazlıklara kolayca yenik düşebilir.