ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın Türkiye ziyareti, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde önemli bir dönüm noktası olacak. İki müttefik arasında Irak ve Suriye'deki çatışmalar konusunda son zamanlarda yaşanan anlaşmazlık, ilişkilerde büyük bir krize yol açtı. İki ülke arasındaki bu anlaşmazlık, Irak-Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı izlenecek stratejiyle ilgili görüş ayrılığı nedeniyle oldukça derinleşmiş görünüyor. Ancak ABD'de yakın zamanda gerçekleşen tartışmalar dikkate alındığında, Türkiye'nin pozisyonunun ABD'nin Suriye politikasını eleştirenlerin tezlerine çok yakın olduğu gözleniyor.
Krizin bir boyutu, IŞİD'le mücadele stratejisiyle ilişkili. Türk dış politikasına yön verenler, ABD'nin bölgede ne yapmaya çalıştığını ve – eğer varsa – ne tür bir "çıkış stratejisi" olduğunu bilmek istiyor. Türkiye ile ABD'nin kilit önemdeki başka bazı müttefiklerinin, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'la mücadele etme konusunda bir çözüm yolu bulmak ve bunu IŞİD'e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonun önemli bir boyutu haline getirmek için bu kadar ısrarcı olmasının belli nedenleri var. Batılı gözlemciler için krizin başlangıç noktası Musul'un IŞİD tarafından ele geçirilmesi olsa da, gerek bölge ülkeleri gerekse Suriye muhalefeti için krizin asıl başlangıcı, Suriye rejiminin bundan yaklaşık üç yıl önce Dera'daki barışçı göstericilere saldırmasıydı. Muhalifler o dönemden itibaren, ülkede her türden insan hakları ihlalleri yapan ve 200 bine yakın insanın ölmesine yol açan bir rejimle karşı karşıya kaldı. Bu kargaşanın çözümü için, sorunun ortaya çıkardığı sonuçlara eğilmekle kalmayıp rejimin politikalarını da dikkate almak gerekiyor. Bu yüzden, bölgeyi IŞİD'in ortaya çıktığı 2013'ün yaz aylarından önceki haline döndürmeyi amaçlayan bir strateji bölgedeki sorunları çözmeyeceği gibi, ne Türkiye'yi, ne Suriyeli muhalifleri, ne de ABD'nin diğer müttefiklerini tatmin etmeyecektir. 2013 yazında 100 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği bu bölgede yaşayanlar, varil bombalarını, SCUD füzelerini ve rejimin gerçekleştirdiği tüm katliamları gayet iyi hatırlıyor.
Yani IŞİD'in yok edilmesi şiddeti sona erdirmeyecek. IŞİD'in geride bıraktığı boşluk bir başka radikal grup tarafından doldurulur ve bu durum bölgeye istikrar getirmez. Bu yüzden, "IŞİD sonrası dönem" dikkatle planlanmalı ve daha kapsayıcı bir hükümet ve ülkenin yeniden inşası için uluslararası yardımlarla birlikte bir rejim değişikliği içermeli.
Buna ek olarak, Ankara'nın yaşanan bu son krizdeki tutumu çok farklıymış gibi yansıtılsa da, aslında bazı açılardan Washington'daki üst düzey yetkililerin pozisyonuyla örtüşüyor. Yukarıda bahsedilen bu pozisyon, IŞİD'in yok edilmesine ek olarak örgütün Suriye'de güçlenmesine yol açan asıl sebebin de ortadan kaldırılmasını ve dolayısıyla mevcut stratejinin değiştirilmesini öngörüyor. Hava saldırıları IŞİD'in ilerleyişini yavaşlatsa da, örgütün yarattığı tehdidi mevcut stratejiyle ve operasyonlarla tamamen yok etmek imkânsız görünüyor.
Bunu savunan tek taraf Türkiye değil. Son haftalarda Washington'da hem eski üst düzey yetkililer hem de mevcut yönetimin bazı üyeleri bu görüşü çok daha yüksek sesle dile getirdi. Mesela ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel yakın zamanda verdiği bir röportajda, devam eden hava saldırılarının Esad rejimine dolaylı olarak yardımcı olduğunu kabul etti. Bu ayın başlarında çıkan haberlerde, Hagel'ın operasyonla ilgili endişelerini ifade ettiği ve yönetimin Esad rejimine ne yapılacağı konusunda daha net bir görüş belirlemesini istediği söylendi. Başkan Barack Obama tarafından geçen hafta yalanlansa da, önde gelen haber kuruluşları Suriye stratejisinde değişiklik için hazırlık yapıldığını duyurdu. Ayrıca bundan birkaç gün önce, ABD'nin eski Şam büyükelçisi Robert Ford mevcut stratejiyi eleştirdi ve Esad'a bağlı güçlerin koalisyonun hava saldırılarının başlamasından bu yana kaydettiği ilerlemeye dikkat çekti. Ford buna ilaveten, Türkiye'deki politika yapıcıların da çeşitli kereler vurguladığı gibi Halep'teki durumun altını çizdi.