Güneydoğu'nun toplumsal psikolojisinde derin bir yara açan 6-8 Ekim olaylarından bu yana yaklaşık bir ay geçti. Bugün Diyarbakır'ın her köşesinde, olaylara dair tartışmalara ve konuşmalara rastlamak mümkün… Hemen herkesin olaylarla ilgili bir anısı var. Çoğu kişi, yakın geçmişte buna benzer olaylara – özellikle tahrip gücü ve toplum üzerindeki etkileri bakımından – tanık olmadıklarını söylüyor. Olayların ardından, işlerin bu noktaya nasıl geldiğini anlamaya yönelik çok az çaba harcandı. Birçok uzman, olayları Kobani konusundaki tutumu nedeniyle Türk devletine karşı düzenlenen bir protesto olarak adlandırmayı tercih ediyor. Ancak Diyarbakır'daki sivil toplum önderleriyle konuşunca, konu iyice karmaşık bir hal alıyor.
Öncelikle, şehir sakinleri arasında olayların meydana geliş şekli ve yetkililerin kontrolü kaybetmesini takiben bölgenin tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir durumun ortaya çıkışıyla ilgili kafa karışıklığı ve kuşkular mevcut. Bölge insanı Diyarbakır şehir merkezinde ilk kez yağma olaylarına tanık oldu. Ayrıca farklı Kürt grupları arasında yıllar sonra ilk kez siyasi şiddet patlak verdi. Önceki yıllarda meydana gelen gösteriler sırasında şehirdeki bazı binalara yönelik saldırılar yaşansa da, bunlar hiçbir zaman marketleri, kuyumcuları ve bankaları tahrip eden sistematik bir yağmaya dönüşmemişti. Daha da önemlisi, olaylar sırasında bazı gençlerin linç edilerek öldürülmesi gibi vakalara geçmişte hiç tanık olunmamıştı. Bazı göstericiler, sokaklarda rastladıkları ve rakip siyasi gruplara üye olduğuna inandıkları kişileri öldürmekle kalmayıp, bunların cesetlerini balkondan aşağı attı, yaktı, sopalarla vurarak parçaladı ve üzerlerinden arabayla geçti.
Olayların anlatılış şekli anlatan kişinin siyasi eğilimine göre birtakım farklılıklar göstermekle birlikte, aralarında önemli benzerlikler de var. Özellikle de konu olayların nasıl geliştiğine, gösterilerin nasıl kontrolden çıktığına ve kimilerinin "derin PKK" diğerlerinin ise "eski derin devletin adamları" olarak gördüğü ve barış sürecini engellemek istediğine inandıkları "kimliği meçhul karanlık güçlerin" nasıl ortaya çıktığına geldiğinde.
Bölgede üç talihsiz gün boyunca yaşanan olaylara tanık olanlar, yaşananları tıpkı bir kâbustan bahseder gibi anlatıyor. Kobani'deki krizin ortaya çıkmasından sonra, yörede bu küçük sınır kasabası için farklı zamanlarda yardım çağrıları yapıldı. Ancak düzenlenen gösteriler hiçbir zaman şiddet olaylarına dönüşmedi. Halkların Demokrasi Partisi (HDP) 6 Ekim'de yeni bir gösteri çağrısı yaptığında, çoğu kişi küçük çaplı gösteriler düzenleneceğini sanmıştı. 6 Ekim'deki gösteriler katılımcı sayısı açısından çok farklı olmasa da, yıkıcı etkileri kimsenin tahmin bile edemeyeceği kadar büyüktü. Bölge sakinleri ile bölgedeki "internet kullanıcılarına" göre, özellikle bazı grupların medyayı etkili biçimde kullanması ve sosyal medyadaki provokasyonlar, gösterilerdeki şiddetin artması konusunda önemli rol oynadı.
İlk günün sabahında düzenlenen gösteriler ile akşam saatlerinde yapılan gösteriler arasında belirgin bir fark olduğu görülüyor. Şehirdeki birçok kişi, akşam saatlerindeki gösterilerin çok daha radikal bir hal aldığını belirtiyor. Bu kargaşada üç farklı grup ortaya çıkmış. İlk grup Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ile ilgili hedeflere ve bölgedeki daha muhafazakâr Kürtlere saldırmış. Bu saldırıların sebebi hâlâ bilinmiyor. Kimileri olayların ilk günlerinde bu durumu, Kürtlerin bir kısmının HÜDA PAR'ı ideolojik olarak Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile aynı çizgide görmesiyle açıklamaya çalıştı. IŞİD ile HÜDA PAR'ın ideolojilerinin farklı oluşu bir yana, dini konulardaki bir anlaşmazlık nedeniyle IŞİD bu partiyi İslam dışı ilan etmişti.
İkinci grup protestocular çoğunlukla şehir merkezindeki mağazalar ile dükkânlara saldırdı ve yağmalama olaylarını organize etti. Yağmalama olaylarının faillerinin kimliği de tam olarak bilinmiyor. Ancak şehir sakinlerinin kuşkuları, bu gösterileri kendi suç faaliyetleri için bir fırsat olarak gören çeteler ve suç örgütleri üzerinde yoğunlaşıyor. Şehirli gençlerden oluşan üçüncü grup ise, anayolların kontrolünü ele geçirmek amacıyla yollara barikatlar kurmuş. Bunlar olayların sürdüğü üç gün boyunca şehir halkını terörize etmiş. Bu durum gençleri kimin yönlendirdiği konusunda yine soru işaretleri uyandırıyor.
Göstericilerin içindeki farklı gruplar ve bu grupların – kamuya ve vatandaşlara ait mülklere zarar vermek ve HÜDA PAR üyelerini öldürmek gibi eylemlerle somutlaşan – şiddete yönelmeye başlaması, gösterilerle ilgili birtakım kuşkulara neden oldu. Bölge sakinleri, halkı sokağa çıkmaya çağırdıktan sonra iki gün boyunca ortalarda gözükmeyen HDP'den açıklama bekliyor. HDP ve PKK devletin bu gösteriler sayesinde Kobani konusundaki görüş ve tutumunu değiştirdiği izlenimi yaratmaya çalışsa da, bu açıklama yöre halkını tam olarak tatmin etmiyor. Halk HDP ile PKK'nın gösterilerin ilk gününde yaşanan şiddet olayları –örneğin HÜDA PAR'a yönelik ilk saldırı – sonrasında göstericileri neden sokaklardan çekmediğini ve ileride benzer olaylar yaşanması durumunda taşkın gençleri kimin kontrol edeceğini bilmek istiyor. Bundan da önemlisi, bu olayların devam edip etmeyeceğini ve siyasi aktörlerin yasadışı ve şiddet yanlısı grupların taleplerine direnecek kadar güçlü olup olmadığını bilmek istiyorlar. Sivil toplum örgütlerinin çoğu, bölgede demokratikleşme ve daha açık politikalar talep ediyor. Ayrıca Kürt siyasi aktörlerinin bölge halkı için demokrasi ve özgürlük mü istediğini yoksa kendilerini bireysel özgürlükler pahasına güçlü kılmak ve bölgenin kontrolünü ele geçirmek için daha fazla güç ve otorite peşinde mi olduğunu bilmek istiyorlar.