Tayland'da mahsur kalan Uygur mültecilerle ilgili son haber; bu mülteci krizi, Uygurların statüsü ve Çin'in bir süper güç olarak geleceği konusunda bazı önemli soruları gündeme getiriyor. Çin, vatandaşları yurtdışına kaçmaya çalışan bir süper güç olmak mı istiyor? Uygurların Çin'den kaçışı nasıl önlenebilir? Uluslararası toplum değişik ülkelerdeki Uygur mültecilere nasıl yardım edebilir?
Birkaç gündür uluslararası basının dikkatini çeken son 300 Uygur mülteci, Güneydoğu Asya'da giderek büyümekte olan ve Temmuz 2009'da Urumçi'de çıkan Uygur isyanının ardından hızlanan Uygur mülteci sorununun bir parçası. Orta ve Güneydoğu Asya'nın değişik yerlerinde, gittikçe artan sayıda Uygur mülteci yakalanıyor. Bu mülteciler Çin'e iade edilerek cezai kovuşturmaya uğrama tehlikesiyle karşı karşıya. İlk mülteci dalgası, çoğunlukla siyasi eylemciler ile Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde düzenlenen protestolara ve mitinglere katıldığı için hakkında arama kararı çıkarılan veya güvenlik güçlerince takip edilen kişilerden oluşuyordu. Son beş yılda bölgedeki durumun kötüleşmesi, bu mültecilerin profilini de değiştirdi. Aşırı sert önlemler içeren operasyonların artmasıyla birlikte, ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen aydınlar, din ve ibadet özgürlüğünü kullanmak isteyen Müslümanlar ve daha özgür bir ortamda yaşamak isteyen gençler de artık Çin'e tehdit oluşturduğu düşünülen kişiler arasına dâhil ediliyor. Ebeveynler çocuklarını her tür devlet zulmünden kurtarmak için başka ülkelere göndermeye başladı. Aileler kısıtlayıcı tek çocuk politikasından kurtulmak amacıyla ülkeden kaçmaya çalışıyor. Çin'de yükselen Uygur karşıtı milliyetçilik dalgası, bu ülkeyi Uygurlar için tehlikeli bir yer haline getirdi. Bu gelişmelerden dolayı mültecilerin demografik özellikleri büyük ölçüde değişti. Günümüzde aileler ve çocuk mülteciler ön plana çıkıyor. İnsan kaçakçılığı yapan suç şebekeleri ile devlet baskısı arasında sıkışan Uygur mülteciler, kendilerini pek de hoş karşılamayan Asya ülkelerinde çeşitli kereler tutuklandı. Bazı vakalarda, komşu ülkelerden sığınma hakkı isteyen mülteciler Çin'e iade edilme tehlikesiyle yüz yüze kaldı. Örneğin, Kamboçya 2009'da 20 Uygur'u Çin'e iade etti. Bu kişiler ağır cezai kovuşturmayla karşı karşıya kaldı. Kazakistan 2011'de aynı şeyi yaparak bir Uygur'u zorla Çin'e geri gönderdi. Şimdi değişik Asya ülkelerindeki Uygurlar da zorla Çin'e iade edilme tehdidiyle karşılaşıyor. Çin'in artan baskıları sonrasında, mülteci kamplarında zaten çok zor koşullarda yaşayan bu mültecilerin sadece özgürlüğü değil hayatları da tehlikeye girdi.
Bu şartlarda, hem BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) hem de Batılı ülkeler bu mültecilerin özgürlüğüne ve hayatlarına yönelik olası tehlikeleri önlemek için kararlı biçimde hareket etmeli. Bu da Uygur mültecilere hukuki, insani ve diplomatik yardım sağlamak için iyi örgütlenmiş ve kesintisiz bir çalışma gerektiriyor.
Konunun ikinci boyutu, kuşkusuz Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki durumla ilişkili… Yukarıda bahsedildiği üzere, bu mülteci dalgasına yol açan şey Sincan'daki ekonomik, siyasi ve sosyal şartlar. Binlerce Uygur'un anavatanlarını terk edip sevdiklerini arkalarında bırakmasının en önemli sebepleri, temel özgürlüklerin ve hakların olmayışı, kötüleşen siyasi atmosfer ve bölgede artan şiddet… Mültecilerin hikâyeleri farklı trajedileri gözler önüne seriyor. Sosyal ayrımcılık ve Çin'in diğer yerlerinde Uygur kimliğinin giderek suç sayılması, Uygurları kuşkuyla bakılan bir topluma, bölgeyi de Uygurlar için bir açık hava hapishanesine çeviriyor. Ayrıca Çin hükümetinin Han soyundan gelen Çinlilerin bölgeye göçünü teşvik ederek yerli halkı demografi olarak asimile etme çabası, Uygurların iş bulmasını çok daha zorlaştırıyor. Han soyundan gelen Çinlilere yönelik teşvikler Uygurların çıkarlarına aykırı. Sosyal ayrımcılığa uğrayan Uygurlar ekonomik açıdan dezavantajlı durumda, siyasi açıdan baskı altında ve asimilasyon politikaları nedeniyle kültürel bakımdan tehdit altında… Bu yüzden, kimlikleri muhafaza ederek kendi kültürlerine uygun şekilde yaşayabilmek için bölgeden kaçıyorlar.
Mülteci sorununun temel sebebi, bölgedeki durum ve Çin hükümetinin politikaları… Mülteci akınını durdurmak için atılacak en önemli adım, bölgedeki halkın durumun iyileştirmek olur. Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ni Uygurlar için "yaşanabilir" bir yer haline getirmek, ancak onların koşullarını değiştirmekle mümkün olabilir.
Son olarak, mülteci sorununun çok önemli bir başka boyutu da, Çin'in geleceği ve uluslararası sistemdeki yeriyle ilgili. Rejim, ülkede yaşanan ekonomik kalkınmayı ve hızlı büyümeyi "sorunsuz bir başarı" olarak yansıtmaya ve uluslararası sistemin diğer aktörlerini iyi niyetli olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Çin imajını güçlendirmek ve yumuşak gücünü artırmak için yıllardır büyük paralar harcıyor. Ancak ülkedeki insan hakları ihlalleri ve Uygur mültecileri gibi konular, kendi halkına tehdit oluşturan bir ülke görüntüsü yaratıyor. Bu da Çin'in uluslararası sisteme tehdit oluşturduğu algısına yol açıyor. Çin hükümeti bu kritik dönemeçte kendi geleceğiyle ilgili bir karar vermek zorunda. Çin kendi vatandaşlarının kaçmaya çalıştığı bir ülke olmak istemiyorsa, çok önemli siyasi ve hukuki reformlar yapmalı. Çin'in mevcut halinin yarattığı algı, Batılı halkla ilişkiler şirketlerine milyonlarca dolar ödenerek ya da dünyanın değişik yerlerindeki Konfüçyüs Enstitüleri aracılığıyla düzeltilemez. Bu ancak, ülkeyi etnik ve dini azınlıklar için korkutucu veya tehdit edici bir yer olmaktan çıkaracak reformlar vasıtasıyla başarılabilir. Çin hükümeti vatandaşlarının hak ve özgürlükleri konusundaki kötü sicili yüzünden imajının bozulmasını umursamıyorsa, o halde uluslararası sistem bu hükümetin uluslararası toplumun bugünkü ve gelecekteki kuralları ile ilkelerine yönelik tehdidinin nasıl sınırlanacağı konusunda bir karar vermeli.
Komşu ülkelerin Çin'e Uygur mültecilerle ilgili olarak son zamanlarda yaptığı baskılar, bu ülkenin izlediği sert politikalar ile azınlıklara yönelik baskılarının diğer ülkeleri de olumsuz etkilediğini gösteriyor. Uygur mültecileri sorununun temel sebebinin Çin'deki durum olduğu iyice anlaşılmalı. Toplumun talepleriyle uyumlu birtakım ciddi adımlar atılmadıkça, bu sorun önümüzdeki yıllarda iyice büyüyecektir. Bu yüzden uluslararası toplum, değişik Asya ülkelerinde mahsur kalan ve sayıları giderek artan Uygur mültecilere yardım etmeye hazırlanmalı ve Çin'in sığınmacılar konusundaki politikalarıyla uluslararası arenada mücadele etmeli.