Kobani'de IŞİD'le (Irak Şam İslam Devleti) yaşanan çatışmaların başlamasından bu yana uluslararası toplum Türkiye'ye, bölgedeki krize askeri müdahalede bulunması için giderek artan oranda baskı yapıyor. Çeşitli gözlemciler, Türkiye'nin Kobani'yi savunmak için IŞİD'le çarpışan güçlere askeri yardım yapmaktan kaçınmasını ve şehirden kaçanlara koridor açmamasını eleştiren yazılar yazdı. Hatta Washington Post'ta geçenlerde çıkan başyazıda belirtildiği gibi, Obama yönetiminin kimi üyeleri kendini savunmak için çareyi "Türkiye'yi suçlamakta" buluyor. Bazı uzmanlar bu eleştirilere çeşitli platformlarda yanıt vermeye çalıştı. Tek taraflı bir askeri müdahalenin sorunlu olacağını vurgulayan uzmanlar, Türkiye'nin askeri kapasitesinin sınırlı oluşuna ve zamansız, kötü planlanmış bir askeri müdahalenin Türkiye ile bölge güvenliği açısından yaratacağı muhtemel tehlikelere dikkat çekti. Çeşitli gazetelerde yakın zamanda çıkan ve adı açıklanmayan üst düzey Beyaz Saray yetkililerinin Türkiye'nin Kobani konusunda "harekete geçmemesinden" dolayı "hayal kırıklığı" ve "rahatsızlık" hissettiğini belirten haberlerle birlikte, bu eleştiriler iyice sertleşti.
İlk olarak New York Times'da geçen hafta çıkan bir makalede, "ABD yönetimi Türkiye'nin askeri açıdan daha fazla şey yapmamak için bahaneler üretmesinden rahatsız" denildi. Makalede, yönetimden üst düzey bir yetkilinin "Türkiye'nin sınırına bir kilometreden az bir mesafedeki katliamı engelleme konusunda ayak sürümesinden dolayı büyüyen bir öfke var" sözleri aktarıldı. Adı açıklanmayan bu üst düzey yetkili, gazeteye Türkiye'yle ilgili başka şeyler de söylüyordu: "Sınırından bir taş atımlık mesafede cehennem şartları yaşanırken, bir NATO müttefikinin davranışı bu olmamalı." Bu makaleyi takiben bu kez Washington Post'ta, "Türkiye'nin kuşatma altındaki Kobani'ye askeri yardım yapmaması ABD'yi gittikçe sinirlendiriyor" başlıklı bir haber yayınlandı. Bu haberde de, harekete geçmediği için Türkiye'yi eleştiren bir başka üst düzey yetkilinin sözleri aktarıldı. Foreign Policy'den David Kenner bu iki haberden alıntı yaparak, "Bu günlerde Türk hükümetini en sert eleştirenler, adı açıklanmayan ABD'li yetkililer," diye yazdı.
Tabii, bu üst düzey yetkililerin kimler olduğunu ve ABD yönetiminin hangi kademelerinde görev yaptıklarını bilmesek de, "öfke" ve "endişe" eşiklerinin çok düşük olduğu gayet açık. Uluslararası toplumun Suriye'deki Esad rejiminin katliamları ile IŞİD'in hem Suriye hem de Irak'taki katliamlarını önlemek için elinden gelen her şeyi yapması gerektiği tartışmasız bir gerçek. Ayrıca bu kargaşa ve yıkımın sebeplerini, IŞİD benzeri sonuçlarını ortadan kaldırmak için uzun vadeli stratejiler üzerinde çalışılmalı. Ama umarız bu üst düzey yetkililer olayların çok daha erken bir aşamada engellenebileceğinin ve ABD yönetiminin son üç yıldır Ortadoğu'daki çatışmalar konusunda birçok kişiyi ve ülkeyi hayal kırıklığına uğrattığının farkındadır.
Çeşitli eski üst düzey yetkililer, geçtiğimiz aylarda bu konulardaki hayal kırıklıklarını kamuoyuyla paylaştı. Örneğin, George W. Bush ve Barack Obama dönemlerinde savunma bakanlığı yapan Robert Gates, "Görev: Savaştaki Bir Bakanın Anıları" adlı kitabında, Washington'un savunma ve dış politika alanındaki yetersizliğinden duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Gates kitabın piyasaya çıkışından sonra verdiği röportajlarda, Beyaz Saray'daki bazı üst düzey yetkilileri daha açık bir şekilde eleştirdi. Gates'in kitabının ardından, yönetimin başka eski yetkilileri de anılarını ve özellikle Suriye konusunda yaşadıkları hayal kırıklığını yazmaya başladı. Mesela, eski dışişleri bakanı Hillary Clinton "Zor Tercihler" adlı anı kitabında, kendisi ile dönemin CIA Başkanı David Patraeus'un Suriyeli isyancıları silahlandırmaya yönelik bir plan oluşturmak ve Suriye'de büyüyen soruna çözüm bulmak amacıyla ne kadar çabaladığını ve Beyaz Saray'ın bunları nasıl reddettiğini anlattı. Clinton IŞİD'in Musul'u ele geçirmesinin ardından eleştirilerini daha açık şekilde dillendirdi. Clinton'a göre Suriyeli muhalifleri eğitme, silahlandırma ve güvenlik soruşturmasından geçirme konusunda yaşanan başarısızlık, Esad'ın güçlenmesine ve Suriye'de güvenilir bir siyasi muhalefetin doğuşunun engellenmesine yol açtı. Obama yönetiminin Suriye'yle ilgili dış politikasından dolayı hayal kırıklığı yaşayanlardan biri de, Obama döneminin ikinci savunma bakanı Leon Panetta idi. Panetta özellikle, meselenin Esad rejiminin kimyasal silah kullanması sonrasındaki ele alınış şeklinden rahatsızdı. ABD'nin kırmızı çizgileriyle ilgili konuşan Panetta, "ABD'nin gücü, sözlerini tutmasından kaynaklanır. Tehlikeli maceraları önlemek ve müttefikleri güvenilir olduğumuza ikna etmek açısından net bir tutum çok önemlidir" dedi.
ABD yönetiminin Suriye politikasından rahatsız olanlar, bakanlık yapmış bu ağır toplarla sınırlı değil. Obama yönetiminin görevlendirdiği eski büyükelçiler ve özel temsilciler de benzer bir hayal kırıklığını dile getiriyor. ABD'nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford bir röportajında, ABD'nin Suriye politikasının çatışmanın çözümünü zorlaştırdığını ve radikal grupların iyice güçlenmesini sağladığını belirterek, bu politikayı desteklemediğini söyledi. Hatta yönetimi eleştiren bir diğer isim olan ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Suriye politikası eski sorumlusu Fred Hof, ABD'nin Esad rejiminin kimyasal silah kullanımı sonrasındaki tutumunu "stratejik açıdan korkunç" diye niteledi.
Ancak eleştiriler yönetimde daha önce görev almış kişilerle sınırlı kalmıyor. Washington'daki gözlemciler, uzmanlar ve gazetecilerle konuştuğunuzda, dış politikayla ilgili kararlar ve Suriye politikası hakkında benzer eleştirilerle ve rahatsızlıklarla karşılaşıyorsunuz. Washington'daki Suriyeli aktivistler, yönetimin harekete geçme konusundaki isteksizliği yüzünden şoke olmuş ve hayal kırıklığına uğramış vaziyette. Kuşkusuz, ABD'nin son üç yıldır süren eylemsizliği Ortadoğu'daki birçok müttefikini de hayal kırıklığına uğrattı. Bush yönetiminin Irak'taki savaşı – bir ABD başkanının yakın tarihte en çok eleştirilen dış politika hamlesi – sonrasında, ABD yönetiminin Suriye konusundaki eylemsizliği geldi.
Türkiye'nin harekete geçmemesinden rahatsız olan ABD'li üst düzey yetkililer, Washington'da ve bölgemizde birçok kişinin ABD'nin tutumunu başka herkesinkinden daha rahatsız edici bulduğunu anlamalı. Belki de ABD içinde ve dışında yapılan tüm bu eleştiriler sayesinde, yönetimin dış politika alanında esaslı bir değişiklik yapma olasılığı ve zorunluluğu tartışılır. Belki de bu değişimle göreve gelecek olan yeni isimler, başkalarının ABD dış politikasından duyduğu hayal kırıklığına daha duyarlı olur.