Birkaç hafta evvel Başkan Obama'nın İran dini lideri Hamaney'e gizli bir mektup gönderip İŞİD'e karşı ortak olası harekât ve yardımlaşma üzerine konuştuğu ABD basınına yansıdı.
Aylar evvel, 26 Mart 2014'te, Daily Sabah'ta ve USASabah'taki bu köşede yazdığımız "İran, CIA ve El Kaide" başlıklı makalede biz bu meselenin bu minvalde yürüyeceğini dile getirmiştik: "Bir de bakmışsınız önümüzdeki birkaç yıl içinde İŞİD Ortadoğu'da saldırılar düzenliyor ve ABD İŞİD ile savaşırken İran'dan yardım istiyor, Batı'daki İran karşıtlığı da böylece söndürülüp birkaç yıl içinde İran bir istikrarsızlık sebebi ve kaynağı olmaktan çıkarılıp ABD'nin terörle mücadelede bölgedeki müttefiki halini alıyor. Bu denklemde önümüzdeki dönemde ABD'nin ilk yardımını soracağı ülke İran olacaktır" Bugün Ortadoğu Mart'tan bugüne bu noktaya geldi, getirildi.
Radikal Sünni olduğunu iddia eden İŞİD, İran'ın içinde olduğu bir şekilde bölgeden tasfiyesi için bir operasyon başlatılmalı ki bu İran'ın bölgesel denklemde gücünü artırsın. Her nedense bölgedeki bütün terör örgütleri Sünni!
Geçtiğimiz günlerde, New York'ta, Türkçe de dahil birçok dile çevrilmiş olan ve dünyanın önde gelen üniversitelerinde Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesinden tasfiyesi ve Modern Ortadoğu'nun Doğuşu ile ilgili okutulan başucu kitaplarından olan "Barışa Son Veren Barış"in yazarı David Fromkin ile görüştüm. Fromkin ile bu üçüncü buluşmamızdı. Daha önce iki defa 2012 ve 2013'te görüşmüştük. Son görüşmemizde Fromkin, Amerikan Dış politikası ile ilgili önemli iki analizde bulundu. Önce "Eğer on yıl önce bana sorsa idin, 21. yüzyılın da Amerikan Asrı olacağından emindim. Ama geçen her gün bu umudumu kaybediyorum" dedi ve ekledi "Obama Yönetimi, umulan ve konuşulandan çok daha başarısız." Ardından İran ile ilgili öneli bir çıkış yaptı. " İran ve ABD'nin ortak çok çıkarları var. Ortadaki düşmanlığı gerçekçi bulmuyorum" dedi.
Bu hükmü Washington'daki akademik ve diplomatik çevrelerde tesiri olan birinden duymak çok önemli. Fromkin, eski bir hatırasını anlattı ve bunu hem Demirel hem de Özal ile paylaştığını da ekledi. 1973 Arap-İsrail Savaşı esnasında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Fromkin'e "David, Ortadoğu'ya barışı nasıl getireceğiz?" diye sormuş. Fromkin'in Kissinger'a cevabı "Osmanlı'yı mezarından kaldırmanız gerekir" olmuş.
İran Meselesi'ne dönecek olursak; son 30 yıldır yaşadıklarımızın hiçbirinin tesadüf eseri olmuş olmasının imkanı yok. 1980'lerden bu yana ABD ve İsrail tarafından Ortadoğu'da atılan her adım, İran'a yaradı. İran'ın bölgesel olarak bir nüfuz alanı oluşturması için önünü açtı. 1982'de İsrail'in 1983'de ABD'nin Lübnan'a saldırıları, yeni kurulmuş Humeyni Rejimi'ne Hizbullah ile işbirliğinin önünü açıp, Akdeniz'de stratejik olarak mevzi yarattı, büyük bir fırsat verdi. İsrail bugün Hizbullah ile İran arasından ilişkiden neden şikayet ediyor?
Bugün ne İsrail ne de ABD'de Lübnan'da yok ama İran, Lübnan'da siyasetin birçok kesiminde Hizbullah üzerinden etki sürüyor. Lübnan'da hükümet düşüyor, perde arkasında İran pazarlığın içinde... Üç talihsiz olay, İran-Irak Savaşı, ABD ile Rehineler Krizi ve 1982-1983 Lübnan Saldırıları, Humeyni'ye rejimin güçlenmesi ve muhaliflerin tasfiyesi için üç tarihi fırsat yarattı. O günden bu yana İran bölgedeki bütün mezhepsel ayrılıkları destekledi ve istifade etti. "Şii Hilalı" dedikleri şey bugün konuşuluyorsa bu ABD ve İsrail'in İran'ın önüne koydukları fırsatlardan dolayıdır.
Tahran için Saddam Irak'ı ve Taliban Afganistan'ı Şii rejimin bölgesel etkinliğini artırmak için olmazsa olmaz iki atlama taşı idi. ABD, İran'ın bu iki zorlu düşmanını Irak ve Afganistan Operasyonları ile tasfiye etti. ABD'nin Irak ve Afganistan Savaşları kime ne getirdi? Amerikan Gücü'nün "Soft Power"i büyük zarar gördü, ABD Ortadoğu'daki en yakın müttefikleri ile büyük bir güven krizi içine düştü. Dünyadaki güvenirliği kolay tamir olunmayacak şekilde tahrip edildi. Aynı Irak ve Afganistan Savaşları'nda İran bir kurşun bile atmadan en azılı iki düşmanından kurtuldu. ABD, Irak'ta Saddam'ı devirmeden önce, merkezi otoritenin yok olacağıbir Irak'ın İran'ın bölgesel nüfuzüne hizmet edeceğini bilmiyor mu idi? Benimde katılma fırsatı bulduğum bir toplantıda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Saul al Faisal "Siz Amerikalılar, böyle yapmakla koca ülkeyi İran'ın eline teslim ediyorsunuz" dedi.
İran için Saddam Irak'ı, İran'ın bölge ile arasında askeri olarak mevzilenmiş zorlu bir kale idi, İran'ın bölgesel çıkarları için dize getirilesi mecburi bir düşman idi. ABD'nin 2003 Irak Operasyonu'na kadar Basra Körfezi'ndeki askeri dengeyi İran'a karşı Saddam korumayı başardı. ABD, Irak'ıişgal edip Saddam'ı devirip, Irak ordusunu tasfiye ederek Basra Körfezi'nde bölgesel istikrara şu veya bu şekilde hizmet eden bu Irak-İran askeri dengesini alt üst etti. Joseph Stiglitz Irak ve Afganistan operasyonları ile ilgili kitabına "Üç Trilyon Dolar" adını verdi. ABD, Irak ve Afganistan'da 3 trilyon dolar harcadı, ne elde etti? İran bir kurşun dahi atmadan en azılı iki düşmanından kurtuldu.
Çok tuhaf bir şekilde, İsrail ve İran çok uyumlu iki müttefik gibi çalışıyorlar. İran geçtiğimiz otuz yılda şöyle tuhaf hileli bir formül edindi. Bir yandan bölgedeki bütün mezhepsel ayrılıkları besliyor ve bunlardan istifade ediyor, öte yandan Sünni ağırlıklı bölgede kendi mezhep farklılığının bir dezavantaja dönüşmesini engellemek adına da bölgesel olarak İsrail'e saldırarak gözleri ve gündemi İsrail Filistin Meselesi'ne çevirtip bu temel açmazını örtmeye çalışıyor ve bunu da şu veya bu şekilde başarıyor. İran, İsrail'i "en büyük şeytan, İslam'ın en büyük düşmanı" olarak ilan ediyor ve sonra İsrail ve İran arasında karşılıklı boş tehdit savurmaları başlıyor. Iran'ın "İslam'ın en büyük düşmanı" ilan ettiği İsrail'i tehdit etmesi bölge halkları nezdinde İran'a bir kredi kazandırıyor. Eğer Sünnilerden oluşan bir bölgedeki tek resmi Şii ideolojiyi temsil eden bir aktörseniz ve bölgesel olarak büyük hırslarınız ve ajandanız varsa o takdirde bütün bölgenin gözlerini sizin farklılığınızdan alıp başka bir ortak düşmana çevirecek bir strateji ile beslenmeniz lazım. İran, İsrail'i boş tehditlerle savururken bu taktiği güdüyor. İran'ın Ortadoğu Politikaları İsrail merkezli ve öyle kalmaya mahkum. Tahran'daki mollalar İsrail'e hakaret ederek bölgedeki Sünnilerin de kalplerinde bir duyguya hitap ettiklerini çok iyi biliyorlar. Eğer İsrail Filistin Meselesi çözülürse İran'ın bölgesel politikaları büyük ölçüde iflas edecektir dolayısıyla meselenin çözülmesini ilk istemeyecek olan da İran'dır.
Washington'da bir toplantıda Obama Yönetimi'nin önceki Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon, bir sorum üzerine "Arap Baharı'nı bu şekilde gelişeceğini beklemiyorduk" dedi. Bu ABD'nin Ortadoğu'daki olaylara büyük ölçüde hazırlıksız ve stratejik olarak kabiliyet eksikliği ile tavır gösterdiğini ima eder. Arap Baharı şu ana kadar ABD'nin bölgedeki geleneksel Sünni müttefikleri için daha zor idare edilecek bir ortam yarattı. Ama aynı durumun İran için bunu yarattığı söylenemez. Uzun vadede, Arap Baharı'ndan en büyük etkilenecek aktör Suudi Arabistan olacaktır.
Yeni jeopolitik ortamda bölgesel olarak İran'ın etki ve nüfuz sahasına artırması için uluslararası izolasyona son vermesi lazım. Washington, daha fazla izole edilmiş bir İran'ın daha büyük bir baş ağrısı olduğunun farkında. Öte yandan eğer ABD bölgede bazı başarılı değişiklikler istiyorsa-ki hiç öyle görünmüyor-İran'a şu veya bu şekilde ihtiyacı var. Irak'ta, Suriye'de, Lübnan'da İsrail-Filistin Meselesi'nde İran'ın kirli elleri var. Geçmişte Saddam ve Taliban'da olduğu gibi bugün yine ABD ve İran ortak bir düşman edindiler: İŞİD.
2010'dan bu yana bu köşede zaman zaman hep dile getirdiğimiz gibi ABD uzun vadede İran'ı sisteme entegre edip mutlaka anlaşacaktır; bu yola çoktan girilmiştir.
1965'te Başkan Johnson, neden şaibeli ve tartışmalı FBI Başkanı Edgar Hoover'i görevden almadığı sorulunca şöyle demiş : "Onun çadırın içinde çadırın içini pislemesi, çadırın dışından çadırın içine pislemesinden daha iyidir"
bahaerbas@fas.harvard.edu