Henry Kissinger "Çin-ABD rekabeti yeni bir Soğuk Savaş ortamı yaratmaya başladı" dedi. Pasifik'teki güç mücadelesi hem ABD ve Çin'in hem de gelecek yüzyıldaki küresel mücadelenin istinat noktalarını ve bu noktaların çatışma merkezlerini tayin edecek. Washington, bir yandan dünyanın güç merkezi Batı'dan Doğu'ya kayarken bazı sebeblerle bunu endişe ve gerginlikle izliyor; ama aynı stratejik dönüşümün yönlendirici gücü olmak için de mücadele veriyor. Bu ise dünya genelinde geleneksel ittifak oluşumlarının geleceğine derin bir şüphe düşürüyor. Aynı durum büyük güçler arasındaki paylaşımı da revize etmeyi mecbur kılıyor.
Başkan Obama, geçtiğimiz 17 Kasım'da Avustralya Parlementosu'nda yaptığı konuşmada "Gelecekte ABD'nin gücü Pasifik'te yoğunlaşacak" dedi. Bunun hemen ardından ABD Savunma Bakanı da "Gelecek on yılda dünya sularındaki Amerikan fırkateynlerinin en az yüzde 50'si Pasifik'te konuşlanacak" diyerek yeni dönemin işaretlerini verdi.
1950'lerden bu yana Pasifik'te Çin ile anlaşmazlığı olan ülkeler, kademeli olarak ABD'nin güvenlik şemsiyesi altına girdiler. Bugün için Çin-K.Kore-Myanmar ittifakının karşısında ABD-Japonya-G.Kore-Avustralya-Filipinler gibi bir saflaşma var, tabii burada Malezya'nın gelecekteki duruşu çok önemli olacak. Malakka Boğazı hem Çin'in enerji ithalatında hem de dünya ile olan ticaretinde çok önemli, özellikle petrol temini için ikamesi olmayan bir geçit. Çin'in ASEAN'daki en büyük ticaret ortağı Malezya ve ekonomik olarak Çin, Malezya üzerine çok ciddi yatırım yapıyor. Zira, Malakka Boğazı'nın kontrolü ABD için de çok önemli. Çin, ABD'nin bölgedeki müttefiklerini de ekonomik olarak kuşatıp orta vadede nötralize etmenin derdinde.
Bütün bu karmaşık dengelerin içinde geleceğin dünyasında Hindistan çok önemli bir denge unsuru olacak. Hem Rusya'nın hem de ABD'nin Hindistan ile ciddi ilişkileri var. Bugün halihazırda Rusya, Hindistan'da 5 nükleer santral inşaa ediyor. Fakat uzun vadede hem Pasifik hem Avrasya sathındaki ABD-Çin mücadelesi Rusya ve Hindistan'ın mevzilenişi ile netlik kazanacak. Her ne kadar Çin-Hindistan ilişkilerinde hala somut bir güven tesis edilememiş, geçmişte savaş (1962) dahi yaşanmışsa da bütün bunlara rağmen Hindistan iyi bir denge siyaseti izlemektedir.
ABD, Avrasya'nın merkezi olarak Afganistan'ı seçmiştir. Fakat Afganistan-Pakistan-Hindistan üçgeninde, özellikle Pakistan-Hindistan arasındaki kırılgan durumlarda ABD'nin gelecekte açık bir safı seçmesi ya da seçmek zorunda kalması ihtimali bölge politikalarında önemli değişiklikleri beraberinde getirebilecektir buna bir de Çin'in Pakistan ile olan üst düzey ilişkileri eklendiğinde durum daha da karmaşık hale gelmektedir. Bu dengeler hem ABD'nin Hindistan ile ilişkilerini hem de Hindistan'ın genel siyasetini etkileyebilecek çapta ve önemdedir. 1971 Hindistan-Pakistan Savaşı (ki ABD, Pakistan'ı desteklemiştir)'ndan bu yana Hindistan, ABD-Pakistan ilişkilerine darbe vurabilmek için birçok yola tevessül etmiş, bazı noktalarda Moskova ile yakınlaşmasını diplomatik bir koz olarak kullanmaktan dahi çekinmemiştir. Bugün ABD-Pakistan ilişkilerinin geldiği nokta ise yatıştırılmaya çalışılan bir kriz halidir.
Hindistan, Basra Körfezi'nden Malakka Boğazı'na kadar bütün bu bölgelerdeki en büyük deniz gücü ve donanma sahibidir. ABD'nin gelecekte, dünyada en çok petrolün aktığı 2 stratejik nokta olan Hürmüz ve Malakka Boğazları üzerindeki kontrol ve hakimiyeti Hindistan'ın duruşu ve Hint Deniz Gücü ile doğrudan irtibatlı olacaktır. Zira gelecekte de bu bölgelerde Hindistan'dan daha büyük bir deniz gücü olmaya namzet hiçbir ülke yoktur. Ne Hürmüz ne de Malakka Boğazları'na alternatifler oluşturulması da mümkün gözükmemektedir. Bu durum Hindistan-ABD ilişkilerinin gelecekteki güzergahını da tayin edecektir. Zira büyük bir deniz gücü olarak Hindistan hem ABD'nin bu bölgelerde başını ağrıtabilecek hem de büyük bir müttefiki olabilecek çaptadır. Hindistan-ABD arasında teknoloji/nanoteknoloji üzerine yükselen ciddi ekonomik ilişkiler ABD'nin en büyük kozu olarak gözükmektedir. ABD için en korkulacak olan ihtimal (az da olsa) Çin'in Rusya ile ciddi bir ittifaka gidip bu 2 gücün Hindistan'ı da ikna etmesidir. Çin, Rusya ve Hindistan, bütün Avrasya sathında ABD'den daha varlıklı bir askeri güç oluşturabilecek bu ise ABD'nin ta 1942'den bu yanaki geleneksel küresel stratejilerinde elim bir kırılma olacaktır.
Koruduğu denge siyasetine rağmen bugün için Hindistan, ABD'ye daha meyilli gözükmektedir ve ABD, Hindistan'ı bırakmamak için son ana kadar ciddi mücadele verecektir. Zaten ne Hindistan ne de Rusya, gösterdiği bütün sabır/teenni ve hoşgörüye rağmen Çin'e güvenmemektedirler. Gerçi bu durum Rusya için daha ayrı bir önemdedir. Zira coğrafya, Hindistan'a yapılabilecek büyük çaplı öldürücü askeri bir harekat veya saldırıyı hemen hemen imkansız kılmaktadır ve Hindistan, bundan doğan avantajı kullanmaktadır. Çin'in Pakistan ile olan iyi ilişkileri ise bu noktada önemli ve caydırıcıdır. Ama yolun sonunda Hindistan'a ABD'nin verebilecekleri, Rusya ya da Çin'in temin edebileceği şeyler değildir. Bilişim, yazılım, savunma sanayi, uzay ve füze teknolojileri, enerji vb birçok konuda Washington, Hindistan için ikamesi pek de mümkün olmayan bir kapıdır.
Takvimler 2040'a yaklaşırken dünyanın en büyük 4 ekonomisinden biri olacağı söylenen, aynı dönemlerde Çin'i geçerek dünyanın en kalabalık ülkesi olacağı tahmin edilen, dünyanın bu en kalabalık demokrasisi gelecekte küresel dengeler açısından bugünkünden çok daha önemli olacak.
bahaerbas@fas.harvard.edu